Çaresizlik
ÖĞRETMEN
Odamın kapısı çaldığında elimde ki kalemi , yazdığım mektubun üzerine bırakıp başımı kaldırıp seslendim.
“Gel”
İçeriye giren az önce yanıma gelmesi hususunda haber gönderdiğim Ahmet di.
“Gel bakalım yanıma, Ahmet. Seni neden buraya çağırdığımı biliyor musun?
Yanakları al al olmuş, zaten ufak tefek bir çocuk olan Ahmet , başını önüne eğerek konuştuğu için daha da kısalmış gibi görünüyordu.
“Biliyorum öğretmenim, kavga ettiğim için çağırdınız”
“Hayır, seni kavga ettiğin için çağırmadım, seni buraya çağırmamın başka bir nedeni var…”
Ahmet o ana kadar kavga ettiği için çağırıldığını düşünmüş, asıl sebebin bu olmadığı, başka bir nedenden dolayı orada olduğunu anladığında, merakla karışık bir korkuya kapılmıştı.
“Öğretmenim, bir daha yapmayacağım, söz veriyorum”
“Daha neden burada olduğunu söylemedim ki, neden özür diledin benden?”
Ahmet’in bir anlık korku ile istemeden özür dilediğini anlamıştım. O da neden özür dilediğini bilmiyor, sadece içinde bulunduğu durumdan bir an önce kurtulmak istiyordu. Bunun için bildiği tek yol ise özür dileyerek, pişman olmuş bir öğrenci görüntüsü çizmekti. Bunun çoğu zaman işe yaradığını görmüş, arkadaşlarının yaptıkları yanlışlardan sonra özür dilediklerinde, öğretmenin onlara kızmadığını fark etmişti.
“Hilal’i hatırlıyor musun?”
Bu soruyu sorduğumda, yüzünde ki ifade meraktan çok endişeye dönüşüverdi.
“Evet öğretmenim, hatırlıyorum”
“Tamam öyleyse, geçen hafta onun neden disiplin cezası aldığını da hatırlıyor olman gerekir”
“Evet öğretmenim, arkadaşının parasını çalmıştı”
“Aferin, hatırlıyorsun. Mehmet’in parası onun çantasından çıkmıştı. Ama Hilal defalarca bu durumdan haberinin olmadığını söylemişti. Sen de onu parayı alırken gördüğünü ifade ederek şahitlik yapmıştın değil mi?”
“Evet öğretmenim”
Ahmet’in yüzünde ki ifade artık belirgin bir şekilde sadece endişe taşıyordu.
“Bu gün babası aradı, Hilal artık bu okula gelmeyecekmiş. Arkadaşları ona hırsız gözü ile baktığı için çok utanıyormuş. Babası da bu durma çok üzülmüş, onu okuldan almak istediğini söyledi.”
Ahmet artık ayakta durmakta da zorlanıyordu. Sıska bacaklarında ki titreme yüzünden bile fark edilebiliyordu.
“Ben, seni buraya teşekkür etmek için çağırdım. Bu meseleyi senin sayende aydınlığa kavuşturduk. Sen olmasaydın eğer, Mehmet’in parasını kimin çaldığını bulamayacaktık.”
Ahmet bakışlarını yerden kaldırmış ,ne söyleyeceğini bilemez bir halde yüzüme bakıyordu.
“Şimdi gidebilirsin, “
Ahmet bir şey söylemek ister gibi önce bir an için yüzüme baktı, sonra yavaşça arkasını dönerek kapıya doğru yürümeye başladı
“Ahmet, geçen hafta siz Hilal ile başka bir konudan dolayı kavga etmiştiniz değil mi? Zannedersem sana taş atmıştı ve senin çok canın yanmıştı”
“Evet öğretmenim”
“Anladım, sonrasında da Mehmet’in parasını Hilal’in aldığını görmüştün değil mi?”
Bu sefer kekeleyerek cevap verdi
“Evet, gördüm”
“Tamam oğlum, gidebilirsin.”
O çıktıktan sonra bir müddet daha bekledim, o kapının tekrar çalınarak Ahmet’in yeniden odaya gelmesini ve “ Öğretmenim size anlatmak istediğim bir şey var” bekledim.
Gelmedi, Hilal okuldan ayrıldı, ama Ahmet odaya bir daha hiç gelmedi. Kendimden utanmam için artık bir sebebim daha var, ben kendimi öğretmenliğe o kadar kaptırmışım ki, işin “eğitim” kısmını hep geride bırakmışım. Utanıyorum, ama ne çare, Ahmet bana gerçeği anlatmak için bir daha o kapıyı çalmadı…
Fikri TEZBAŞAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.