- 1404 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Pis Kokular
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Siegfried Heiler yıllardır yaptığı işten bıkıp usanmamıştı. Başkası olsa çoktan bu mesleği bırakıp apayrı bir işe yönelirdi. Hasta veya bakıma muhtaç insanların evlerine gidip onların bakımını yapıyordu. İşini özenle yapıyor, baktığı, ilgilendiği insanlarla adeta akraba oluyordu. En son bakımını yaptığı kişi sonradan görme özürlü olan bayan Schmidt, iki hafta önce solunum yetmezliği sonucu hastahanedeyken ölmüştü. Bayan Schmidt’in iki kızı kendisine annelerinin henüz yaşıyorken dillendirdiği bir arzusunu yerine getirmek için, yüklüce bir para teklifinde bulunduklarında, Siegfried bunu kabul etmemiş, ben sadece işimi yapıyorum ve bunun için de maaş alıyorum, demişti.
İş Kurumu Siegfried’i bu kez yeni bir hastaya gönderdi. Verilen adrese zamanında gitmek için erkenden hazırlandı. İlk iş gününde Kurumdan bir bayan da kendisine eşlik edecekti.
Daha sonra kararlaştırılan saatte kurumdaki bayanla buluşup yeni hastasının evine doğru yola çıktılar.
Yeni hastası orta yaşlı ve sadece psikolojik sorunlar yaşayan Frau Jager’di. Gitmeden önce Kurumdaki yetkililer Frau Jager hakkında kendisini detaylıca bilgilendirmişlerdi. „Bayan Jager’in sadece birileriyle konuşmaya ihtiyacı var, onun dışında sizi çok yormayacaktır“ demişlerdi.
Bu da Siegfried Heiler’in severek yaptığı işti zaten. Konuşmayı, hastalarıyla sohbet etmeyi, tıpkı bir terapist gibi onları dinlemeyi ustaca yapıyordu. Bu konuda hem eğitim görmüş hem de yılların deneyimine sahipti.
Kapının zilini çalıp açılmasını beklediler, kurumdan kendisine eşlik eden bayanla birlikte.
Az sonra kapı açılınca, bornozuyla karşılarında duran, saçı başı dağınık, uykusuz ve yorgun görünen bayan Jager’den başkası değildi.
Ama Siegfried’i asıl şaşırtan, bayan Jager’n görüntüsü değil, kapının açılmasıyla genizini dolduran, evden dışarıya taşan, ne olduğunu anlamadığı oldukça pis bir kokuydu.
Kurumdan gelen bayan da bu pis kokudan rahatsız olmalıydı ki, o günkü tanıştırma işini kısa kesti.
Bayan Jager’e Siegfried’i tanıştırdı, onun artık bundan böyle her gün gelip kendisiyle dört saat ilgileneceğini, ve diğer görevlerinin neler olduğunu anlattı, ve bir evrak’a imza attırıp çıkıp gitti.
Siegfried, şimdi bayan Jager ile başbaşaydı.
-Pekala bayan Jager, diyerek söze başladı oturmadan önce. Bundan sonra artık her gün dört saatimizi birlikte geçireceğiz. Sizinle bir arkadaş gibi olacağız. Bu yüzden bana adımla seslenebilirsiniz. Biliyor musunuz, tesadüfe bakın ki, isimlerimiz de birbirine benziyor. Ben evraklarınızdan adınızı görmüştüm, sizin adınız Siegried, benimse Siegfried. İlginç bir tesadüf değil mi?
-Gerçekten ilginç, dedi bayan Jager. Ne tesadüf.
-Bundan sonra artık birlikte çokça zaman geçireceğimize göre, sizin için de bir sakıncası yoksa siz bana ben de size ismimizle seslenelim, bu resmiyeti hemen baştan kaldıralım, ne dersiniz? Hem böylece işimiz daha da kolaylaşır.
-Neden olmasın? Tamam Siegfried, dedi bayan Jager.
-Harika. Çok teşekkür ederim Siegried, diyerek içeri girdiğinden beri kendisini rahatsız eden pis kokudan kurtulmak için:
-Siegried, izninle pencereleri biraz açmak istiyorum. Bu evin havalandırılmaya ihtiyacı var. Biraz temiz hava, biraz oksijen alalım da, ne yapacağımıza bakalım, olur mu?
-Öyle mi? Çok mu pis içerinin havası? Hiç farkında değilim. Pencereleri açmak gibi bir alışkanlığım olmadığı için alışmışım ben bu içerideki sizin pis dediğiniz havaya.
