- 424 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Totem Kültürden Dini Kültüre 2
Artık grup ve birey sorumlulukları, ahde vefa edip etmeme gibi konular en önemli konulardan olup sorgulanıyor hesaba çekiliyordu. Ahde vefasızlıklar kimi kez ittifakta atılmakla, ittifak ta sürülmekle biten bir müeyyideydi.. Bu sürecin sosyal dildeki anlatımı iblisin ittifaka baş kaldırması şeklindeydi. Ki bu şu demek. İttifak bir kalü bela olayı ile ittifakın insanını yaratmıştı. İttifakın insanları bu olayda söz birliği etmiştiler. Bu büyük antla (yeminle-ahitle) üyeler, kalubelaya tanıklık edip, şahitlikerine sadık kalacaklarına dair kavilleşmişlerdi. Kalu bela ittifakı anttı (yemindi).
Aradan geçen bir süre zarfından sonra şimdi bir totem grup, bu antlaşmaya (kalü belaya) itiraz ediyordu. Bu itirazın yaptırımına göre, iblis ittifaktan mühletli kovulacaktı. Eğer ittifak kültürlü iman şartlarına uyumsuz olan bu grup, ittifaktan sürüldükten sonra, yalın üretimlerinin kendi yalnızlıkları içinde kalışın pişmanlığıyla, tekrar ittifakın kültür ahdine iman ederlerse; tövbeleri kabul edilip ittifaka tekrar katılmaları da söz konusu olacaktı.
Artık ittifak içinde gruplar nüfusu kadar kişiler de efendi köle oluşuna göre hesaba alınıp, hesabını vermenin bilinci içinde oluşla giriştirmebağları kuruluyordu. Efendi köleye karşı, köle de, efendisine karşı sorumlu olacaktı. Köleci zemin ilişkileri içinde efendi ve köle bir hiyerarşiye tabii kılındılar. Süreç fay hatlarıyla doluyordu. Yöneten itifakı kurul, bu hıyerarşi içinde kurul başkanını da, oluşturabilmişti.
Bu bağlamda, güncel anlayışa göre; yükümlersen sorumluluk anlayışı, Sezar’a aitti. Sezar Hamur Abi gibi hem yasa koyucuydu (yasa yapıcıydı), hem de yargıçtı. Erken dönem totem düzlemi içinde yasa yapma yoktu. Zemin böylesi sınıfsal hukuki yarılmalara ayrılmamıştı. Çok çok özel durumlar olmadan, söz ortaya koyma yoktu. Totemi aktarımlar, o dönemler için yaşanılıma olmaya yeterli oluyordu.
Bu kabil ahitsen sözleşme kılınan ittifakı toplumsal evrelerin basıncı, sosyal yaşama sembolize edilip yansıtılacaktı. Yönetenin katıksız ve itirazsız buyurma hakkına ve yargılama hakkına, riayet edilecekti.
Bu demekti ki, ilerleyen süreç salınımları, baş yöneticinin; yasa koyucu oluşuna ve yine yöneticilerin yargıçlığını tümel kabulle onamalarına, ortam senkronize edilecekti. Bu senkronlanıcı totemi anlama kılıplı süreç, bu kabil yasa koyucu güce tapmaktı. Bu kabil ritüeli olan edinimler ve saygılınışlar süreci adım adım nesnel ve öznel kaygılarla yapılaşılan dönemlerdi.
Bu neden böyleydi? Nesnel alanlar, nesnellikten ötürü; nesnelliğin kendi iç işleyişinden ötürü; böylesi zorunluydu. Özneldi sosyal alandaki insanların duyumuylaysa süreç hayli çapraşıklaştırılıyordu.
Kişi insanlar, sürecin nesnel işleyişine vakıf olamamakla ve karmaşıklaşan sürecin algı bozukluklarıyla insan; kendisine ve toplumlarına yabancılaşacaktı. Bu kabil yabancılaşmanın edimsel öğretileri sosyal hayatın içine sosyal yaşam felsefesi (düşüncesi) oluşla yansıyacaktı. Bu çarpıtılmaların içinde çok kez nesnel süreçli yaşamın gölgelerinden oluşan motifler cirit atacaktılar.
