- 558 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KALİTELİ YAŞAMIN YALNIZLAŞMA SORUNUNA BAKIŞI
KALİTELİ YAŞAMIN YALNIZLAŞMA SORUNUNA BAKIŞI
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, “yalnızlık Allah’a muhsustur”. İnsanların gerek aile, gerek mahalle, gerekse dış çevre olarak birlikte ve uyum içerisinde yaşamaya ihtiyaçları vardır. Dinlenme amaçlı kısa süreli yalnızlaşmalar normaldir ve buradaki konumuzun dışındadır.
Yalnızlaşmanın birçok sebepleri vardır:
- Bazı insanlar geçimsizdir, iletişimleri negatiftir, beşeri münasebetleri yerli yerinde kullanamaz. Bu sebeple çevresi tarafından yalnızlığa itilir.
- Bazı insanlar asık yüzü, sert yapılı, negatif beden dilini alışkanlık haline getirmişlerdir. Bunlara çevredeki insanların sıcak bir ilgi ile yaklaşmaları hayli zordur.
- Bazı insanlar cahildir ve cahilliğinin farkında değillerdir. Egolarına esir olmuşlardır ve çevrelerine karşı bilgiçlik taslarlar. Bu kişilerin de uzun süre toplum içerisinde yer bulmaları oldukça zordur.
- Bazı kimseler kendilerini bilerek toplumun dışına iterler. Çeşitli sebepleri olabilir. Sağlığı bozuktur, sükûneti sever, kafasını dinleyeceğini söyler, insanların dırdırından şikayet eder vb. sebeplerle kalabalıklardan kaçar.
- Bazı insanların toplumla paylaşabileceği üretim veya hünerleri yoktur. Tek düze bir hayatları vardır. Çok dar bir çevreyle günlerini tamamlamayı alışkanlık haline getirmiştir. Mesela, akşama kadar kahvede 4 kişiyle oyun oynayan insanların hali böyledir.
- Bazı insanların mesleği gereği (çobanlar, bekçiler vb.) toplumdan uzak yaşama zorunlulukları vardır. Ancak bunların yalnızlaşıp yalnızlaşmamaları kendi güç ve yeteneklerini olumlu veya olumsuz uygulamalarına bağlıdır.
- Toplumun en kalabalık yerinde dahi olsa, psikosomatik problemleri besleyenler, başkalarını beğenmeyenler, kendi ruhsal dünyaları içerisinde kaybolup çevreye hakkıyla olumlu tepki vermesini beceremeyenler de yalnızlık sendromuna düşebilirler.
İnsanların birbirine sürekli muhtaç olduklarını, birbirleriyle sürekli alış-veriş ve iletişim halinde olması gerektiklerini, konuşmaya, dertleşmeye, gülmeye, eğlenmeye, paylaşmaya, destek olmaya zorunlu olduklarını düşündüğümüz takdirde; yalnızlaşmanın ne kadar olumsuz bir hayat tarzı olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.
Şehirlerin en merkezi yerlerinin her gün sürekli kalabalık olması, kırsaldan şehirlere göçlerin sürekli artması, binbir sıkıntısına rağmen İstanbul, Tokyo, Newyork ve Sidney gibi dünya şehirlerinden tersine göçün olmaması ve hala kalabalıklaşmaya devam etmesi, bu tezimizi doğrulamaktadır.
İnsanların kalabalıklar, cemiyetler, gruplar ve takımlar arasında her zaman yer bulabilmelerinin bir takım şartları vardır.
- Ekibin veya grubun ahengini bozmamak.
- Gruba katkı sunmak ve destek vermek.
- Grupta sinerji ve enerji üretimine katkı sunmak.
- Güler yüzlü, tatlı dilli, naif ve nezaketli olmak.
- Pozitif düşünce ve beden diline sahip olmak.
- Affedici, bağışlayıcı, hoşgörülü, uyumlu, dinleyen, anlayan, bulandırmayan, problem üretmeyen bir yapıya sahip olmak ve uygulamak.
- Suçlamayan, suçlu aramayan, bahane üretmeyen, açık aramayan; çözümler ve alternatifler üretebilen olmak.
Yukarıdaki ve benzeri özellikleri bilen ve yaşadığı ortamda uygulayabilenlerin yalnızlaşmaları mümkün değildir. Bu kişiler sürekli grubun diğer üyeleri tarafından aranacak ve üstün yönlerini paylaşmaları istenecektir.
Yukarıdakilerin zıddı olan uygulamaların sahipleri ise, grupların diğer üyeleri tarafından, sözle olmasa bile beden diliyle zamanla yalnızlığa itekleneceklerdir.