Frau Jager’in evindeki ilk iş gününü tamamlayıp evine dönünceye kadar pencereleri açık tuttu Siegfried. İçerinin havası az da olsa biraz değişmiş, düzelmişti.
Gitmeden önce Frau Jager’in alması gereken ilaçlarını da özenle kendisine içirdi. İlaçların fazla oluşuna şaşırdı.
-Siegried, bu ilaçlar fazla değil mi senin için? Hem birçoğu zaten aynı içeriği taşıyan ilaçlar bunlar. Bana kalırsa doktoruna danışıp bunların birkaçını iptal ettirmelisin, dedi.
-Bilmem, dedi Frau Jager. Hem ilaçların bir zararı yok bana. Onları içince her şeyi unutup uyuyorum.
-Uyuyor musun, uyuşuyor musun?
-Bilmem. Farkında değilim hiç bir şeyin. Ama çok halsiz kaldığımı, kolumu dahi kaldıracak gücümün kalmadığını fark ediyorum sonradan. Yine de iyi ki o ilaçlar var. Yoksa tümden deliririm. Unutamıyorum işte, unutamıyorum, deyip birden sarsılarak ağlamaya başladı.
Bir sinir boşalmasıydı yaşadığı. Siegfried biraz kaygılandı ama, Bayan Jager’e daha fazla ilgi göstererek ona yardımcı olabileceğini düşündü. Bu yüzden de onu biraz daha yakından tanımak için, ağlamasının önüne geçmek için farklı konuları açtı ve sonra da:
-Siegried, unutmak istediğin şey ne? Neyi unutmak istiyorsun? Diye sordu.
-Uzun, çok uzun hikaye, dedi. Bunun için sana tüm hayatımı anlatmalıyım, dedi.
Üzerine gitmedi artık. Nasılsa daha uzun süre birlikte olacaklardı. Zamanla onu daha yakından tanıdıkça ne yapması, nasıl davranması gerektiğine de karar verecekti.
İlk gün zaman çabuk geçmişti.
Açık bıraktığı tüm pencereleri kapattı. Olabildiğince mutfağı ve salonu biraz toparladı, Frau Jager’in uyumadan önce alması gereken tabletleri temiz bir bardak su ile yatağının yanındaki şifoniyerin üzerine koydu, ve ertesi gün görüşmek üzere vedalaşıp ayrıldı.
Her geçen gün Frau Jager Siegfried’i daha da benimsemiş, tıpkı psikolog doktorunda yaptığı gibi tüm yaşamını tüm sırlarını ona anlatmıştı. Onun bu samimi ve sıcak yaklaşımına karşı Siegfried de kendi yaşamını anlatmıştı ona.
Hasta insanlarla ilgilenen, onların iyileşmesine yardımcı olmaya çalışan, onlara bir terapist gibi yaklaşan Siegfried’in de kolay bir yaşamı yoktu. O da çok kötü şeyler yaşamıştı hayatında. Ama bu durumu, bakmakla görevli olduğu insanların hiç birine anlatmazdı. İlk defa Frau Jager’e açılmıştı. Siegfried, 39 yaşındaydı, iki evlilik yapmıştı ve ikisi de mutsuz sonla noktalanmıştı. Şimdi yalnız başına yaşıyordu. Kendinden ayrı yaşayan iki çocuğunu uzun yıllardır görmüyordu.
Haftalar sonrasıydı. Frau Jager’i de yanına alıp dışarı çıktılar. Kentin boydan boya ortasından geçip giden bir nehrin kıyısında banklardan birine oturdular. Gelip geçen yük gemilerini, gezmeye, yürüyüşe çıkan insanları, nehir kıyısındaki parklarda oynayan çocukları izlediler bir süre.
-Demek sen benden iki yaş küçüksün, dedi Frau Jager.
-Evet, dedi Siegfried.
Sonra yeniden bir süre sessiz kaldılar.
Sessizliği Siegfried Heiler bozdu bu kez.
-Bak Siegried, neredeyse iki ay oldu seninle ilgilendiğim. Sende oldukça iyi gelişmeler var. Artık ilk zamanlardaki sessizliğinde, somurtkanlığın da kalmadı. Hatta gülüyorsun artık. Bunda benim de payım var diye düşünüyorum.
