- 1021 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UYANIK APTİ
KİŞİLER
APTİ İş arayan bir kişi
MEMO Garson
NERİMAN Müşteri
HATİCE Apti’nin annesi
POLAT Patron
ASLI Müşteri
AYAŞ Sarhoş bir adam
EBULLAKLAKA Palavracı bir kişi
HASAN Apti’nin babası ( Sağır)
DEKOR: (Bir kafeterya. İçeride beş masa vardır. Masalardan birinin ayağı kırıktır. Kenarda küçük bir mutfak. Sağda ve solda iki kapı. Eşyalar dağınık bir şekilde yerleştirilmiştir. Vakit gündüzdür.)
SAHNE I
APTİ –MEMO – NERİMAN – POLAT
(Üstü başı yırtık, işsiz bir adam düşünceli bir şekilde, bir kafeteryaya girer. Yerler yeni yıkandığı için ayağı kayarak yere düşer. Onu ayağa kaldırmaya çalışan garsona)
APTİ —Bırak be! Her tarafımız düşman dolu ya, doğru ya düşenin dostu olmazmış. Ortalığı temizleyip bana tuzak kurmuşlar.
(Dedikten sonra ayağı kırık masaya geçer ve oturur. Fakat masanın sallanmaya başlamasıyla sinirlenir ve tekrar garsona bağırmaya başlar.)
APTİ —Burası ne biçim bir kafeterya böyle, kıçı kırık bir masayı koymuşlar önüme. Ne kadar cimri bir işyeri burası. Parayı mezara mı götüreceksiniz be adam. Şu masaları değiştirin yoksa ben masaları kafanızda paralayacağım.
( Telaşlı bir şekilde hemen ayağı kırık masayı oradan çeker ve oraya yeni bir masa koyar. Ardından da ciddiyetini bozmadan sakin bir şekilde müşterisine döner)
MEMO — Buyurun beyefendi!
APTİ — (Üstüne başına bakarak) Beyefendi sensin ulan öküz, beyefendiye benzer bir eşekliğimiz mi var?
MEMO — Sayın beyefendi, ne alırdınız?
APTİ — Bir, iki, üç, dört, beş, altı…
MEMO — ( Şaşırarak) Ne yapıyorsunuz?
APTİ — Sen say demedin mi?
MEMO — Dedim, fakat kibarlık anlamında dedim.
APTİ —Adın ne senin bakayım?
MEMO — Sana ne be adam, sen nüfus memuru musun?
APTİ — Nüfus memuru değilim. Fakat bu işyerine gelmiş bir müşteriyim. Bana ismini söylemek zorundasın. Yoksa seni patronuna şikâyet ederim.
MEMO —Ne yapacaksın benim ismimi?
APTİ — Çorba yapıp içeceğim. Tövbe estağfurullah, hadi ismini söyle de insanı çatlatma.
MEMO — Benim ismim şey…
APTİ —Memnun oldum şey efendi.
MEMO — Yanlış anlamayın benim ismim Memo.
APTİ — Şu inek ile koyunun karışımından olan Memo mu?
MEMO — Hayır, aslan ile kaplanın karışımından olan yiğit, cesur, atılgan Memo.
APTİ — Geç bunları bana demli bir kahve getir.
MEMO — Kahve demli olur mu sayın adam?
APTİ — Yeter be! Buraya sayı saymaya mı geldik, yoksa bir şeyler içmeye mi ben anlayamadım. Ama anlamadığım için bu sefer de Kürtçe sayacağım. Yek, dudu, sısi, çar, penç, şeş…
MEMO —Ne yapıyorsun manyak herif?
APTİ —Sağ ol ben iyiyim, sen ne yapıyorsun?
MEMO — Teşekkür ederim, ben de iyiyim.
APTİ — Niye, sen eşek misin, teşekkür ediyorsun? Çabuk kahvemi getir, kahve yoksa çay içeyim.
MEMO —Ah unutmuşum, bizde çay kalmamış, isterseniz sizi yan kahveye alalım.
APTİ — O zaman sen bana bir tas sıcak su getir.
MEMO — Hoppala! Sıcak suyu ne yapacaksın?
( Ayakkabılarını çıkarır ve yırtık çoraplarını göstererek)
APTİ —İki yıldır çoraplarımı yıkamadım da, hazır sıcak su varken çoraplarımı yıkayayım dedim.
MEMO — Ulan sen beni çıldırtmak mı istiyorsun?
APTİ — Hayır, inanmazsanız şu çoraplarımı koklayın sizde bana hak vereceksiniz.
MEMO — Ay iğrenç bir şey dayanamayacağım. ( Garson mutfağa gider)
APTİ — Sakın ha sıcak suyu unutma! Yahu bu sinekler de nereden çıktı?
( Dedikten sonra havada uçuşan sinekleri çoraplarıyla kovmaya çalışırken, çorap bayan müşterinin kucağına düşer.)
APTİ — Pardon.
NERİMAN — Pardonmuş ne donu be, burası çamaşırhane mi şekerim, kokmuş çoraplarını fırlatıp atıyorsun. Şuna bak be!
( Kendine ayarlamaya çalışır).
APTİ —Canım, yavrum, bir tanem.
( Apti’nin ona bakmasına rahatsız olmuş bir yüz ifadesiyle).
NERİMAN —Ne bakıyorsun, öküzün trene baktığı gibi, hayatında hiç mi hanımefendi görmedin?
APTİ — Allah hallah öküz de mi trene bakıyor, belki teyzesi içerdedir.
NERİMAN — Yeter artık, ne bu ya koca dırdırından kurtulmak için buraya geliyorum, gördüğüm şu manzaraya bak şekerim.
