Demokrat (kara mizah)
demokrat...
Küçük bir memuriyetlik ile yaşamımı sürdürüyorum. Büyük bir şehirde yaşıyorum. Mütevazi oluşumdan dolayı, kendim için küçük sıradan diye hitabediyorum.
Aslında büyük işlere imza attım diyebilirim. Şehrin internasyonal kültür çalışmalarının önemli sorumluluklarını üstlenmiş bulunmaktayım. Bu işe nerdeyse otuz yıla yakın bir zamandan beri devam ediyorum. İyi bir kariyerim var ve kadroluyum. İşim oldukca sağlam ve rahat. İşimi seviyorum. Büromun duvarları onlarca sanatçı, artist resimleri ve afişler ile süslü. Her birinin ayrı ayrı hatıraları var bende. Onlardan bazıları bana, «Sen de bir sanatçı sayılırsın.» ya da «Sen de bizdensin!» gibi şeyler söylediler. Belki ileride bu hatıralarımı bir kitap olarak çıkarabilirim.
Arkadaş çevrem, kültürü seven ve demokrat insanlardan oluşmaktadır. Bu benim için çok önemlidir. Bazıları başarılı bir iş adamı, mühendis, avukat, yazar, ressam gibi şahsiyetler. Bütün kültür faliyetleride onlara rastlamak mümkün. Onlar çok rahatlar ve onların mutlu olduklarını anlamak zor değil.
Sorunlu insanlarla da görüşmekten kaçınmam. Bazıları hayatın zorluklarından, yapmakta olduğu işin adiliğinden, yalnızlıktan, belirsizlik taşıyan gelecekten bana dert yanıyorlar. Sorunlarına çare bulacakmışım gibi, bana gelmiş olmaları nedense hoşuma gidiyor. Onlar anlatırken benim aklım başka yerlerde oluyor. Dalıp gidiyorum. Başımı eğiyor ve hiçbirşey anlamadan sadece onları dinliyorum. Hepsi menmun ayrılıyorlar yanımdan ve saygı göteriyorlar bana.
«Biz dost sayılırız» gibi ilişkileri sürdürmek, hiç de zor değildir benim için.
Ara sıra soyut bir kaç övücü davranış ve boş sözcüklerle idare ediyorum durumları. Ah ne kadar da işe yarıyor şu boş övgüler. Bu boş övgülere er geç teslim olmayan çok az insan var. Kibirli gerçekçilerden ise nefret ederim. Bazı ortamlarda kendilerini, en üstün zekalı sanan bu kişiler, boş sözlerin hassasiyetini, inceliğini de anlamadan kaba gerçekçilikle tadını bozuyorlar ortamın. Gerginleşen durumu hafifletme işi yine bana kalıyor.
Etkileyici ilacı kullanmayı iyi bilirim. Kime ne diyeceğimi çok iyi seçerim. İşi öyle inceden alarak başlıyorum ki, haklı olan da, hasımından özür dilemek zorunda kalıyor sonunda. Bu zaferime içten içe seviniyorum. Haksız olan ise, yardımımla zaferi kazandığında, elime geçtiğini ve teslim olmaya hazır olduğunu belli etmeye can atıyor. Tetiği çekme işinin benim elimde olduğunu görüyorum. Doğruluk peşinde koşanları zavallı ve aptal buluyorum. Onlar hayatlarında hiç başarı gösteremeyenlerdir.
Olur olmaz yerde kendilerini gülünç duruma düşürürler. Doğrucular soyut yaşam sanatını ve yüzeyselliğin inceliğinin etkisini anlayamıyorlar bir türlü.
Hayatı bir parti, eğlence gibi görmek gerek. Eğlenebildiğin kadar, gülebildiğin kadar yaşıyor sayılırsın aslında. Ben buna inanıyorum.
Bazen sıkıldığımda, çevremde bana en yakın ve samimi gördüğüm bir kişiyi, iş olsun diye denemekten de çekinmem. Sıkıntı insana neler yaptırmaz ki? Önce konuşmasına olanak sağlarım. Bu çok kolay sayılr. Konuşuyor. Zaman varsa uzattırıyorum. O mutluluktan uçarken, ummadığı bir yerde vuruyorum onu. Yeri ve zamanı iyi seçiyorum. Kaçma imkanı olmuyor. Bana alkış tutanlar, onun yenildiğini görüyorlar. Hem de kişiyi kendi silahıyla vuruyorum çoğu kez. O yaradan sonra fazla uzağa gidemez. Her zaman gelmeye hazır olduğunu belli ediyor. Durumu ciddiye almışsa küçük bir oyun yetiyor geri dönmesi için. Sonunda beni imana gelmiş sanarak, aptalca dostluğunu ve iyi niyetini bana göstermeye çalışıyor.