-Elbette senin payın çok Siegfried. Terapistime senden söz ettiğimde, senin nasıl bir insan olduğunu, bana nasıl davrandığını anlattığımda, o bile bana; Bu senin için büyük bir şans Farau Jager, demişti. Senin sayende, senin bana samimi ve doğru yaklaşımların sayesinde yeniden hayatı sevmeye başladım. Üstelik senin sayende ilaçlarımı da azalttığım da doğru. Bunun için tanrıya şükrediyorum, sana da teşekkür ediyorum.
Siegfried, oturdukları bankta Frau Jager’e sarıldı ve sırtını sıvazlayarak:
-Siegried, hakkımda böyle olumlu düşündüğün için ben de sana teşekkür ederim. Ben sadece işimi yapıyorum.
-Hayır, hayır. Bu sadece iş değil. Sen bana bu zaman içerisinde hem bir dost, hem bir arkadaş hem bir terapist oldun. Hem yanlış anlama ama; seni çok seviyorum ben. Her gün geleceğin anı beklerken bile mutlu oluyorum. Çünkü sen yanımdayken kendimi huzurlu ve güvende hissediyorum, dedi Frau Jager.
-Bunları duymak güzel Siergried. Güzel de. Ben asıl senden duymak istediğim bir şey daha var ama seni de üzeceğimden korkuyorum. Bana bir çok şeyini anlattın da, uzun hikaye dediğin şeyi anlatmadın.
-Biliyorum, biliyorum da… Hatırlamak istemediğim konular bunlar.
-İstersen anlatma. Uzun hikaye olduğunu söylemiştin zaten. Hem bu seni üzecekse, kesinlikle ben de istemem anlatmanı. Ben sadece belki sana daha da faydalı olabilirim diye dinlemek isterdim seni.
Frau Jager bir süre sessiz kaldıktan sonra, tatlı bir tebessümle Siegfried Heiler’in yüzüne bakıp:
-Siegfried, dedi. Bu akşam beni evime bıraktıktan sonra evine gitmek zorunda mısın? Bildiğim kadarıyla bir bekleyenin yok senin. Evde beslediğin bir kedi veya köpeğin de yok…. Diyorum ki; bende kalsan bu gece… uzun uzun sohbet ederiz. Anlatırım belki o uzun hikayemi. Burada bankın üzerinde olmuyor böyle. Hem ben birazdan üşümeye başlarım bile, dedi.
O gün de, devam eden başka günlerde de Siegfried artık Faru Jager’in evinde gecelemeye başaldı.
Aralarında sessizce ama dürüstçe gelişen bir ilişki söz konusuydu. Hoşlanmışlardı birbirlerinden.
Yine de Siegfried Heiler, Frau Jager’in evine her geldiğinde tüm pencereleri açıp evi havalandırmadan edemiyordu.
Pis bir kokuydu ve evin sanki duvarlarına, boyalarına, eşyalarına kadar sinmişti.
Artık sık sık bu evde gecelediği için de, sıkı bir temizliğe girişmişti evin içerisinde.
Bir kaç ay sonra birlikte evlenmeye karar verdiklerinde, Siegfried, Frau Jager’e:
-Siegried, canım, tamam evleniyoruz ama, sana baştan şunu söyleyeyim ki, ben seninle bu evi paylaşmak istemiyorum. Bu eve sinmiş ve nerden kaynaklandığını bilmediğim bu pis kokular beni çok rahatsız ediyor. Evlendikten sonra ya benim evime taşınıp orada yaşayalım birlikte ya da ikimiz için yepyeni bir ev kiralayıp her şeyi yenileyelim. Bu pis kokuların üzerlerine sindiği tüm eşyalarımızı atalım. Hem belki de senin uzun süre bu rahtsızlığı yaşamış olman da bu pis kokular yüzündendir, dedi.
Frau Jager:
-Sen nasıl istersen aşkım, dedi. Ben de seninle yeni bir hayata atılmak istiyorum, bu yüzden her şeyimizi yenileyelim. Sadece ikimize ait olsun her şey.
-Anlayışın için teşekkür ederim Siegried. Biliyor musun, hani sen geçen gece sabaha kadar anlatmıştın ya hikayeni, aslında şimdi daha iyi anlıyorum neden bu rahatsızlıkları yaşadığını.
-Siegfried, aşkım, artık bu konuları duymak da konuşmak da istemiyorum, şimdi sen varsın ve ben seninle nihayet mutluluğu buldum. Artık sadece önümüze, ikimizin geleceğine bakalım, dedi Frau Jager.
