Bir Küçük Öykü (Prof.)
Bir Küçük Öykü...
Büyük bir şehrin temizliği ve görüntüsü ile mavi bayraklı sitelerinden birindeyiz.
Olimpik yüzme havuzunun dört bir yanına çevrilmiş pembe begonyalar, sitenin albenisine daha da bir şıklık katmış sanki. Çocuk sesleri hem havuzdan, hem de hayvan şeklinde heykellere benzetilmiş çocuk parkından geliyor...
Denize karşı kurulmuş sosyal tesisten çay bardaklarını karıştıran küçük çay kaşıklarının sesleri de onlara eklenince, tamam diyor insan şehir benden uzak bir yerlerde. Bunları kime anlatsan merak ediyor uzakları. Ya begonyalara koklamaya geliyor insanlar, ya çay kaşıklarının seslerini duymaya, ya da heykelleri görmeye...
Sanırım O’ da öyle biriydi. Bir akşam üstüydü.
Duyduğum sadece kahkaha sesleriydi. Başımı çevirip baktığım zaman, o an etrafımda ne kadar begonya varsa benimle beraber boynunu büktü... Duyduğum seslere kulaklarımı kapamak istedim.
Bazen ne kadar uğraşırsanız uğraşın, şimşekler içinizde çakar. Kulaklarınızı kapasanız bile, gözlerinizle duyarsınız o gürültüleri.
-piişşştt. Adama bakın adama, koca adam olmuş uzun külotla havuz kenarında oturuyor!... Ha ha ha.
-saçı başı bembeyaz olmuş, hiç mi utanmıyor ya?
-yazık yazık. Bunlar çocuklarımıza kötü örnek oluyorlar. İnan ki oğluma aldığım bu mayoya dünyanın parasını verdim. Onlarda kıysınlar paralara canım, hayret valla.
Duymak istemediğim kulaklarım kendisinden açıldı.
Dayanamadım... Yanlarına gittim.
-en fazla kaçı kaçla çarpabilirsiniz arkadaşlar?
-hayırdır, oda nereden çıktı şimdi?
-hiç, aklıma geldi işte. Çok konuşan insanların çok bilgi sahibi olması gerekir diye düşündüm .
-ne alaka canım.
-çok alaka. İnsanları tanımadan haklarında yorum yapmayın o zaman. O adam, bir profesör. Fakat hayatı boyunca hep yalnız yaşamış. Evlenmemiş, çoluk çocuk yok. Ne gezmek, ne tatil bilir, buraya da yaşlı kız kardeşinin yanına geldi. Kısacası hayatında ilk defa havuz keyfi yaptığına ben şahidim. Mayonun ne olduğunu kendisi de, kız kardeşi de bilmez. Uzun paçalı bir külot sandığı için öyle giyinmiş gelmiştir. Güneydoğunun kapalı ortamında yetişen yalnız biri.
Yalnızlık zordur. En büyük yalnızsa; işte böyle büyük bilgilerin sahibiyken, küçük bilgilerin eksiklikleri ile kınanmaktır.
öyküsatıcısı/Davidoff.
YORUMLAR
" Yalnızlık zordur. En büyük yalnızsa; işte böyle büyük bilgilerin sahibiyken, küçük bilgilerin eksiklikleri ile kınanmaktır. "
yazının anafikri finalde vurmuş. ellerine sağlık Davidoff. bu güzel yazıyı nasıl kaçırdım anlamıyorum. bildiri gelmedi mi, geldi de ben mi görmedim bilmiyorum.
Tebrikler, çok sevgimle.
evet...
ağzı olan konuşuyor, konuşuyoruz
ve hiç ince düşünmeden...
...
hikâyenin başındaki tasvir ile hikâyenin içine giriyoruz ve mesajımızı alıp çıkıyoruz değerli sayfadan...
teşekkürler öykü satıcısı :)
sevgiler...
hürmetle...
=================================== e d i b / a h m e t
Buruk bir tebessümle bitirdim hikayeyi.
Nasıl yorum getireceğimi de bilemedim.
Kendimi, o paçalı don giyen adamın yerine koydum önce.
Durumdan utandım mı, asla...
Sonra,
diğerlerinin yerine...
Belki yadırgardım ama, asla başkası ile paylaşmazdım diye düşündüm...
Devamını da merak ettim olayın.
Bir bukle yakınlık göstererek, vicdanlarını rahatlatabilirlerdi...
Güzel bir çalışma...
Hoş bir hikaye...
Kalem, kalitesini göstermiş...
problemi çözmek için her zaman problemin üstündeki basamağa çıkacaksınız
der
bir gün anlatır devam ederek
metro çıkışında basamaklarda iki çocuk ağlıyordu. yanlarındaki adam_sanırım babası duruyor, çocukları susturmak için bir şey yapmıyordu. gelen geçen onlara bakıyordu. zaman geçiyordu. en sonunda dayanamadım müdahale etim. çocuklar senin mi dedim. evet dedi. o halde sustursanız dedim. adam hüzünlü gözlerle baktı ve eşimi çocuklarımın annesini az önce kaybettik dedi. o zaman anladım problemi tespit ettiğimiz basamağın üzerine çıkmadan çözemeyiz diye.
bir yerde okumuştum
yazınız onu hatırlattı
güzeldi
tebriklerimle