Az birşey rol yapmakla başlamıştım bütün bunlara. İyi ortamlarda küçük ama ses getirecek türden işler için oynadığım roller etkili oluyordu her zaman. Bu davranışlarımın övüldüğünü duyuyordum sık sık. Hiç çekinmeden beni başkalarına karşı övenler oluyordu. Onların o aşağılık hallerinden bile rahatsızlık duymuyordum artık. Bir tür mide bulantısı gibi, tiksinti gibi olsa da, durumu idare ediyordum.
O rahatlık sarhoşluğuyla dizginleri tam serbest bıraktığım anlar da olurdu. İçiyordum. Etrafımdakileri ise bir mezeden farklı gördüğüm yoktu çoğu zaman. Ve birilerinin vazgeçilmez kutsal saydığı değerlere uluorta küfrediyordum. Herşeyin boş olduğunu söylüyor ve herşeye küfrediyordum. Aşka da, arkadaşlığa da. O an içim mutluluk doluyordu. Orada bulunanlar için kısa bir gerginlik yaşansa da, ondan öteye birşey olmuyordu ve saygı görüyordum sonunda.
Bazı durumlar, beni iyice çilenden çıkarıyordu. Tam ne yapacağımı bilemiyordum. Konuyu biraz inceden alırsak. Herkes bir tür koro’ya katılarak yaşamını devam ettirmiyor mu? Koro’dan ayrı olmayı bir kahramanlık gibi görenler, sonunda koroya katılmak için can atmıyorlar mı?
Fakat o şansı da kaybettiklerini anlıyorlar sonunda. Koro’ya karşı olsan da ondan ayrıl-madan yapacaksın bu işi, fazla ileri gitmeyeceksin. Her tür koro’ya sesini uyarlayabilmek ise ince bir sanaattır. Herkesin yapamayacağı bir sanat. İşte esas iş ordadır.
Ben kendimi demokrat diye tanımlıyorum. Demokratlık üzerine o kadar çok var ki, bunları sıralamayla bitmez. Bir anlam kargaşası olduğu kesin. Ben bunların üzerinde ayrıntıyla durmayacağım.
İyi bir demokrat sayılırım, aslında öyleyimdir de. Duruma göre, savaşa bile karşıyım. Önceleri dünyanın iyiye doğru değişmesini, savaşların durmasını, insanın insana yaptığı her tür kötülüğün, adiliğin, sömürünün ve işkencenin son bulmasını istiyordum. Politik teröre olduĝu gibi, devlet terörününe de karşıydım. Karşı olduğum şeyleri sıralamakla bitmezdi. Şimdi biraz daha dikkatliyim artık. Zamanımızda çok dikkatli olmak gerekiyor zaten. Dikkat etmek gerektiren o kadar şey var ki, insan bazen neye dikkat edeceğini bile şaşırabiliyor. Bu yüzden de önce karşı olacağım şeylere dikkat etmem gerekiyor. Yanlış birşeye karşı olmaya çalışırken, başka bir yanlışa düşmemek için.
Hayatı sevmeye ve ona sıkıca sarılmaya çalışıyorum.
Biraz param var. Uzak ve güvenli bir yerde çalışıyor onlar. Onları kiraya verdim başkaları da yararlansın diye. Bu durum kollektifliği sevmemden ileri geliyor. İnsanlığa yararlı olacak herşeyde her zaman varım.
Paramı kiralayanlar da kazanıyorlar tabii ki. Bana verdikleri kira, aylık olarak benim adıma bir banka hesabına yatıyor. Bu ise, bir işçinin iki-üç aylık maaşı kadarcık tutuyor sadece. Yine bazıları benim konumumdan yararlanmak için, kurdukları işlere beni zorla ortak ettiler. Benim hiçbir şey yapmama gerek yok. Aylık maaşımın yanında, iyi bir yan gelir oluyor.
