Bavuldaki Sır
Ailemden memleketimden ayrılalı ancak bir ay olmuştu ve onları çok özlemiştim. Zaten ilk uzun ayrılığımdı. O güne kadar olsa olsa bir iki haftalık uzaklaşmışlığım vardı evden ama ilk kez neredeyse bir ayı bulan ve bana çok uzun gelen bir ayrılık yaşamıştım. Birkaç günlüğüne bir fırsat doğmuştu. İlk ziyaretimi yapacaktım aileme ve memleketime.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramını iple çekmiştim bu nedenle. Gece uyuyamamıştım. Gözlerime uyku girmemişti. Sabah erkenden yola çıkacak ve ilk arabaya yetişecektik. En az bir saat yol yürüyecek,sonrasında dolmuşa binecektik,indiğimiz yerden tekrar adımlayıp terminale ulaşacaktık..
O nedenle yanımıza çok hafif bir şeyler alıyoruz.Bir naylon çantaya yedek çamaşır birkaç ufak tefek malzeme atıyoruz ki bizi yormasın,yıpratmasın, hırpalamasın ve sonrasında hasta etmesin diye.
Çocuklukla gençlik arası bir yaştayız, cılız ve körpeyiz, gelişmemişiz güçlenmemişiz daha. Nizamiyeden bir grup arkadaşla çıkıyoruz henüz on adım atmadan Kemal diye bir ses işitiyorum arkadan ve ilginçtir o güne kadar hiç de merhabam olmayan bizden iki sınıf ilerde son sınıf öğrencisi Ali. Hemşerim hemen geliyorum, peşinizden yetişirim önemli bir şey unutmuşum zahmet olmazsa şunu taşır mısın diyor ve yeşil bavulu bana uzatıyor. Kulpundan tuttuğumla omzumun çökmesi bir oluyor. Tıka basa dolu,kilitleri kapanmamış dışarıdan bir urganla bağlanmış içerisinde ne olduğunu anlayamadığım bir bavul..
Taş gibi bir bavul, kitap mı yoksa ağır metal mi var anlamak zor,üst baş olmadığı ağırlığından malum. Bir anlam veremedim,bavuldaki sırrı çözemedim bir türlü.
İlerliyor ama her on metrede bir geriye dönüp bakıyorum geliyor mu diye ama görünürlerde yok Ali. Gruptan kopmamak için yoğun çaba sarfediyorum, sırtımdan, saçımdan,şakaklarımdan,yanaklarımdan ter akıyor. Gücüm yetmiyor, kendimi çok zorluyorum vücudumdan ateş savruluyor ama Ali yok hala görünürlerde.
Bir kenara koyup ilerlemeyi düşünüyorum ama emaneti nasıl bırakabilirim diyorum ve ha geldik ha geleceğiz, Ali ha yetişti ha yetişecek derken o uzun yolu tamamlıyorum ama ben de bir hal oluyorum.
İçimde ne sevinç,ne heyecan kalıyor. Yorgunluktan bitap düşüyorum. Tam dolmuşa bineceğimiz sırada bakıyorum Ali yanıbaşımda. Hemşerim sağol diyor seni biraz yorduk galiba diyor.
O anda anlıyorum Ali’nin fırsatçılığını. Adam o yükü bize taşıtıyor açıkçası. O ağır bavulu o küçük bedenime taşıttırıyor. Tam bir çam yarması,adeta herkül gibi.O koca gövdesiyle kendi kaçınıyor ama bana yüklüyor. Evet yontulmamış,işlenmemiş tam bir kereste.
Özür dilerim sizlerden bu sözcüğün bana uymadığını biliyorum ama içim ne kadar yanmış, ne kadar dolmuşsam aradan kırk yıla yakın bir zaman geçtiği halde bu sıfatı kullanmak durumunda kalıyorum Ali için.
Başka ne denir adam tam bir kereste. Bizden üst sınıf ya aklınca bizi kullanıyor. Onun sonrasında hiç selamım sabahım olmadı Ali’yle. Ne görüşmek ne karşılaşmak istedim.
Merak da etmedim hiç; nerdedir,hayatta mıdır,çalışıyor mu,emekli mi diye? Ancak şu bir gerçek ki hiç iyi anmadım onu.
Ne dersiniz fazla mı işlemiş içime..Fazla mı hırslanmış ve kinlenmişim? Eğer bilsem ki cidden bir makul nedenle taşıttırılmış o ağır bavul hiç önemi yok der geçerim ama ya değilse,ya düşündüğüm gibiyse?
Yine de ben yanılayım, dileyelim haklı gerekçeyledir...
Kemal GÜL
08.12.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.