(Etrafını bir süzdükten sonra)
APTİ —Hayret ben manzara diye bir şey göremiyorum.
NERİMAN — Ulan seni çekeceğime; gider kocayı çekerim daha iyi.
APTİ —Niye kocan duman mıdır çekiyorsun?
NERİMAN —Benim kocam senin yanında, kelek değil melek kalır.
APTİ — O bir melektir, dağda gezen bir inektir, ot versem yer mi acaba?
NERİMAN — Bu kadar terbiyesizliğe tahammül edemem şekerim, ben gidiyorum.
( Yerinden fırlayarak; yırtık şapkasını ve montunu yere atar, ardından Neriman’ın arkasından)
APTİ — Hanımefendi dedik başımıza koyduk, oda geldi başımıza şey etti canım.
NERİMAN — Yeter artık be!
(Der ve tokatı indirir)
NERİMAN — Al sana terbiyesiz adam.
APTİ — Ver bana terbiyeli kadın.
NERİMAN — Ne diyorsun salak.
(Deyip oradan çıkar gider).
APTİ —Neriman, Neriman. Ne Nerimanı be! Garson, kaldırsana beni garson.
( Apti’yi yerden kaldırarak)
MEMO —Beyefendi, siz de artık yerinizde durun.
APTİ — ( Masasına geçer, yediği tokattan dolayı kendini toparlamaya çalışır.)
SAHNE II
APTİ – MEMO – HATİCE – POLAT
(İçeriye Apti’nin annesi girer. Yaşlı kadını görünce)
MEMO — Buyur nine, birine mi bakmıştınız?
HATİCE — Oğlum, benim bir aptal oğlum varda onu arıyorum, hiç gördün mü?
MEMO — Buyurun ninem, içeriye bir bakın, belki içeride olabilir.
HATİCE — ( İçeriye bakar ve oğlunu görür.) Ah inanamıyorum!
(Annesini görür, hem şaşırır hem de korkarak)
APTİ —Ben de inanamıyorum. Ne işin var burada aney?
HATİCE — Yazıklar olsun sana, seni iş bul diye gönderiyoruz, sen gelip kahve köşelerinde keyif çatıyorsun.
(Titrek bir sesle)
APTİ — Hayır aney, kahve köşesinde değil ortasında oturuyorum.
(Bastonuyla oğluna vurarak)
HATİCE —Yazıklar olsun sana verdiğim emeklere, sakın ha iş bulmadan eve geleyim deme tamam mı?
( Masanın altına kaçarak korkmuş bir ses ifadesiyle)
APTİ —Tamam aney hallederiz. Sen git, ben mutlaka iş bulacağım. İçin rahat olsun.
(Bir iki dakika sonra garsona, masanın altından bağırmaya başlar)
APTİ — Memooo, Memooo! Anam gitti mi Memo?
MEMO — Gitti gitti çıkabilirsin.
APTİ — Yalan söyleme, gerçekten gitti mi?
MEMO — Hayır şakadan gitti. Fakat ruhu tam masanın üstünde senin çıkmanı bekliyor. Erkeksen çık. Şaka yaptım anan gitti, çıkabilirsin lan sıpa.
( Masanın altından yılanlar gibi sürünerek çıkar ve ağlayarak masaya oturur. Yanına yaklaşan Memo onu tam kovacağı sırada, birden haykırarak)
APTİ —Yeter be bütün kötülükler de beni mi buluyor.
(Dedikten sonra zıplayarak masanın üstüne düşer. Dalgın olan Memo ani bir atak yaparak kendini geriye atar.)
MEMO — Çabuk burayı terk ediniz, yoksa polis çağıracağım.
APTİ — Niye polislerle bir akrabalığın mı var?
MEMO — Kes tıraşı da burayı çabuk terk et.
APTİ — Tıraşı kessem adamın saçı yarıda kalır. Bırak da tıraşı bitirip öyle gideyim.
MEMO — Seni sahtekâr çulsuz herif.
APTİ — (Elini kaldırarak) Hop hemşerim orda dur. Sen benim kim olduğumu biliyor musun?
MEMO — Biliyorum tabi, sen geri zekâlının arkada gidenisin.
APTİ — Ben öyle olabilirim ama sen benim babamın kim olduğu biliyor musun?
MEMO — Nerden bileyim yahu, ben nüfus memuru muyum? Kimmiş senin baban söyle de öğrenelim.
(Masadan kalkarak kabadayılar gibi yürümeye başlar)
APTİ —Benim öyle olduğuma bakma, babamı görmelisin. Pazarda bir yürüdü mü tüm esnaf onu dükkânın önünde dikkatlice izler. Bir sor bakalım neden?
MEMO — Neden olacak baban sağdan soldan bir şeyler çalmasın diye esnaf dükkânının önünde babanın geçmesini bekler.
(Masaya geçer ve öfkeli bir şekilde)
APTİ —Sen benim babama hakaret mi ediyorsun? Patron, patron bey bakar mısın hop hişt ne biçim iş?
(Koltuğundan kalkarak ağır adımlarla Apti’ye yaklaşır)
POLAT —Buyurun beyefendi, bir sorun mu var?
APTİ — Senin bu aptal garson bana hakaret ediyor. Müşteriye saygı diye bir şey kalmamış canım.
( Memo’ya ters ters bakarak)
POLAT — Gel oğlum buraya, sen neden müşterilerimize hakaret ediyorsun? Bir daha böyle bir şey yaparsan kendini kapının önünde bulursun, anlaşıldı mı?
MEMO — Anlaşıldı efendim, bir daha benden böyle bir şikâyet almayacaksınız. Bundan emin olabilirsiniz.