Para, rahatlık ve güven duygusu veriyor insana.
En kötü zaafım, pahalı maĝazalardan alışveriş yapmayı seviyor olmam. Maĝazada çalışan güzel bayanların, bana yardımcı olmaları hoşuma gidiyor. Bazen bir kaç saat eğlenerek alışveriş yapıyorum. Arada bir kahve ısmarlıyorlar bana. Genç insanlarla dünya meselerini konuşmak, bana anlatılamaz bir mutluluk veriyor.
Demokrat olduğumdan, demokrasiyi severim.
Demokrasi çok güzel şey.
Demokrasi cilveli bir kadın, tatlı bir şarap gibidir.
Para, mal-mülk sahibi olabilme özgürlüğü çok deĝerli bir özgürlüktür. Diğer yandan, hiç birşeye sahip olmak istemeyen, çalışmak istemeyen, hatta dilenme özgürlüğü bile demokrasilerde mümkün oluyor.
Bazı aşırılar demokrasiye dil uzatarak, «Burjuva demokrasisi» sermayenin başkalarına sınır getirebilen bir yönetim şekli gibi. Onlara göre küçük bir azınlığın demokrasisiymiş
bu. Yunanca’da olduğu gibi, demokrasi’nin gerçek anlamı «eşitlik» değil
miş, daha neler. Demokraside sınır yoktur bence. İşsizlik, tembellik, fakirlik, kölelik, zengin olmak da serbesttir. Demokrasi de parayala yapılmayacak birşey yoktur. Ne iyi.
Yine bazı söylentilere göre para insanı ve tabiatı kirletiyormuş. Bu iddaya göre, insanın ve tabiatın hızlı kirlenmesi, önüne geçilemez bir tempoyla ilerlemekte imiş. Bütün değerler yok oluyormuş. Zaten, değer paraya çevri-lebilen ile sınırlıymış. Paranın gücü insanlığı büyük uçuruma doğru hızla sürüklüyormuş.
Girip çıktığım yerlerde bağış yapmayı seviyorum. Hatta sokakta birşeyler yaparak dilenenlere de bağış yapıyorum. Hiç birşey yapmadan dilenenlere ise prensip olarak para vermiyorum. İyi bir demokrat olmanın sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyorum.
Evliyim.
Karım benimle dışarı çıkmayı pek sevmez. Çalışmalarım sırasında beni rahatsız etmek istemediğinden dolayı öyle yapar. Anlayışlı bir insandır karım. O evde kalırken kendine uğraşacak şeyler bulur zaten. Ara sıra karımı iyi bir restorana yemeğe götürüyorum. Bundan çok menmun kalıyor ve mutlu oluyor.
Başka küçük bir sorunum ise, etrafımdaki güzel kızlar. Onları kırmamaya özen gösteri-yorum. Konumumdan ve yaptığım işlerden dolayı çok tanıdığım oluyor ve sürekli yenileri ekleniyor. Hep benimle görüşmek isteyen, birşeyler üzerine sohbet etmek isteyen, bir konuda fikrimi öğrenmek isteyen ya da biriyle tanıştırılmamı isteyenler gelmekteler bana. O rahat ortamda sohbet etmek, herşeye açık olmak ve bunu belli etmek, gizlilik, ya da yarı gizliliğin cazibesi gibi şeylere az birşey zaafım var doğrusu.
Güzel kızlardan hariç, dul ve evli kadınlar da kültür etkinliklerine çok önem veriyorlar. Peşime takılanlar da olmuyor değil. Bazılarıyla çıkıyorsam, bu onları üzmek istemediğimden oluyor. Kimseyi kırmamaya, hele de kadınları kızları incitmemeyi prensip edinmiş bulunmaktayım.
Eskiden sağ partilerdeki demokrat yanı göremezdim. Şimdi bu hassasiyeti bile farkedebiliyorum. Irkçıların da haklı yanlarının olduğunu, bazen savaşın da gerekli olabileceği incelikleri şimdi daha iyi anlıyorum.
Ders olsun diye birine az birşey işkence yapılmışsa, bu da normaldir bence. Üstün kültür gelişmemiş bir kültüre karşın tercih ediliyor ise, yine bu da normal diye düşü-nüyorum.
Demokratlığımı global çağa uyarlamaya çalışıyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.