- 871 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
KANADIN UCUNDAKİ DÜŞ
Saçları savruldu kadının ve bedeni düştü geceye
***
Bir gök gürültüsünün ardından bir gök gürültüsü daha kopuyordu fırtınalı göğün yüzünde. Gözlerindeki kuşkular düşünceleri izliyordu kadının sessiz.
Daralmış kuytulara sırtını döndü ve masum bir saflıkla atladı uçurumdan...
Dans eden savrulmaları kulaçlıyordu inerken. Bir.. İki... Üç... Kaç kulaç sonra kurtulacak ve kavuşacaktı beklediği özgürlüğe. Merak içinde düşüyordu gözlerini kapadı.
"Bu kez açılmasın nolur bu kez olmasın!" Diyordu hızla düşerken fakat açılmıştı kanatları. Yukarı doğru uçmaya başladı yine. Genç kadın umudu tükenmiş bir biçimde " lanet olsun sana yaşlı cadı!" Dedi toprağa basarken.
İnsanların kanatlanma arzusunun aksine bir dileğe sahipti kadın. Gezmediği büyücü kalmamıştı bu yüzden. Son gittiği cadı yeraltının en güçlü büyücüsüydü ve ona kaplumbağa bacağı yedirip yeşil alev cücelerinin tırnağı, çekirge kanadı, yarasa kuyruğu ile kaynatılmış bir karışımdan içirmiş nadir bulunan tütsülenmiş yamyam otuyla ile fare kanını da üzerine dökmüştü. İğrenç bir kokuydu.
Büyücü demişti ki "gece yarısı olup dolunay çıktığında yüksekçe bir yerden atla". "Bak göreceksin kanatların artık açılmayacak ayaklarıyla yürüyenler gibi olacak ve uçamayacaksın".
Ona tam yetmiş altı kelebek lirası, on dokuz kaplan gözü ve annesinden kalan kırk sekiz istiridyeyi vermişti. Bu istiridyeler canlıydı ve her gün pembe pembe inciler doğuruyorlardı. Ama kadının dedikleri olmamış yine insana dönüşememişti. Çok kızgındı kulaklarından alevler çıkıyordu.
"Seni elime geçirdiğimde kafanı kumlara gömecek sonrada etlerini lime lime edip nehirdeki piranalara yem edeceğim" dedi yaşadığı yere doğru uçarken.
Büyük bir çağlayanın altından geçerek yaşadığı yere geldi. Burası yeraltı dünyasının diğer canlılarla iletişiminin koptuğu yerdi. O kendi dünyasında yaşayan bir fısıltı perisiydi zamansızlığın içinde. Kendisi gibi pek çoğunun daha yaşadığı bir krallıktı burası.
Tüm zamanların en saltanatlı krallarından olan kocaman Asil tarafından yönetiliyorlardı. Onun adı ise şiir dilliydi. Babası ona bu adı vermişti. Ve babası gökyüzü krallığında yaşıyordu artık. Üstün hizmetlerde bulunan periler terfi alıyorlardı yapmış oldukları işlere göre ve üst krallıklara daha prestijli periler olarak gönderiliyorlardı. Orada hafif işlerde çalıştırılıyorlardı. Pek başarı sağlayamamış olanlar ise arzın merkezine yollanıp daha ağır şartlarda maden işlerinde çalıştırılıyordu. Bunların tümü öğrenmeleri gereken dersin birer parçasıydı.
Hayatları boyunca gönüllü kuruluşlarda çalışabilenler de vardı. O zaman terfi almıyorlar ama saygın periler oluyorlardı.
Şiir dilli de büyümeleri çok uzun zaman alan çocuk perilerin bakıldığı bir bakım merkezinde yaşam boyu sürecek bir gönüllüydü. Ve orada olmaktan son derece memnundu.
Hafta sonu izinlerinde yeryüzüne çıktığı bile oluyordu.
İşte bu gibi günlerden birinde nehrin kıyısında evi olan adamı gördü çalıların arasından. Gizlice ona baktı ve büyük bir hayranlığa kapıldı. Daha sonraları bu hayranlık bir alışkanlık gibi tüm benliğini sarmaya başladı onu göreceği günü özlemeye hatta onu göremediği günlerde de üzüntüye kapılmaya başladı. Önceleri bu duygusundan korktuysada sonra bunun ne olduğunu anlamıştı. Bu iki ayayğının üzerinde yürüyen ölümlü adamıa aşık olmuştu.