(Garsonu kovdurtmanın tam sırası deyip)
APTİ — Ama beyefendi bu adam bana büyük hakaretlerde bulundu. Lütfen kovun bu salağı. Yoksa daha çok müşteriniz kaybedeceksiniz.
POLAT — Öyle mi, işte buna çok kızdım. Seni aptal garson pılını pırtını topla defol git.
MEMO — Sen beni kovamassın.
POLAT — Nedenmiş o?
MEMO — Çünkü ben istifa ediyorum.
POLAT — Defol git, şapşal herif.
(Etrafına bir baktıktan sonra, feryatlı bir şarkı söyler)
MEMO — Sustum sustum, rezil oldum bir bardak çay için, öyle kovuldum, hem kendimi hem de patronu rezil ettim. Yazık olsun sana yazık, yazıklar olsun.
( Lafı üstüne alarak)
APTİ —Sana yazıklar olsun bitli kene.
(Apti’ye aldırmadan isyanına devam eder.)
MEMO —Her şey bitti. Ha patron bizde şeker de bitmişti, hani para verecektin şeker alacaktık. Ne kadar cimrileştin patron.
POLAT — Defol git pislik herif.
( Bu sözünden sonra gözüne küçük bir çöp kaçar.)
POLAT — Ah gözüme bir şey kaçtı.
( Polat’ın gözünden yaş aktığını görünce yanına yanaşarak)
MEMO —Ağlama patron bu günler gelip geçer, ocaksız evlerde de dumanlar tüter elbet. Patron bizde tüpte bitmişti ha.
(Memo’nun bu alaylı sözlerine sinirlenerek)
POLAT —Kaybol yoksa seni vururum öküz.
MEMO — Sihir güçlerim bitmiş kaybolamıyorum.
( Kendini sakinleştirmeye çalışarak)
POLAT —Tamam canım sihir güçlerin bitmişse bu seferde yürüyerek git.
(Apti’ye bakarak acı bir gülümseme ile)
MEMO —Bunların hesabını vereceksin.
(Memo’yu kovdurduğu için mutlu ve de alaylı bir tavırla)
APTİ —Şapşal herif daha bir şey yemedim ki hesabı vereyim.
MEMO — Gidişim kötü oldu fakat dönüşüm muhteşem olacak.
(Deyip çıkar gider).
APTİ — ( Arkasından bağırarak) Yürü de ense tıraşını görelim bebek.
(Dedikten sonra kalkıp kendini düzeltip Polat’a yaklaşır.)
APTİ — Merhaba efendim.
POLAT — Merhaba, buyurun bir şey mi oldu?
APTİ — Şey affedersiniz az önce, aptal garsonunuzu kovdunuz. Acaba beni o salağın yerine işe alabilir misiz?
POLAT —Daha önce böyle bir işte çıraklık yaptın mı?
APTİ — Çırak değil efendim, ben ustayım.
POLAT: Seni bir yerde gözüm ısırıyor amma…
APTİ — Aman patron, gözün ısırmasın, zaten geçen gün beni bir köpek ısırdı birde sen ısırırsan ne hallere düşerim.
POLAT — Evet şimdi hatırladım, daha önce beni kazıklayan o sahtekâr adam sendin. Şimdi yedim seni.
APTİ — ( Kaçarak) Eyvah yaş tahtaya bastık!
İKİNCİ PERDE
∑
SAHNE I
APTİ – POLAT
(Kılık değiştirmiş bir şekilde içeriye girer. Tam bu sırada cep telefonu çalar. Arayan kişi Corc Bush’tur. Hemen telefonunu cebinden çıkararak)
APTİ —Yahu yakamı kurtaramadım bu adamdan, gene ne istiyor, bu kâfir oğlu kâfir.
(Deyip telefonu açar)
APTİ —Hello te siyarvum heta kello. Ohhh Corh Bush ne oldu gene, başın paraya mı sıkıştı ulan sıpa. Geçen ay verdiğim 500 milyar Türk parasını göndermeden gene para istemen çok ayıp. Koskocaman seni Amerikan başkanı yaptım, gene küçük çocuklar gibi utanmadan benden para istiyorsun. Tamam, şeker çocuk bu seferlikte sana bu parayı göndereceğim fakat bir daha benden para istesen ben sana ne yapacağımı çok iyi biliyorsun. Tamam, hadi çüş. oğlu çüş
(Deyip telefonu kapatır. Daha sonra Polat’a doğru yürüyerek)
APTİ — Evrıy badi mişş mişş, Evrıy badi mişş mişş var mı sizde bir iş?
(Apti’yi tanıyamaz. Fakat yaptığı ilginç hareketlerine şaşırarak)
POLAT — Sen garson musun yoksa şarkıcı mı?
APTİ — Ben garsonluğun yanında şarkıcılıkta yaparım, patronum.
POLAT — Öyle ise işe tuvaletten başlayabilirsin.
APTİ — Hemen başlarım patronum. Yeter ki sen içini ferah tut. Öyle temizleyeceğim ki istersen gel bal dök yala yalabileceğin kadar.
POLAT — Hadi uzatma da işine başla, bakalım nasıl çalışıyorsun.
APTİ — Evel Allah, eşekler gibi pardon aslanlar gibi çalışıp üstesinden gelirim.
POLAT — Hadi bakalım.
(Tuvalete girince söylediği sözlere pişman olur)
APTİ —Lanet olası pislik herif. Bu işyerini satın aldığından beri, sanki hiç temizlik yapmamış gibi. Şimdi bütün bu işler benim başıma mı kalacak? Ne yapmalı bilmem ki?
POLAT — Oğlum gel bakalım, buraya.
(Pişman olmuş bir yüz ifadesiyle, hemen Polat’ın yanına gider)
APTİ —Buyurun patronum. Bir arzunuz mu var?