Eğer kişinin yalnızlaşmayı yönetmesi konusunda üstün güç ve yetenekleri varsa hangi ortamda olursa olsun, yalnızlığı yenebilecek uygulamalarını ortaya koyabilecektir. Mesela, dağda tek başına hayvanlarını otlatan ve çadırında yaşayan haftada bir kasabaya inme imkanı olan bir çoban; doğa ile, hayvanları ile, kuşlarla, karıncalarla, köpeği ile, ağaçlarla, ormanla, otlarla, pozitif bir yaklaşımla iletişim kurma yeteneğine sahipse, mevcut imkanlarına ve sahip olduklarına şükredip tevekkül ederek, türkü söyleyerek, saz çalarak, değnek yaparak, köpeği ile güreş tutarak, kitaplar okuyarak, yazarak, imkanları ölçüsünde bir şeyler üreterek, onları toplumla paylaşarak, kendisini rahatlıkla yalnızlık sendromuna düşmekten kurtarabilir.
Bununla birlikte şehrin en kalabalık yerinde yaşayan, kalabalık bir aile veya sülaleye mensup, yüzlerce çalışanın olduğu bir fabrikada çalışan olumsuz birinin ise kendisini, kendi elleriyle yalnızlığa iteklemesi de mümkündür.
Kimseyi beğenmeyen, sürekli açık arayan, mesai arkadaşlarını kıskanan, onların omuzlarına basarak yükselmeyi amaçlayan, en ufak bir sorunu kaşıyarak kangrene çeviren, asık yüzlü, geçimsiz, tembel, laf ebesi, her durumdan şikayet eden, şükürsüz ve tevekkülsüz bir kimse ise, kendi marifetiyle yalnızlığa iteklenmiş olur. Zira, kimse kimsenin kahrını ve zulmünü uzun süre çekmez.
Her yönüyle negatif olan insanların etrafındaki diğer insanlar en kısa zamanda orayı terk etmek için fırsat kollarlar.
Çok iyi biliyoruz ki, insanların mutlu olma, neşelenme, eğlenme, hoşça vakit geçirme istekleri hayli yüksektir. Yani toplum içinde ötekileştirilmeden, yüksek kaliteli bir hayatta olmak herkesin istediği bir durumdur.
Ancak, bu isteğin yüksek kaliteli bir bedeli vardır:
- Çalışmayı, okumayı, öğrenmeyi, bilgilenmeyi, üretmeyi ve paylaşmayı zorunlu kılar.
- Güleryüz, tatlı dil, tebessüm, naiflik, kibarlık, usul-erkan bilme, had bilme, katkı sunma, sinerji ve enerji üretme gibi yüksek kaliteli eylemlerin uygulanmasını zorunlu kılar.
- Suçlama, açık arama, rencide etme, aşağılama, şikayet etme, hak yeme, değersizleştirme, yok sayma, mazeret üretme, bahane bulma vb. gibi kaliteli yaşam hırsızlarından uzak kalmayı zorunlu kılar.
- Hijyene dikkat etme, kişisel ve toplumsal temizliğe özen gösterme, saygılı olma, dürüst olma, dikkatli ve özenli olma, tedbirli ve itidalli, ölçülü ve dengeli olma gibi güzel ve etkin hasletlere sahip olmayı zorunlu kılar.
Yüksek kaliteli bir hayat sürmeyi amaç edinen kimseler, toplum içinde de olsa, dağ başında da olsa asla yalnızlaşma hastalığına yakalanmazlar. Kendileriyle, çevreleriyle, doğa ile, hayvanlar ile, bitkiler ile barışıktırlar ve onlarla her ortamda iletişim kurabilirler. Yüksek kaliteli amaç ve hedefleri vardır. Soruna değil, çözüme odaklanırlar. Yüksek kaliteli bir amaç ve hedefe kararlı ve istikrarlı bir şekilde, posta pulu gibi yapışırlar ve sonuç alıncaya kadar caymazlar, geri dönmezler ve yılgınlık göstermezler. Her hal ve şartta toplumla paylaşacak yüksek kaliteli üretimleri vardır. Beşeri ilişkileri, hobileri ve insancıl yaklaşımları çok kalitelidir.
Söz konusu yüksek kaliteli eylemleri uygulamaya sokamayanlar, ihmalkarlık gösterenler, kaliteli yaşamın hırsızlarına esir olmayı alışkanlıkları haline getirenler ise, ister dağda olsunlar, isterse şehirde olsunlar, kalabalıklar içinde dahi kendilerini yalnızlaştırmaya mahkumdurlar.
Emeksiz yemeğin olmadığı gibi, yalnızlaşmaya düşmemenin veya kurtulmanın yüksek kaliteli bir karşılığı vardır.
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a emanet olunuz…
7 Aralık 2013. Saat: 17.30. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER