- 1293 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İçimde ki Hasret
"Çanakkale deniz savaşları; dünyanın gelmiş geçmiş en önemli olaylarındandır.Bunu sadece bizler değil o yılların karşı tarafı olanlar da biliyor. Hatta, olayları birebir yaşayan düşman güruhu ve onların torunları çeşitli zamanlarda belge- bilgilerle bunları yazmış ve neşretmişlerdir. Öyle ki, neresine dokunsanız bir kahramanlık ve insanüstü olayların yaşandığı topraklardır Çanakkale ve civarı...Bir avuç insanın, binlerce insana karşı koyma azmi ve inancı es geçilecek bir olay değildir. Üzerine yüzlerce, binlerce eser yazılıp sadece memleketimiz de değil tüm dünyada insanlara anlatılıp okutulacak gerçek bir tarihtir. Hele hele memleketimiz de ki tüm gençlerin o coğrafyayı gezip görmesi elzemdir. Devlet eliyle her yıl sivil ve okul turları düzenlenip o tarih canlı tutulmalıdır. Bir Milletin düştüğü İbrahim’i ateşten kurtuluşun öyküsüdür bu tarih. " diyordu, Salih Öğretmen...
Seksenli yılların ilk çeyreğinde; o duyarlı öğretmenimizin belleklerimize nakşı sonrası yakinen ilgilenir oldum bu kahramanlık destanıyla. Okuduğumuz kitaplar ve anlatılan menkıbeler; her Türk genci gibi beni de derinden etkilemişti. Ezine’de öğretmenlik yapmış ve sonrasın da bizim okula tayinle gelmiş olan "Coğrafyacı" Salih Öğretmen’i ömrüm boyunca unutamadım ve inşallah unutmayacağım da. Her ders sonrası anlattığı Çanakkale hikayeleri hala belleğimdedir. O anlattıkça bizler; Mustafa Kemal, Ezineli Yahya Çavuş, Seyit Onbaşı, Memik, Ahmet, Mehmet oluyorduk. O anlatılanları heyecanla diğer sınıflarda ki yakın arkadaşlarımıza anlatır heyecanlanırdık. İçimizde öyle bir Çanakkale sevgisi oluştu ki, bıraksalar ta Erzurum’dan Çanakkale’ye yayan yürüyebilirdik. Hayallerimizin kahramanları ve onların mekanı Çanakkale. "Hey gidi Çanakkale nasip olur mu sana kavuşmak? Sana gelmek mümkün olsa keşke..." diye kendi kendime dualar ederdim. Şark’ın küçük bir kasabasında ki gencin o bölgeye kendi imkanları ile gitmesi mümkün dahilinde değildi tabi ki. Yine öylesi bir Coğrafya dersi sonrası,Salih Öğretmen Çanakkale’nin aynalı çarşısını bizlere anlatmıştı.Oradayken kendi fotoğraf makinesiyle çektiği fotoğraflara bakarken nice hayaller kurdum bilemezsiniz.Dersin sonrasına doğru hep bir ağızdan Çanakkale Türküsünü söyledik.
"Çanakkale içinde aynalı çarşı,
Ana ben gidiyom düşmana karşı" hepimizin gözleri nem,ümüklerimiz boğum boğum olmuştu.Salih Öğretmen, nemli gözlerle bizlere öyle bir müjde verdi ki;
-Çocuklar,sizlerin tarihinizi daha iyi anlamanız ve geleceğe daha emin adımlar atmanız çok önemlidir.Bunun için ceddimizin bin bir güçlükle mücadele ettiği toprakları yerinde görmeniz gerekir.Bunun için okul idaresine bir teklifte bulundum.Onlar da sağ olsunlar, bakarız dediler. Sonrasın da,Okul Müdürü ve idare; kasabanın ileri gelen öğrenci velileriyle görüşmüş, yapılan müzakereler sonrası; Belediyeye ait bir otobüs ayarlamışlar. Okuldan imkanı olan öğrenciler Çanakkale’ye gidebilecekler.
Sınıfta bu müjde sonrası havaya zıplayanlar olduğu kadar, benim gibi buruk sevinci içinde yaşayanlar da vardı. Dokunsalar ağlayacaktım. Öğretmenin sözü beynimde yankılanıyordu.
"İmkanı olanlar,imkanı olanlar,imkanı olanlar" gözlerimde ki yaşlara engel olmak için dişlerimi sıkıyordum.
"Yok işte yok,yok !!!" diye bağırmışım.