O bir periydi onun karşısına dikilip sizden çok hoşlanıyorum demesi pek mümkün değildi. Bu yüzden bunca yoğun şekilde ayaklarının üzerinde yürüyenler gibi olma arzusuna kapılmıştı. Eğer onun gibi olursa adamla konuşabilirdi ve aynı adam onu belki de sevebilirdi.
O günden beri epeyce zaman geçmişti üç hasat zamanıydı bu ve yaklaşık iki yıla yakın zaman ediyordu dünya saatiyle. İnsanlar gibi olmaya kararlıydı ama sırtına baktı ve üzüntüyle eğdi başını, kanatlar hala duruyordu.
Gecenin içindeki araba ıssız yolda ilerliyordu genç kadın saçlarının savrulmasını önlemek için şunu kaparmısın dedi camı işaret ederek.
Adam ona baktı ve aldırmaz bir tavırla camı kapadı elindeki anahtarlıkla oynamaya devam etti. Kadın aniden frene basıp durdu. Adama döndü ve "neden bana bu şekilde davranıyorsun?
Yol boyunca yüzüme bile bakmadın neredeyse evine geldik tek kelime etmeden yolu tamamladık, ne yapmaya çalışıyorsun, neden benimle hiç ilgilenmiyorsun?" Dedi.
Adam cevap vermedi kadın yanındaki koltukta oturan adama aniden sokuldu. Adam "şimdi olmaz" diyerek onu kenara itti ve biraz hava almalıyım deyip dışarı çıktı. Arabaya döndüğünde ceketini alıp "kalan yolu yürüyeceğim" dedi.
Kadın garip bir şeyler olduğunu fark etmişti anlamaya çalışarak sordu.
"Ne yapıyorsun?"
Adam "çok hoş bir kadınsın ama yürümüyor" dedi.
"Bir gün yürüyebileceğini beklemekse saçmalık.
Tüm bunlar seni üzüyor seni üzmeyi istemiyorum" dedi arabadan uzaklaşırken.
Kadın peşinden gidip gitmemeyi düşündü ama onun inatçı biri olduğunu biliyordu son bir buçuk yıldır onu tanıyordu. Hep uzakta yaşar bir halinin olduğunu bilerek onunla birlikte olmuştu ona vaatte bulunmadığını biliyordu. Nasılsa döner diye düşündü. Gaza basıp karanlığın içinde kayboldu.
Adam az ilerideki köprüden inerek aşağıda akmakta olan nehre yöneldi nedense nehir kıyısına inmek için şiddetli bir istek duymuştu. Ne kadar ilerlediğini bilmiyordu belkide eve yaklaşmak yerine daha da uzaklaşmıştı gecenin içinde.
Çalılığı aşmak üzereyken birden suda bir şey fark etti. Dolunay göğün yüzünde parlıyordu ve yakamozlar suda göz kırpıyordu. Issızlıkta suyun yüzünde dalgalanan bir görüntü ışık saçııyordu. Dikkatle baktı adam sudaki görüntü sırtında kanatları olan muhteşem bir periydi veya ona benzer bir şeydi. Gözlerine inanamıyordu tekrar tekrar dikkatlice baktı. Gerçekten orada bir peri vardı. Suda yıkanan bir ilaheye benziyordu muhteşem dalgalanmalar oluşuyordu suda.
Gözleri kamaşmıştı bu güzelliğe daha yakından bakmak istedi. Bedeni sarsılıyordu, nabzı daha önce hiç atmadığı kadar hızla atıyordu.
Gözbebeklerinden hayranlık akıyordu ki adam kendisininde az sonra akıp nehrin sularına karışacağını düşündü. Tanrım çok güzel! Dedi.
Peri sudan çıkmıştı dünyanın en güzel en nadide eserine bakan bir sanatçı gibiydi adam hayranlıkla bakıyor bakıyordu.
Aklı sudaki görüntüye asılıp kaldı. Peri uçup uzaklaşırken adam nehrin dalgalarında esir kalmış aklıyla konuşuyordu.
Zaman iki hayatın üzerine basıyordu sessizce ve akan sadece nehir değildi gecenin içinde
***
Maide Özgüç
YORUMLAR
Maidecim öykülerin öyle güzel ki
fantastik düşsel
hayal gücüne hayranım...
içine J.K.Rowling kaçmış senin...
harikasın :)
kutluyorum tüm kalbimle sevgiler canımcım...
Maide Özgüç
fantastik öyküleri seviyorum
keşke dediğin gibi olsa :D
sevgiler hicrancım