- 514 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hiçin Potansiyeli Sınırsızdır
Hiçin Potansiyeli Sınırsızdır
Her şey bir noktadan başladı! Nokta ise hiçten!
“İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi?" (Meryem; 67)
Benim Dünyamda "İmkansız" kelimesine yer yoktur! Yani her şey mümkündür! Hiçin potansiyeli sonsuz, sınırsızdır! Sınırı insan kendi kıt algısıyla koyar. Sınır koyanlar, sadece kendini sınırlar! Yolda bir başkası dikilmişse iş kolaydır; ya kenara çekersiniz onu ya da etrafından dolanırsınız, kendi yolunuzda dikilmişseniz asla yol alamazsınız!
İnsan ağzından çıkan söze dikkat etmeli! Üretilen her söz ve düşünce, evrene mesaj niteliğinde olur. İnsanların çoğu kendi yollarını kendileri tıkar! Ya düşüncelerinde "İmkansız" diye kapatırlar, ya da vesvese ettikleri için olumsuz yönde kapı açarlar! Eskiler söyler "Ağızdan çıkar, başa gelir!" Kendi yolunuzu aydınlatan ışığı kendi ağzınızla söndürmeyin!
İnsan neyi açığa çıkarıyor ise aslı da “O” dur! Sınırsız esma, “İyi, kötü” göreceliliğinde açığa çıkar! Esmayı en kapsamlı olarak açığa çıkaran tek canlı bu boyutta insandır! İnsanı sınırlayan, esmayı sınırlamaya çalışıyor demektir ki bu Allah’a savaş açmaktır!
İnsan, insana hükmedemez! Çünkü her insana aynı ruhtan üflenmiştir! Herkes kendi özünde olan planı kabiliyetince açığa çıkarır! Eğer taklit çukuruna düşmez ise aynı yolda buluşur! Aynı plan somutlaşır, planın açığa çıkmasında bazıları kendi algılarının en üstün olduğu zannıyla başka algıları sınırlamak ister! Bu felakettir! Sınırlayana mahkum olmak veya sınırlayanın ilahlaşması gibi şirke varan durumlar olur! Sınırsız esma, sınır koyucuların sınırına izafi olamaz! Paylaşım ve yoldaşlık ise hükmetmek değil yardımlaşmaktır! Bu dahi özgür ortamda mümkün!
Toplumsal ortak yaşamda hak, hukuk konusu insanların huzurlu yaşaması için ortak kabulleridir; bahsimizin dışında!
İnsanlar bazı birbirini kırar, bazı da kırılırlar! Bu kırgınlıklar ve kırılmalar geçmişte kalırsa sorun olmaz! Geleceğe taşınırsa sorun çıkarır! An’ da yaşayan için geçmiş ve geleceğin de etkisi olmaz! Geçmişte takılı kalanlar, geçmişi geleceğe taşıyarak bilmeden geleceğin de içine ederler!
Evren her duruma uygun cevabı verir!
Bu şöyle olur; tarihteki katliama maruz kalan ve katliam yapan toplumlara bakınız! Bir toplum kendi ırkının seçilmiş olduğundan dem vuruyor mesela; ırksal bir ayrımcılığı ilahi boyutta iddia ediyor! Ve evren uygun cevabı veriyor; bakıyorsunuz ki o toplum soy kırıma uğramış! Ve bir süre sonra o toplum da başkasını soy kırıma uğratma peşinde oluyor. Bu devredip gidiyor; bu toplumların soy üzerinden ayrımcılık iddiası bitmeden de soy kırmak ve soyunun kırılması devam edecektir. Bir başka toplumu düşünelim; mesela kendi dinleri için savaşmayı ve kazanınca da yenilen tarafın insanlarını köle edip çalıştırmayı, cariye edip yatağa atmayı meşru görsün! Evren hemen cevap veriyor; o görüşteki toplum aynısını yenildiğinde yaşıyor! Ve şikayetler ediyor, kendilerine yapılan muamelenin haksız olduğunu söylemeye başlıyorlar! Evet, kendilerine yapılan muamele haksız elbet ama kendileri kazanan olsaydı karşısındaki kaybedene ne yapacağını hem de en meşrusundan ne yapacağını inkar etmiyordu ki! Hatta bunu yazılı olarak kurala bile bağlamışken…
Yani insanların ve toplumların, potansiyel olarak hiçte mahfuz göreceli tercihleri açığa çıkarıldığında bir şekilde kendi başlarına dolanır! Hani kendine yapılmasını istemediğini başkasına da layık görme prensibi…
Şimdi harfler ve sayıları irdeleyelim; harfler ve sayılarla öyle diziler yapılabilir, bu büyü tesiri oluşturabilir! Sayılar, harfleri temsil edebilir. Elif cevher-i Ferd gibidir! Yani tüm sayılar ve harfler ondan çıkar! Elif, nasıl diğer harf ve sayıları başlatır, şekillendirirse Cevher-i Ferd de Dünya’daki varlıkların cevherlerini şekillendirmektedir! Ferd, olan bir insan ise tüm insanlığı şekillendirebilir! Yani orjin manasını bulan, bilen bir insan, insanlık kadar kıymet alır. İnsanlığı şekillendirir. İşte “Adem” hakikati. Yani adem potansiyeli her insanda açığa çıkmayı bekler! “Kendini bilen Rabbini bilir!” işte sır burada.
Sonuç, sebebe bakmaz! Sebep, sonuca göre oluşur! “Sen atmadın!” yani aslında atılan şey ne sonuç çıkaracak ise o sonuç için atma eylemi yaratılır! Yani sebepler sonuç için yaratılır! Bu noktadan bakınca, bir sonuç var ise sebep, o sonucun faili olamaz! Görünmek isteyen, sebepleri yaratıyor! Sebepler ise zaman ve mekan boyutlarına binip asıl gösterilene dair işliyor! Zaman ise tamamen izafi mekan da izafi; sebep, hareket ile yani dönme hızıyla mekan buluyor. Ve görünen yani zaman ve mekana binmiş olan sebep tahtındadır! O halde zaman ve mekan boyutunda gözlemlenen sadece asılı gösteren sebeplerdir! Asıl ise zaman ve mekan boyutunun içinden bakarak görülmez! Yani zaman ve mekan boyutunda sebep tahtındaki gören, göstereni göremez! Sadece inanır, bilir! Görünen varlıkların tamamı, sebeptir; sonuç değildir! Sonuç, bilinendir! Yani gördüğün ya da inandığın kadar değil bildiğin kadarsın sonuç açısından…
Zaman ve mekan izafidir demiştim; evet, zaman ve mekan doğrusal değildir! Zaman ve mekan kalkınca levha gibidir tüm hakikat; “Levhi Mahfuz” hakikati… O halde O, hangi noktaya işaret etmişse o noktadan zaman ve mekan başlar. Hiçliğin potansiyelinde her şey vardır. Görüneceği anda sebepler zaman ve mekana binerek hakikati gösterir. Sebepler kendini gösteremez; sebep olanı, hiçin sonsuz potansiyelini gösterir! Tüm sebepler “An” da tekrar tekrar zaman ve mekan boyutunda yaratılır! Bir kalem bir santim yerinden oynarken bile “An” da sonsuz kez yaratılır! Yani hareket eden veya duran her şey, her sebep “An” da tekrar yaratılır. Maddenin plazma, bulutsu yapısını hatırlayalım. Katı cisimler bile bulutsudur! Ve her hareket halindeki cisim için bu “An” da yaratılma geçerlidir. Potansiyelde olan zaman ve mekana bindiğinde algılanabilir! Algılanamayan, algılayan açısından yok hükmümdedir! Bir şey algılanabiliyor ise onu algılatanın maksadı vardır! “Sen atmadın!” Yani algılanabilen her şey hiç’ in sonsuz potansiyelini gösterir!
O halde algılanan ve algılayan vardır; gören ve gösteren! Gören de gösteren de hakikati işaret eder! Eril, dişil; gece, gündüz; siyah, beyaz; birbirini gösterirken hakikate dairdir bu hareketleri… Yani aslında birbirini göstermek istemeleri bir hakikati göstermek içindir! Sebepler hakikati göstermek için görünürler!
Son tahlilde; “Evrende Her Şey Yerli Yerinde”, “Paralel Evrenler”, “Zaman Konusu” yazılarımı da hatırlatmak isterim. Bilgi zahmet çekilmeden elde edilmez! Sloganlarla da yol alınmaz!
Saygılarımla.
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.