POLAT — Adın neydi senin?
APTİ — Apti efendim, ama siz bana kısaca uyanık Apti deyin.
POLAT — Allah’tan kısacasını söyleyeceğim. Ya uzuncasını söylemeye kalkışsam, herhalde Mehmet Nuri Ahmet Reşat Abdurrahman Uyanık Apti Terlikaya olurdu.
APTİ — Yok canım sizde çok uzatıyorsunuz.
POLAT — dışarıda bir işim var, ben gidiyorum. Birazdan geleceğim, hadi sen işine bak ben geleceğim birazdan hadi Allahaısmarladık.
APTİ — güle güle.
SAHNE II
ASLI — NERİMAN — APTİ
(İçeriye Neriman ve Aslı girer)
ASLI — Şekerim şu masaya geçelim.
NERİMAN — Sen nasıl istersen.
(Masaya geçerler)
NERİMAN — Garson yok mu burada?
(Diye söylenir. Fakat derin düşüncelere dalan Apti onları duymaz).
ASLI — Garson Bey bakar mısınız?
(Başını kaldırır ve iki bayanın bir masada oturduğunu görür. Hemen kalkarak iki bayanın yanına gider.)
APTİ — Hoş geldiniz, ne alırdınız?
(Şaşırarak)
NERİMAN —Vallahi ben bir şey almadım.
(Daha önce ona tokat atanın, bu kadın olduğunu anlar ve arkasına dönerek)
APTİ — Bana geçen gün tokat atmanın hesabını bu gün acı acı vereceksin.
(Daha sonra Neriman’a dönerek)
APTİ — Renginiz sararmış hanımefendi.
NERİMAN — Gerçekten mi? Şey, geçen gün sizi burada gördüğüm, bir görgüsüz ayıya benzetimde.
APTİ — Ne alırdınız?
(Masa sallanınca kolu kayar)
ASLI — Ayyy…
APTİ — Bizde ay kalmamış, isterseniz size ayçöreği getireyim.
NERİMAN — Menünüzde ne var?
APTİ — Menümüzde; kurbağa bacağı, yılan kızartması, kedi ciğeri, fare dolması ve sinek çorbası var.
ASLI — Bu ne ya mal pazarına mı geldik?
NERİMAN — Ay şekerim, sen ne kadar Avrupa medeniyetinden geri kalmışsın. Hiç medeniyet tarlasında otlanmadın mı?
ASLI — Niye ben inek miyim? Ayrıca öyle bir tarlada da otlanmak istemem.
(Garsona dönerek)
NERİMAN — Önce bana bir sinek çorbası, onun arkasındanda tavada kızartılmış bir kurbağa bacağı ve içecek olarak da Coca cola lütfen.
(Aslı’ya bakarak)
NERİMAN — Şekerim sen ne alırsın?
ASLI — Müslüman’ca bir şey varsa bende onu alayım.
NERİMAN — Var mı arkadaşımın dediği Müslüman’ca bir şeyler?
(Ciddiyetle)
APTİ —Efendim Müslüman’ca yalnız Cola Turka’mız var.
ASLI — Tamam bana bir Cola Turka getir, lütfen.
(Onların istediğini getirip masaya bırakır)
APTİ — Afiyet olsun, efendim.
(Dedikten sonra Telefonunu cebinden çıkarır ve ismi Ayaş olan arkadaşını arar)
APTİ — Alo Ayaş sen misin? Çabuk kalk, benim çalıştığım kafeteryaya gel, sana yiyecek ve içecek ısmarlayacağım. Hadi bekliyorum çabuk gel.
(Dedikten sonra kızlara bakarak)
APTİ — Birazdan dünyanın kaç bucak olduğunu göreceksiniz.
(Masadaki Cola Turka’yı alarak)
ASLI —Bak Neriman şu yazıyı görüyor musun?
NERİMAN — Evet şekerim, neden sordun?
ASLI: Şu kola Turka’daki rakamlar 869 ile başlıyor. Birde Coca Cola’ya bakalım. Bak oda 978 ile başlıyor.
NERİMAN — Ehh, ne yapalım.
ASLI — Şu Cola Turka’daki 869 Türkiye’nin uluslar arası ürününün kodudur. Yani bir eşyanın üstündeki yazı 869 ile başlıyorsa, eğer sende gidip o eşyayı satın alsan; o verdiğin para Türkiye’de kalır. Az önce dediğim gibi 978 veya 265 numara ve benzeri ile başlayan bir eşya aldığında senin o verdiğin para, direk yabancı ülkelere gidiyor. Buda demektir ki giden para bizim başımıza tekrar bomba füze olarak geri atılıyor. Ondan sonra bir felaket olduğunda sen ve senin gibi sosyetik kadın ve erkekler: “Vay efendim şu ülke bize saldırdı, şu ülke bize bunu yaptı” derler. Fakat hiçbiriniz onların ürettiklerini kullanmaktan geri kalmazsınız.
(Sıkılmış bir yüz ifadesiyle)
NERİMAN —Kuzum bunları söylemen için para mı veriyorlar.
ASLI — Bana göre bir insan, yerli malını teşvik edip kullanmıyorsa; o insan vatan hainidir! O insanın o ülkede barınması men edilmelidir.
NERİMAN — Ay şekerim bırak edebiyat parçalamayı da kolanı iç.
SAHNE III
ÖNCEKİLER — AYAŞ
(Sabırsız bir şekilde, kendi kendine)
APTİ —Yahu bu Ayaş da nerede kaldı. Allah vere de bunlar gitmeden o gelse.
(Dediği sırada içeriye Ayaş, sarhoş bir şekilde sallana, sallana içeriye girer.)
APTİ — Hoş geldin, geç şöyle otur.
AYAŞ — (Sallanarak bir masaya oturmaya çalışır; fakat masanın sallanmasıyla birlikte masa ile yere yuvarlanır. Tekrar kalkmaya çalışır, fakat gene aynı şekilde düşer. En sonunda bağırarak bayan müşterilerin masasına doğru yürür)
NERİMAN — (Tiksinerek) Ay garson bey, lütfen şu adamı çeker misiniz burada, rahatsız oluyorum.
(Ayaş’ın kolundan tutarak)
APTİ —Gel şu masaya geç otur da, sana bir çorba getireyim.
(Sarhoş bir ses ifadesiyle)
AYAŞ —Makarna ve rakı da getir içeyim.
APTİ — Tamam sen iki dakika bekle, istediklerini hemen getireyim.
(Gider ve Ayaş’ın istediklerini hemen alır ve getirir)
APTİ — Hadi afiyet olsun Ayaş Efendi.
AYAŞ — (Bayan müşterilerin gözü önünde, çorba tasını alıp kafasına diker. Bunu gören Neriman; kusacakmış gibi, bir yüz ifadesiyle)
NERİMAN — (Aslı’ya bakarak) Ay şekerim ne kadar iğrenç bir adam ya, çorbayı ne biçim kafasına dikti. Ay iğrenç bir şey ya.
(Gayet normal karşılayarak)
ASLI —Bence sen çok fazla abartıyorsun. Biz de köydeyken aynen böyle çorba içerdik.
NERİMAN — Ay şekerim sen de sus, zaten kusma noktasına gelmişim, bir de sen içimi mahvetme lütfen.
(Tekrar Ayaş’a bakarlar.)
AYAŞ — (Elleriyle makarna yemeye başlar.)
(Bu durumu gören bayan müşterilerden Neriman, yüzünü muşamba gibi buruşturarak bir poşetin içine kusar.)
APTİ — (Bu durumu görünce Ayaş’a yaklaşarak) Hadi Ayaş, al şu şişeyi de git kendi evinde kaldığın yerden devam et.
(Gitmek istemeyerek)
AYAŞ —Hayır gitmek istemiyorum. Burada bu fıstıkların karşısında içeceğim. Yavrularım, yerim sizi!
( Ayaş’ın gitmeyeceğini anlayınca kolundan tutarak onu yerde sürükleye sürükleye dışarı atar. Ondan sonra müşterilerine dönerek )
APTİ —Kusura bakmayın hanımlar, ara sıra bunlarla da uğraşmak zorunda kalıyoruz.
(Deyip patron masasını ve diğer masaları yavaş yavaş silmeye başlar ).
ASLI — Neriman istersen bir lavaboya gidelim de elini yüzünü yıka.
NERİMAN — Ay çok iyi olur şekerim
(Çıkarlar).
SAHNE IV
APTİ – EBULLAKLAKA
(İçeri girer ve bir masaya oturur. Arkası dönük olan Apti’ye seslenerek)
EBULLAKLAKA —Selamün aleyküm ağalar.
(Arkasını döner ve Ebullaklaka’yı görür)
APTİ —Ohh… Hoş geldin, Ebullaklaka amca.
EBULLAKLAKA — Ebullaklaka amca taktı kanca elinde var bir tabanca.
APTİ — Geç otur demek isterdim ama gerek kalmamış zaten, sen gelip içeriye kurulmuşsun.
EBULLAKLAKA — Sen de gel kurul da sana bir anımı anlatayım.
APTİ — Bir dakika.
EBULLAKLAKA — Ne yapacaksın?
APTİ — Dur bir meydana bakayım.
(Uzağa bakarak)
APTİ — Meydan boş atabilirsin.
EBULLAKLAKA — Ah o günler ah…
APTİ — Hangi günler ağabey?
EBULLAKLAKA — Sene bin dokuz yüz altmış yedi, dedem bilmez babam bilir, pazar günü cuma namazından çıkarken; eşek üstünde yaya harbe gidiyorduk. Çölde kar diz boyu, düşman askerleri geliyordu, çektim şapkamı üç el ateş ettim, ayağından vurdum iti başını alçıya aldılar. Hiç unutmam elektrik yoktu kibrit ışığıyla televizyon seyrediyorduk. Gene hiç unutmam bir gün Sarıyer’e yüzmeye gittim. Sarıyer’den suya bir daldım, suyun altında, elimde kahvaltı tabakları, bir elimle yüzüyorum diğer elimle de ise kahvaltımı yapıyorum. Yedi sekiz saat sonra yukarı çıktığımda kendimi Amerika’da beyaz sarayda gördüm.
APTİ — Bende hiç unutmam, bir gün evde oturuyordum. Canım sıkılıyordu, dışarı çıktım, baktım ki bir tane boş yağ tenekesi çöpe atmışlar, hemen gidip onu aldım. Bir dakikada onu uzay aracı şekline getirdim. Ondan sonra sen sağ ben selamet binip uzaya gittim. Baktım ki uzaylılar oturmuşlar benim gelmemi bekliyorlarmış.
EBULLAKLAKA — Neden ki?
APTİ — Neden olacak canım barajları taşmış, barajlarının önüne bir tane set yapmamı istiyorlar. Hemen uzay aracımı bozup onlar için set şekline getirdim. Ondan sonra on bir oldu?
EBULLAKLAKA — Ne on bir oldu?
APTİ — Saat canım.
(Şaşırarak)
EBULLAKLAKA —Allah allah uzayda saatte mi var?
APTİ — Olmaz mı? Ondan sonra kollarımı paraşüt gibi açarak kendimi dünya boşluğuna bırakıp, dünyaya indim.
