27
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
8236
Okunma
Bu gün, yeni bir hikayeye başlayacaktık bu sayfada aslında. Gelişen olaylar, defterden aldığımız feyz, dost gönüllerden akıp gelen duygu ırmakları, özel bir konuyu, zor bir konuyu, zalim bir konuyu ele almamızı gerektirdi.
Yalnızlığı...
Uzun yılları gurbet ellerde, sevdiklerinden uzakta, yalnız başına yaşamak zorunda olan bir insan olarak; çok yazmayı sevmediğimiz bir tarzı, becerebildiğimiz kadarı ile beğeninize sunacağız bu gün. Yalnız yaşayan insanların, dışarıdan hoş gözüken perişan hayatlarını resmedeceğiz. Üç kuruş ekmek parası kazanmak uğruna, inanılmaz zor şartlarda, yabancı kültürlerde, yabancı coğrafyalarda, yabancı iklimlerde, yabancı insanların soğuk bakışları gölgesinde geçirdiğimiz sevimsiz günleri çizeceğiz.
Yalnızlık bazen güzeldir aslında. Kendinizi dinlersiniz, kafanızı dinlersiniz, gönlünüzün sesine kulak verirsiniz olabildiğince. Karışanınız, görüşeniniz olmaz, zihninizi kimse bulandırmaz, gönül ırmaklarınızın önüne kimseler set çekmez. İçinizde her ne varsa, ter temiz, olanca saflığı ile akar gelir sözünüze, kaleminize. Hayatı başka bir pencereden gözlemlersiniz, başka bir renkle ulaşır gerçekler gözlerinize. Haşır neşir olduğunuz problemler en alt seviyededir. Sorumluluğunu taşıdığınız insanlar yoktur, sadece kendiniz,
kendi hayatınız vardır. Kimseye karışmazsınız, kimse de size rahatsız etmez. Kendi dünyanızda, kendi doğrularınızla, kendi güzelliklerinizle yaşar gidersiniz.
Şimdi, gelelim işin diğer boyutuna. Zurnanın zırt dediği yer burasıdır aslında. Çevrenizdekilerden, yakınlarınızdan, hatta ve hatta kendinizden gizlediğiniz, gizlediğinizi zannettiğiniz gerçeklere. Olayın gerçek boyutuna değinelim az buçuk ve dostlara biraz da yalnızlığın sevimsiz yüzünü gösterelim.
Dünyanın bilmem hangi köşesine sığınmış bir tuhaf ülkenin, feleğini şaşırmış bir yorgun şehrinin, bilmem hangi garip semtinde, şekilsiz, sevimsiz, yüksek bir binanın on birinci katından, hayatı seyretmekteyiz erken saatlerinde gecenin. Tek dostumuz yalnızlığımız. Dert ortağımız, sırdaşımız, yoldaşımız, arkadaşımız. Aleyhine atacağız belki ama, yine de vefakardır, cefakardır dostumuz; alınmaz öyle kolay kolay, terk edip gitmez bir yerlere bizi. Sonuçta, öteki dünyaya yapacağımız dönüşü olmayan yolculuğumuzda, yanı başımızda yine o olamayacak mı?
Sumqayıt’ı Bakü’ye bağlayan üç gidiş, üç gelişli geniş yolu aydınlatan ve tek kol hizası sıralanmış lambaları seyrediyorum uzaktan. Şehir kavşağında oldukça yoğun bir aydınlatma göze çarpmakta ve araç trafiği de oldukça fazla o noktada. Bu ülke, gerçekten garipliklerle dop dolu. İnsanların çoğunluğu fakir ve işsiz, güçsüz. Ama, bir bölümünün altındaki arabaları gördüğünüzde dudaklarınız uçukluyor. Gerçekten en güzel, en pahalı ve en yeni model araçlar gezinmekte sokaklarda fukara arabası juguliler yanında. İnanılmaz zenginlikte, para pul harcamada sınır tanımayan insanlar da var. Burada pul(para) nereden gelir, nasıl gelir, nereye gider bilinmez işin doğrusu.