Sınıf ve öğretmenin bana hayretle bakışlarını gördüm ve iliklerime kadar dondum. Bu sesli düşünüş bana pahalıya mal olmuştu. Öğretmene ve arkadaşlarıma karşı nasıl mahcup oldum anlatamam.Öğretmenimiz yanıma geldi ve sevecen bakışlarla;
-Ne oldu Selim? Bu habere sevinmedin galiba...Halbuki bu habere en çok sevinenlerden biri sen olursun diye düşünmüştüm.
İçimde kaynayan volkandan haberi yoktu.Gözlerimi nereye çevireceğim, ellerimi nereye koyacağım bilemedim. Yaşlar sel olup yığılmıştı gözlerime...Kuracağı son bir cümleye patlayacak gibiydim. "Selim" dediğini biliyorum.Artık, kendime hakim olamıyor; hıçkırıyor bir yanda da konuşmaya çalışıyordum.
-Öğretmenim, benim oraya gelme gibi bir durumum yok. Biz fakiriz. Bir gün aç bir tok yaşıyoruz."İmkanı olanlar " dediniz. Ya olmayanlar ne yapacak? Bu hak mı, adalet mi? dedikten sonra; ağlıyor,ağlıyordum. Öğretmen, müşfik elleriyle omuzlarımdan tutup kendine bakmamı istedi.
-Selim,lütfen gözlerimin içine bak!
Bakamıyordum.Aslında, bakmaya cesaret edemiyordum. Çünkü, içimde ki volkan hiç ama hiç dinecek gibi değildi. Benimle beraber, sınıfta aynı kaderi paylaşanlar da ağlıyordu.Hatta, sınıfın tamamı hüzne gark oldu desem yalan olmaz. Salih Öğretmen, tahtaya doğru yürüdü. Bir iki öksürük sonrası konuşmaya başladı.
-Çocuklar,sizinle ne kadar gurur duysam azdır.Atalarımızın yaptığı kahramanlıkları yerinde görmek için böylesi duygulu ve istekli olmanız beni ziyadesiyle memnun etti. Hele, Selim’in bu davranışı beni de çok etkiledi. Bakın çocuklar ! Bu geziye sadece imkanı olanlar değil, biraz da şanslı olanlar gidecek. dedi.
Bu son cümle, beni epey rahatlattı.Ani bir refleksle fırlayıp;
-Öğretmenim, nasıl yani? dedim.
Biraz önce ki hüzünlü bakışlarına tebessümü ekleyerek; bana ve tüm sınıfa munis bir şekilde cevap verdi.
-Şöyle ki, otobüs ancak elli kişilik. Bunun beşini çıkın, kaldı kırk beş . Bu durumda her parası olanın gelmesi mümkün değil sonucu ortaya çıkıyor. Peki nasıl olacak? der gibi bakıyorsunuz. Onu da şöyle anlatayım; her sınıftan beş kişi gelecek.Dolayısıyla gelmek isteyenler arasında kura çekeceğiz. Şanslı olanlar bu geziye katılabilecekler.Dedi.
Biraz olsun rahatlamıştım. Zil çaldı ve teneffüse çıktık. Salih öğretmen, yanıma doğru gelerek;
-Selim,biraz dur konuşalım! dedi.
Ben de, biraz mahcup, biraz üzgün, daha doğrusu karışık duygular içinde debelenirken;
-Buyurun,öğretmenim dedim.
-Bak Selim! Sana bir teklifim var.
-Nedir öğretmenim?
-Sen de sizin sınıftan kuraya katıl.Eğer çıkarsan senin paranı ben ödeyeceğim.
İçten içe çok sevindim.Ama bunu kabul edemezdim.Aslında bu teklif, hayatım boyunca aldığım en güzel tekliflerden biriydi.Acı ve keder volkanı, yerini sevinç volkanına terk etmişti. İçten içe seviniyordum. Ancak, buruk bir şekilde cevap verdim.
-Hayır olmaz öğretmenim! Bunu kabul edemem.Çünkü, ailem de kabul etmez.dedim.
Salih Öğretmen, daha bir yumuşak konuşmayı tercih ederek, şöyle dedi;
-Bak yavrum! Sen kuraya katıl, gerisini ben hallederim.Gerekirse ailenle de konuşurum,Yeter ki, şansın senden yana olsun.
İçimde ki mutluluğu anlatmam mümkün dahilinde değildi. En azından kurada çıkmazsam üzülmem."Nasip değilmiş "der geçerim. Çıkarsam da, bakalım inşallah....
Devamı var...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.