EBULLAKLAKA — Helal olsun sana çok iyi yapmışsın.
(Palavracıya sinirlenerek)
APTİ —Defol git seni yalancı, lanet olası pislik herif!
EBULLAKLAKA — Neden kızıyorsun ki sen senaryo çizerken güzeldi de biz söyleyince kabahat mi oluyor?
APTİ — Seninle uğraşamayacağım, bir sürü işim var. Hem sen o lafları nerden çaldın.
EBULLAKLAKA — Ne çalması be hepsi kendi üretimim.
APTİ — Neyse hadi güle güle işim var.
EBULLAKLAKA — Sanki bende sana bayılıyorum. Şimdi gider şu anılarımı; köşe başındaki kahveye anlatırım.
( Çıkar).
SAHNE V
APTİ — MEMO — NERİMAN — ASLI — POLAT
(Neriman ile lavaboya dan çıkarlar)
ASLI —Neriman şimdi nasıl oldun?
NERİMAN — Teşekkür ederim şekerim, şimdi daha iyiyim.
ASLI — Hadi masamıza geçelim.
NERİMAN — Tamam geçelim.
(İntikamını almak için, Kılık değiştirerek içeri girer ve bir masaya oturur ve kendi kendine)
MEMO —Ahh… Bir zamanlar burada ne güzel bir şekilde çalışıp ekmek paramı kazanıyordum. Ama bunun intikamını birazdan beni bu iş yerinden kovduran adamdan alacağım.
(Masada oturan yeni bir müşteri görünce hemen heyecanla masasına yanaşarak)
APTİ —Hoş geldiniz, bir kahve alır mısınız?
(Ciddiyetini bozmadan)
MEMO —Evet, zırto.
(Etrafına bakar ve başkasına söylediğini zanneder, fakat sonra o lafın ona söylendiğini anlayınca sinirli bir şekilde)
APTİ —Kahveniz nasıl olsun?
MEMO — Demli ve de adam gibi olsun.
(Arkasını döner)
APTİ — Sanki kendisi adamda, adam gibi bir kahve içecek.
(Dedikten sonra Memo’ya döner)
APTİ — Manyak mısınız beyefendi, hiç kahve demli olur mu?
MEMO — Peki kadınlar gibi açık olsun.
(Müşterisinin onunla dalga geçtiğini anlayınca; oda müşterisiyle dalga geçmeye başlar)
APTİ —İsterseniz, üstü kapalı altı açık getireyim.
(Şaşırarak)
MEMO — O nasıl oluyor?
APTİ — Çok basit, üstten giriyorsun alttan çıkıyorsun.
MEMO — Niye bu zurna mı?
APTİ — Zurna değil ulan kaval.
(Yanlış anlayarak)
MEMO —Kavat mı dediniz?
APTİ — Estağfurullah, kavat olur mu avrat.
(Sinirlenerek)
MEMO —Avratta sensin, kavatta sensin ulan, geri zekâlı. Çabuk kahvemi getir yoksa kahve diye seni içerim.
APTİ — İçersin ama ben, çok şekerli ve de tatlıyım, yavrum.
MEMO — Ama ben şekerli sevmem!
POLAT —Apti bir çay getir masama.
(Müşterisine)
APTİ — Bir dakika efendim.
(Dedikten sonra patronuna)
APTİ — Hemen getiriyorum patronum.
(Polat’ın masasına bir çay alıp, götürür ve bırakır. Müşterisinin saçmalıklarına da dayanamayarak)
APTİ — Patronum, bir müşterimiz eğlenmek istiyor, eğer izin verirsen onu biraz eğlendireyim.
POLAT — Tabi oğlum, müşteri bizim velinimetimizdir.
(Aslı’nın çantasını gizlice alır, karnına koyar ve ardından Memo’ya yaklaşır)
APTİ —Beyefendi size bir şey söyleyebilir miyim?
(İntikam almaya gelirken başına gelenlere şaşırarak)
MEMO —Söyle.
(Çantasının kaybolduğunu anlayınca telaşla)
ASLI —Neriman çantam kayboldu!
NERİMAN — Telaşlanma şekerim, çantanı kim alacak.
ASLI — Bir garsona mı sorsak?
(Biraz korkarak bayan müşteriye yaklaşır)
APTİ —Efendim sakin olun, çantanızı emniyet dolabımıza aldık. Çıkışta alırsınız.
NERİMAN — Bak gördün mü şekerim, sana dedim telaşlanacak bir şey yok.
ASLI — Tamam, sağ olun garson bey, siz işinize bakın, bizde birazdan kalkacağız zaten.
APTİ — Keyfinize bakın efendim, burası çok güzel bir mekândır.
NERİMAN — Uzatma şekerim tamam.
(Apti’nin az önce ona söylemek istediğini merak ederek)
MEMO —Garson, gel bakalım buraya. Az önce bana bir şey söyleyecektin. Neymiş o söyle bakalım.
(Çekinerek)
APTİ —Şey efendim nasıl söylesem ki…
MEMO — Söyle söyle çekinme.
APTİ — Ben hamileyim.
(Şaşırarak)
MEMO —Bunu konumuzla ne alakası var?
APTİ — Çok alakası var beyefendi.
NERİMAN — Ay şekerim duydun mu adam hamileymiş. Tıp ne kadar ilerlemiş, artık erkeklerde hamile kalabiliyorlar.
ASLI — Saçmalama ya öyle şey mi olur.
NERİMAN — Neden olmasın ki…
ASLI — İstersen sonunu bir dinleyelim.
NERİMAN — Tamam dinleyelim.
(Şaşkınlığı bir kat daha artarak)
MEMO —Alakası ne?