Perdesiz, yatak odası ve salondan oluşan küçücük bir evde yaşamaktayız. hayata yüksekten bakıyorsanız, pencerenizde perdeye gerek olmuyor pek. Mutfağımız salona bitişik, bir de banyo-tuvaletimiz var doğal olarak. Yatak odasına açılan küçük de bir balkona sahip dairem. Doğal gaz saatim ve kombim, bu küçük balkonda ikamet etmekteler; ben ise sadece çamaşırları kurutmak için istifade etmekteyim.
Salonumun penceresinden, şehrin dört bir tarafına dağılmış, hastane binalarını andıran, tek tip konutları gözlemliyorum kuş bakışı. İkiz kardeşler misali yan yana dizilmiş pencerelerden, gecenin soğuğuna soluk ışıklar sızmakta hafiften. O pencerelerin arkasına sığınmış küçük ve standart daireler. Dairelerde, fakir ama her zaman tertemiz ve şık giyimli insanlar. Yalnızlığıma eşlik eden komşularım işte bunlar. Hiç bir zaman tanışmadığım, konuşmadığım, görüşmediğim mahalle sakinlerim. Doğal gazın çok ucuz olması nedeni ile, en azından üşümediklerini biliyor ve seviniyorum.
Eğer yalnız yaşıyor iseniz ve bu ülkelerde fukaralığın kaçınılmaz sonucu olan cinsellik konularından uzak durma prensibiniz var ise, öyle pek arkadaş bulma, dost edinme, komşuluk yapma şansınız yoktur. Bakkal, fırıncı, toplu taşıma aracı şoförü, pazarda alışveriş yaptığınız yaşlı bayan ve vize için ziyaret etmek zorunda olduğunuz polis teşkilatı görevlileridir konuşup görüştüğümüz insanlar sadece. Sonrası yalnızlıktır...
Sabah çıkar, akşam gelirsiniz evinize. Çok daireli apartmanınızın sakinleri ile sadece asansörde karşılaşırsınız. Güzel çocukların başını, yanağını ancak orada okşama şansınız olur. Annesi, babası bir şey derler mi acaba diye de kuşkular taşırsınız içinizde. Çekine çekine uzanırsınız gözlerinize bakan hoş bir çocuğun saçlarına. Sonuçta, kirin, pasın içinde akşamı eden birisiniz, saçınızın sakalınızın vaziyeti de çok düzenli seyretmemektedir.
Evinizin zilini çalma şansınız hiç yoktur. Her zaman sağ cebinizin derinliklerine sakladığınız, hamsi maskotlu anahtarınızı çıkarırsınız yüreksizce; kilidin sevimsiz metal sesi eşliğinde kapınızı açar, karanlık evinize girersiniz içiniz buruk vaziyette. Terlikleriniz, sabahleyin alel acale çıkarken bıraktığınız orta yerdedir. Gaz harcamamak için kapadığınız kombi nedeni ile soğuktur içerisi, karanlıktır, sevimsizdir.
Sadece, sadece yalnızlığınız yine merhaba der size dönüşünüzde evinize. Yalnızlığınız ve perdesiz odalarınız. Arada bir de, açık havalarda yalnızlığınıza gülümseyen ay dede işte. Yıldızlar da uzaklardan göz kırparlar olanca sevimlilikleri ile.Hakkını yemeyelim onların da. Kiminle dertleşiriz içimizdekileri boşaltmak ihtiyacı duyduğumuzda sonra?
Günün yorgunluğu ardından, güç bela kendinizi attığınız evinizde, günlük olağan aktiviteleriniz başlar. Yalnızsınız belki ama, sonuçta yaşamak için yemek, içmek, ısınmak, uyumak zorundasınız. Becerebildiğinizce yemeğinizi hazırlarsınız, becerebildiğinizce bulaşıklarınızı yıkarsınız. Çamaşır varsa, çamaşır makinesini bulan adama ufak bir dua mırıldanırsınız. Gençlik yıllarınızda, tahta silme fırçaları ile yıkadığınız kot pantolonlarınız gelir aklınıza, gülümsersiniz.
Şimdi, dinlenme saatiniz gelip çatmıştır. Televizyonun karşısına oturur, Azerbaycan, Türkiye, Rusya karması kanallarınız arasında ufak bir gezinti yapar, karar kıldığınız birine takılı kalırsınız. Sıra bilgisayarınızı aktif hale geçirmeye gelmiştir. Önce, ailenizle hoş bir sohbet yapar, yalnızlığınızın içinizi yakan acısını birazcık hafifletirsiniz. Ergenlik çağına girmek üzere olan oğlunuzun, derslerinin iyi gitmediğini, annesini çokça dinlemediğini öğrenir, iki bin metre uzakta çaresiz kalmanın mahzunluğunu yaşarsınız. Yaşamasına yaşarsınız da, işinizi bırakıp dönemezsiniz de. Sonuçta, elinize, kazanacağınız üç beş kuruşa bakan çokça insan vardır. Hiç kimse seni, durumunu, yalnızlığını düşünmez, düşünemez. Yaşın almış başını gitmiş, emekliliğin çoktan gelip çatmıştır. Buna rağmen sen hala, uzak bir ülkenin işsiz insanlarına bir şeyler öğretebilmenin çabası içinde çırpınıp durursun. Onlar da, bir şey öğrenmemek için mücadele ederler. Nafaka kazanma savaşın böylece sürer gider.
Ardından, Edebiyat Defteri arkadaşlarına yönelirsin. Ülken ile kurduğun güzel bağlantılardan biridir ve yalnızlığının tek rakibidir bu güzel sayfalar. Şiirlerle, yazılarla, yorumlarla yuvarlanır gidersin. Sanal alemde güzel dostların olur, hoş anılar, hikayeler, şiirlerle karşılaşırsın. Tebessümler toplarsın az buçuk bu güzelliklerden, az buçuk da mutlu olursun.
Ve,
yalnız yaşayan, yalnızlık üzerine yazan çokça insanla tanışırsın. Bir çoğu eşlerinden boşanmış, bu nedenle yalnızdırlar genellikle. Her yönüyle tarif ederler yalnızlığı cümlelerinde. İyi yanlarını, kötü yanlarını yazarlar, şiirleştirirler. Kimi metheder, kimi lanet eder. Kimi duygusallaşır, göz yaşı döker mütemadiyen. Kimisi de, evlilikte yaşadığı sevimsizliklerin inadına, dört elle sarılır yalnızlığa, yalnızlığın sözde hürriyetine.
Yalnızlığı orana vurduğumuzda, sevimsiz yanı ağır basar genellikle. İşte acı bir örnek sizlere;
Bu satırların yazarı, çalışma hayatına atıldığı gençlik yıllarında, bir fabrikanın bitişiğindeki teneke çatılı bir kulübede yalnız başına yaşamaya çalışırken (fukaralığın gözü çıksın), elli metre ilerdeki tuvalete yetişememiş, şiddetli isal sonucunda altına kaçırmış, yardım edecek bir Allah’ın kulunu da bulamamıştır.
Yalnızlık iyi okunmalı, iyi değerlendirilmeli.
Yalnızlık iyi yazılmalı.
Kafanızı dinlemek, kendinizi dinlemek, duygularınızı dinlemek için iyidir yalnızlık...
Ama, yalnızlığın da bir nihayeti olmalıdır.
Unutmamalıyız ki, yalnızlık sadece Allah’a mahsustur.
Bir tutam hayat-12.11.2013 Azerbaycan