- 962 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Fitneyi Uyandırmak
“Fitne uykudadır, uyandırana lanet olsun” der Allah’ın Habib-i Ekrem’i…
Nedir fitneyi uyandırmak?
İnsanların akıllarını, kalplerini hak ve hakikatten saptıracak, onları birbirine düşürecek kadar alçalıp kargaşalar çıkarmak kimin işine gelir?
Kimdir gözyaşından, kandan, acıdan beslenenler?
Başkalarına karşı ölçüsüz bir üstünlük taslayanlar, ırkçılık yapanlar… Makam, mevki ve iktidar hırsına düşenler…
İnsanlar gaflet uykusuna dalınca fitne uyanır. Fitne uyanınca huzur gider, bereket kaybolur. Yokluklar, haksızlıklar, cinayetler, irtikâplar çoğalır.
Bulutlar bela yağdırır şehirlerin üzerine… Yarınlar görünmez olur ufka çöken karanlığın ardında. Korku hüküm sürer yüreklerde. Peygamberi bir anlatımla fitnelerin zulmeti, ortalığı karanlık gece gibi yapar. O zaman dinin, namusun, iyiliğin muhafazası için sabretmek, avuç içinde ateş parçasını gizlemekten farksız olur. Kişi fitneler yüzünden kardeşinden, babasından, evladından, eşinden, dostundan ayrılır.
İlk fitne Kabil’e Habil’i öldürtür. Sonra insanın insanı öldürmesi savaşlara kadar uzanır. Oysa Kur’ân’a göre “fitne, adam öldürmekten daha kötüdür.” (Bakara sûresi: 191)
Fitneleri ortaya çıkaran en büyük araç şüphesiz kılıçtan keskin olan dildir. Fitne; asılsız haberler, iftiralar ve dedikodular ile kulaktan kulağa, haneden haneye, gönülden gönüle bir virüs gibi yayılır. Kimi avare insan da duyduğu bu aslı astarı olmayan şeylere bir sürü ilaveler katarak fitnenin dallanmasına, budaklanmasına vesile olur. Günümüzde medya bunun bir aracı olur. Katili maktul, zalimi mazlum, hırsızı mağdur yaparak insanları yanıltır.
Provokasyon kelimesinin bir anlamı da fitne ile insanları yanlış yönlere, yanlış hareketlere kışkırtmak demektir. Oysa bunlar Allah’ın yasakladığı fiillerdir. Peygamberimizin “her duyduğunu başkalarına söylemesi kişiye günah olarak yeter” sözüyle ikaz ettiği bir hastalıktır.
Gerçek bir mü’min; her söylenene, fitne ve şâyialara itibar etmemek, duydukları sözleri ve karşılaştığı hadiseleri araştırmak, tahkik etmek ve gerçeği aramakla mükelleftir. Zira Hucurat Suresi 6. ayette;
“Ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa gerçeği bilmeyerek bir takım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz” buyrulmaktadır.
Fitne uyanınca kimi zaman akıntıya kapılan kütükler gibi bizler de kapılıp gideriz onun önünde... Ama akıntıya kapılanın ahiri çamura, çökeğe saplanmaktır. Sudaki balıkların deryadan habersiz olması gibi bizler de fitnelere uyarak birbirimize düştüğümüzün farkında olmayabiliriz belki.
İşte o zaman yapılacak şey itidalli olmaktır. Unutulmamalıdır ki aşırılık da, eksiklik de adaletsizlik üretir. Hislerimizi, heyecanımızı, tepkilerimizi aklın, mantığın, iz’anın, imanın terazisi ile tartarak hareket etmek vazifemizdir.
Öfke; fitnenin dizginsiz atıdır. Ona binenin menzili felakettir. Öfke ile kalkan zarar ile oturur. Fitne öfkeyi, öfke benliği fişekler. Benlik kibrin münadisidir ve kibre kapılan herkes helak olmaya mahkûmdur. Zira büyüklük Allah’a mahsustur ve tekebbür eden kişi şirke bulaşmış demektir.
Yükselme hırsı, makam sevdası, insanlar üzerinde tahakküm kurma isteği gibi düşkünlüklerimiz içtimai hayatımızda bizi fitnelere duçar olmaya sevk eder. Kötü arkadaş da insanı yoldan çıkaran en büyük etkendir. Kişinin istişare ettiği, yol arkadaşlığı yaptığı, görüştüğü, konuştuğu arkadaşı sağlam, güvenilir, mert olmalıdır. Yalancı, ikiyüzlü, yağcı, yalaka tipler sizi gaza getirip nefsinize hoş gelecek şeylerle kandırdığında trenin raydan çıktığı gibi farklı mecralara gidersiniz.
Elbette hedefleriniz, planlarınız olacaktır. Hedefe ulaşmak için yürüdüğümüz yolda elbette birileri yolunuza engel olmak isteyecektir. Ancak bizler hep pirincin içindeki siyah taşları ayıklamaya çalışırken pilavda dişimizi kıran beyaz taşlar olduğunu asla ve asla unutmamalıyız.