APTİ— Çünkü beni kızınız hamile bıraktı!
(Gülerek)
MEMO —Ama benim kızım yok ki!
APTİ — Doğum yapınca kızınız olacak tabi.
MEMO — Bırak bu saçmalıkları da kahvemi getir.
APTİ — Ya bebek ne olacak?
MEMO — Bebeğe de kahve yap, manyak herif.
APTİ — Manyak sensin aptal, hiç doğmamış bebek kahve içer mi?
MEMO — Niye içmesin ki, olmayan kızımdan çocuk peydahlıyorsun, hadi peydahladın diyelim, çocuğun kızda olması gerekmez mi?
APTİ — Kızınız yorulmuştu, ağırlık yapıyordu, günahtır diye bebeği de biraz ben taşıyayım dedim.
MEMO — Ulan it, bebek yük müdür taşıyorsun, taşıyorsan onun karnında senin karnına nasıl geçiyor?
(Memo’nun gittikçe kendinden geçtiğini anlayınca işi fazla uzatmadan karnından çantayı çıkarır)
APTİ —Yoksa siz yanlış mı anladınız? Benim demek istediğim biz birbirimizin kalbinin bebeğiyiz.
(Çantasını görür ve Apti’ye)
ASLI —Hani benim çanta mı dolaba koymuştunuz?
APTİ — Şey efendim, bizim emanet dolabı bozulmuştu da, bende çantanız çalınmasın diye karnıma koydum.
ASLI — Çanta mı verin lütfen.
APTİ — Buyurun, zaten çantanızın içinde de borç faturalarından başka bir şey yok.
ASLI — Sizi ilgilendirmez. Lütfen hesabımı getirin, kalkacağım.
NERİMAN — Şekerim benim hesabımı da getir, bende kalkacağım.
(Hemen gider, ikisinin hesabını ayrı olarak çıkarır ve tekrar onların yanına döner. Neriman’ına)
APTİ —Efendim, sizin hesabınıza bir bakalım. Çay, çörek, cacık, macık, cart, curt… Kısacası dükkânı silip süpürmüşsünüz. Hesabınız iki bin TL, yani eski parayla iki milyar.
NERİMAN — Pardon şekerim ya, yolda buraya gelirken soydular beni,
APTİ — (Gülerek) Hanımefendi, teessüf ederim, hiç soyulmuşa benzemiyorsunuz.
NERİMAN — Sende her şeyi yanlış anlıyorsun şekerim, yani paralarımı yürüttüler demek istiyorum. Bana bir kıyak yapar mısınız?
(Polat’ın yanına gider)
APTİ — Patron, aradığımız bulaşıkçıyı buldum.
POLAT — Gelsin hemen işe başlasın. Zaten dünya kadar bulaşık birikti.
APTİ — Tamam hemen getiriyorum.
( Neriman’ın yanına giderek)
APTİ — Hanımefendi teyzeme yapmadığım kıyağı size yapacağım. Birkaç sene bulaşıkhanemizde bulaşıkları yıkayacaksınız.
NERİMAN — Ay şekerim ben şimdi ne yapayım.
(Diye dert yanmaya başlar).
ASLI — Benim hesabımı da getirdiniz mi?
APTİ — Getirmez olur muyum? Sizin hesabınızda beş TL, yani vermeseniz de olur.
(Der ve cebini uzatır).
ASLI — Ben gene de vereyim, buyurun.
APTİ — Sağ olun hanımefendi.
ASLI — Hadi şekerim görüşürüz.
(Çıkar).
MEMO — Garson gel bakalım buraya.
APTİ — Bir dakika efendim. Şu yeni aldığım bulaşıkçıyı patronuma bir göstereyim, hemen geliyorum.
MEMO — Çabuk ol.
APTİ — Beş dakika sürmez.
(Neriman’ı alır ve Polat’ın yanına götürür)
APTİ — Patronum, bulduğum bulaşıkçı bu. Birkaç sene burada bedava çalışacak.
POLAT — Çok güzel. Hemen mutfağa götür, bulaşıkları yıkamaya başlasın.
APTİ — Hemen götürüyorum patronum.
( Neriman’ı mutfağa götürür ve bulaşıkları gösterir)
APTİ — Bunları çabuk yıka da gel, daha içeriye paspas atıp masaları sileceksin.
NERİMAN — Şekerim, ben hayatımda bulaşık yıkamadım.
APTİ — Daha iyi ya, senin için bir ilk olur. Hadi sen hemen başla, bende içerideki müşteriye bir bakayım.
(Mutfaktan çıkar ve Memo’nun yanına gider)
APTİ — Buyurun bir şey mi istiyorsunuz?
(Apti’nin karnının şişkinliğinin nedenini tam anlamadığı için kekeleyerek)
MEMO —Senin karnında ağırlık yapan şey neydi?
APTİ — Gazdı canım.
MEMO — Ne gazı?
APTİ — Tüp gazı değil herhalde insan gazı.
MEMO — Sen çok okumuş birine benziyorsun?
APTİ — Evet, kendimi övmüş gibi olmayayım ama çok okudum. Türkiye’deki bütün üniversiteleri de okudum, yetmedi bir de yurt dışına açıldım. Yurt dışındaki bütün üniversiteleri de okudum. Hatta mastır yapmak için kutuplara gidip ayılarla birlikte kayak yaptım.
MEMO — Peki sana bir soru sorabilir miyim?
(Biraz çekinerek)
APTİ — Sorabilirsin, ama matematikten olmasın.
MEMO — Matematikten değil.
APTİ — Sor bakalım.
MEMO — İnsan gazıyla tüp doldurabilir miyiz?
(Biraz düşünerek)
APTİ — Git işine ulan, manyak herif.
(Dedikten sonra oradan uzaklaşmaya başlar. Fakat Memo onu geri çağırır)
MEMO — Gel, gel seni çok sevdim.
APTİ — Ben de seni sevdim, müşteri olarak, para veriyorsun ya o bakımdan.
MEMO — Sizden bir şey isteyebilir miyim?
APTİ -- Tabi efendim, yalnız parasını peşin alayım. Çünkü ben peşin çalışırım da.
MEMO — Siz güvenilir birisine benziyorsunuz. Vasiyetimi yerine getirebilecek tek kişi sizsiniz.
( Vasiyet lafını duyunca, sevinçten yerinden zıplayarak hemen Memo’ya masaj yapmaya başlar)
APTİ — Vasiyet mi dediniz?
MEMO — Vasiyet dedim miras demedim.
APTİ — Olsun canım, belki ondan da bir şey çıkar.
MEMO — Yok, yok bir şey çıkmaz. Zaten çıksa çıksa birkaç milyar borç çıkar.
(Mirasın ne olduğunu merak ederek)
APTİ —Beyefendi, bu arada vasiyetiniz neydi?
MEMO — Beni doğduğum yere gömün!
APTİ — Vallahi bu işlerle pek uğraşmam ama gene de bir ölçeyim.
(Baştan sona bir ölçer)
APTİ — Ne kadar uğraşsam kıçın dışarıda kalıyor.
(Apti Patronun yanına gider, Memo ise telefonla biriyle görüşmeye başlar.
SAHNE VI
HASAN — APTİ — POLAT — MEMO — NERİMAN
( Önce dışarıda bir öksürme sesi duyulur)
APTİ — ( Gülerek) Patron, bu dışarıda anıran öküz de kim?
POLAT — Senin gibi bir öküzdür.
(Babası içeri girer)
APTİ — Oy baba hoş geldin. Ne işin var burada?
(Bir masaya geçer ve oturur. Birden osurunca herkes burnunu tutar.)
HASAN — Oh be, dünya varmış.
APTİ — Ne işin var burada babo?
HASAN — Oğlum anan dedi ki…
APTİ — Ne dedi?
HASAN — Dedi ki; benim oğlum şapşalın tekidir, iş bulup çalışamaz, hâlbuki sen burada eşek gibi çalışıyorsun.
APTİ — Babo eve gitsene.
HASAN— Teyzenler mi bize gidecek?
APTİ — Ne teyzesi babo, sen ters tarafından mı kalktın.
HASAN — Kim ateş etti evladım?
APTİ — Ne diyorsun babo, hadi git. Benim patronum şapşalın tekidir, seni de beni de kovar.
HASAN — Anan üç kova su mu getirsin?
(Babasını başından savmaya çalışır)
APTİ — Hadi git de, başka bir ara gelirsin.
HASAN — Ananla aram iyi evladım.
(Arkasını dönerek)
APTİ — Utanmasan bütün ilişkini burada açıklayacaksın.
(Tekrar babasına dönerek)
APTİ — Paran var mı babo?
(Bu sefer söylenenleri tam olarak anlar fakat sinirlenir)
HASAN — Ne bağırıyorsun nankör evlat, karşında sağır mı var.
APTİ — Ne bağırması babo, sen ne diyorsun? Ben hıklo mıklo diyorum, sen çalım çeklo diyorsun.
(Tekrar duymaz uydurur)
HASAN — Kim kimi çalımladı, evladım?
(Ne yapacağına şaşırarak)
APTİ — Ay dayanamayacağım artık.
HASAN — Kim kime dayandı evladım.
APTİ — Tamam baba sen eve git ben geliyorum.
HASAN — Tamam çay istedik vermedin bari eve gideyim de senin ihtiyar anan bana çay pişirsin.
(Kalktığı sırada)
APTİ — Tüh rezil olduk, babo altına sıçmışsın.
HASAN — Tuvalet çok pahalıydı ben ne yapayım evladım.
(Mutfaktan çıkar ve Apti’nin yanına gelir)
NERİMAN — Bulaşıkları bitirdim şekerim, paspas nerde içeriye paspas atayım.
(Neriman’ı görünce)
HASAN — Oğlum neden demedin karılar var burada?
APTİ — Allah belanı vermesin babo hadi git.
HASAN — Yavruyu akşam eve getir biraz seveyim.
APTİ — Tamam sen git ben getireceğim.
HASAN — Hadi Allahaısmarladık (çıkar).
(Telefon görüşmesini bitirdikten sonra)
MEMO —Polat Bey bakar mısınız?
(Masasından kalkarak ağır adımlarla yanına gelir)
POLAT — Ohh çoban sen misin?
MEMO — Ne çobanı be, şu kravata bak da öyle konuş.
POLAT — Bir sorun mu var?
MEMO — Senin bu hıyar garsondan şikâyetçiyim.
(Neriman’ın yanında zıplayarak kendini hemen olayın içine atar)
APTİ — Kuru iftira, kuru iftiradan ziyade ıslak iftira.
(Sinirlenerek)
POLAT — Hepinizi kovuyorum.
APTİ — Hadi, patronum hepinizi kovuyor.
POLAT — Seni de kovuyorum, sende defol.
APTİ — Hain patron sana bu kadar iş yaptım.
(Apti’yi kovdurup intikamını alınca; birde onunla dalga geçmek için)
MEMO — Gel kardeş benim gazinom var. Gazinomda sana her zaman iş var.
APTİ — Ağabey, benim sesimde çok yanıktır.
MEMO — Hadi gidelim
(çıkarlar).
NERİMAN — Bari bende gideyim şekerim.
POLAT — Sen kal, seninle birkaç sene daha buraya takılacağız, şeker kız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.