Burada şu saptamayı vurgulamadan geçmeyeceğim. Siz ittifak olarak böylesi süreç başlanışları içinde nasıl yürürseniz yürüyün. Hangi yollardan giderseniz gidin. Hangi zaman zemin devinmesi içinde oluşla düşünürseniz, düşününüzdü. Sonuçta tüm bunlar size;Yüce Tanrı’yı anlamak için Yüce Tanrı’ya dolaylı bakmanızın nesnel düşüncelerdi olan yol ve yöntemlerinin birer aracı olacaktırlar
Yani ittifakı düzen; ister özel mülkiyetçi köleci yoldan yürüsündü, ister ortaklaşımcı yoldan yürüsündü. İster önlerine çıkan diğer başlangıç yollarında yürüsünlerdi. Tüm bunlar Yüce Tanrı’yı anlamanın Yüce Tanrı’ya dolaylı yoldan bakmanın düşünce aracı olacaktılar. Sadece zemin devinimlerine göre oluşla; hitap eden, düzenleyen, dini söylemler değişecekti.
Hangi aracıyı kullanarak Yüce Tanrı’ya bakarsanız bakınız. Bakışınıza göre, sonuçta bir Yüce Tanrı algılama ve algılatılması görecektiniz. Ne var ki siz, Yüce Tanrı’yı anlatırken, zemin hareketlerinize göre seslendirmek zorunda olacaktınız. Yani sizin seslendirme duyuşunuz olan dini kurallar, köleci zaman zemin içinde; köleciliğe göre biçimlenecekti. Yani dışınızdaki ve içinizdeki odak osilasyonun seslenmesi, köleciliği ve kölecilik ilişkilerine dek düzenleşilmeleri yargılayacak ve ihdas edecekti.
Eğer siz ortaklaşa yaşanmalı üreten bir zaman zemin hareketi içinde olsaydınız, Tanrı değil, ama dini anlamalarınız, köleci çelişmeleri hiç bilmeyecekti. Ortaklaşa olanın odak salınım seslenmesi bambaşka bir dini öztü seslendirecekti. Yani odak noktasının salınım periyodu, ortaklaşa olan yaşamın devinme doğrultusu olacaktı. Siz de bu odak noktasının içindeki dini anlamalar ile olgunlaşıp biçimlenecektiniz.
Ya da yol başlanışının zaman zemin devinmesi ne ise, dinsel ruh, onunla biçimlenecekti. Ne ortaklaşa olanı, ne köleci hukuk olanı hiç bilmeyecektiniz. Ama Yüce Tanrı ilke olarak bundan müstağni olacaktı. Yine Yüce Tanrı köleci olan yaşantıyı ve köleci olmayan yaşantıyı da, bunlar dışında bambaşka aracı bakışı kılınmakla elde edilen yol ve yöntemlerin her bir yaşanılaşmalarını da Yüce tanrı hep bilecekti.
Ama diğer aracı alanlar, sizin alanınızla girişemez olacağından, süzülmekle, seçme ayıklamalara tabi kılınışla; alanınız içinde olamlılığın varoluşu içinde ya paraziter olmaya ya sukuti olmaya zorlanacaktır.
Zaten bizim Yüce Tanrı anlayışımız Yüce Tanrı tümelliğini kavrayan bir anlama olmayacakla, yaşantısal kısmiliğimiz doğrultusunda insani tikel anlamalar olacaktırlar. Ancak bilimsel anlamalarımızdır ki, bizi olabildiğince tümeli bir anlamaya doğru yaklaştıracaktır. Totemi dönem, böylesi yarılmalı faz hareketli düşünme devinim çığlamalarına neden olamamıştı. Bu nedenle kendi öznel, nesnel oluşması adeta uykuyla uyanıklık arası dönemler oluşla, karmaşık bağıntılarla girişemezliklerden ötürü, içimizdeki sessizliğin sindirilmesi olan dönemlerdiler de.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.