-Harika. Tamam o zaman. Üç hafta sonra nikah dairesinde randevumuz var. O randevuya gitmeden önce hemen bir ev bulma girişimine başlayalım. Gerekirse kısa zamanda ev bulamasak birlikte bir kaç günlüğüne şehir dışında köylerden birine gidip bir pansiyon kiralarız ve ben gündüzleri ev aramakla meşgul olurum. Nikahlanıp evlendikten sonra kendi evimize yerleşiriz olmaz mı?
-Olur, hayır der miyim?
-Hatta ne yapalım biliyor musun? Dedi Siegfried.
-Sen başka da ne yapmak istiyorsun bilmiyorum ama, diyerek Siegfried’in sözünü kesti Frau Jager. Başka da ne yapacaksın bilmiyorum ama, ben temiz havaya çıkmak istiyorum şimdi. Hatta çıkmadan önce banyoya girmek istiyorum. Kusmak geliyor içimden, Evdeki bu pis havanın şimdi şimdi ben de farkına varıyorum. Kusmak, içimde birikmiş bu pis kokulu balgamlardan kurtulmak sonra da seninle el ele dışarıya çıkıp temiz hava almak istiyorum,dedi.
Sarıldılar biribirlerine, dakikalarca öyle kaldılar sessizce.
YORUMLAR
Öykünün günlük hayatı aktaran cümlelerinin arasında gizlenmiş bir sır ustaca okura hissettiriliyor. Belli ki büyük bir parçadan bir kesit aktarılmış. Bitiş sahnesinin bende bıraktığı etki bir öykünün bitişi değil, bir romanın başlangıcı sanki.
Anlatim olarak oldukça akıcı, rahat okunan bir yazıydı.
Kaleminize sağlık
Bu yazının devamı olmayacak mı?
Karışık bir durum.
Yazar,
gerçekten hikayeyi oldukça güzel aktarıyor.
Edebi açıdan da sanırım güzel bir yazı.
Ama bazı soru işaretleri oluştu kafamda...
Kahramanlar neden yabancı?
Bir çeviri yapılmış gibi havası var yazının.
Kahramanımızın erkek olduğunu nereden anlıyoruz?
İsminden mi?
Ya da böyle bir cümle var da, ben mi kaçırdım?
Yok ismindense,
bir Türk olarak bu konuyu anlamamız mümkün değildir.
Bir de, hikayenin son kısmı var.
Bence olay tam bağlanmamış.
Sanki devamı olacak gibi.
Hüseyin Akdemir
Şimdilik isimler yabancı. Son anda tümü bittiğinde isimler de değişecek.
Almanyadayım ve öykünün kahramanıyla tanışıyorum.
Şimdilik bu kadar.
Beğeniniz ve katkılarınız için teşekkürler.
Saygı ve sevgilerimle...
Hüseyin Akdemir
ne demeli ki başka.
teşekkürler ersinbaşeğmez dost....
Ben yazıyı çok beğendim. Bu yazı edebiyat sitesinde paylaşılmaktan daha fazlasını hak ediyor.
Merak ettiğim bir konu var; yazıdan sezinlendiğim kadarıyla ortada ya bir cinayet yada böylesi bir şey var. Yani bu yazının mutlaka bir devamı vardır diye düşünüyorum.
Eğer öyle değilse mutlaka yazıyı roman havasına sokun derim.
Bir de küçük eleştiri yapayım, hastayla hasta bakıcısı bir anda arkadaşlık kuruyor ve evlenmeye kadar giden bir yola çıkıyorlar. Bence bunu yedire yedire aktarmalıydınız, karakterleri birbirine yaklaştırma konusunda biraz aceleci davranmışsınız.
Bu yazı bu güne kadar bu sitede okuduğum en akıcı, en sürükleyici ve en sosyal içerikli yazıydı.
Tebrikler.
Hüseyin Akdemir
Tahminin doğru, bu öykü aslında bir romanın parçalarından biri.
Son bir yıldır yoğunluklu olarak bununla ilgileniyorum.
Beğenin için de ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Bu vesileyle ben de senin yazılarını merak ettim ve kalem ustası biriyle karşılaştığımı gördüm.
Bundan sonra takipçiniz olacağımı bilmelisin.
Sevgi ve saygılarımla..
Timur KOHEN
Ben eleştirmekten çekinmem. İlk defa bu kadar roman havasına bürünmüş bir yazı okudum. Çok hoştu.
Aynı içten sevinci bende yaşıyorum.