- 2399 Okunma
- 39 Yorum
- 0 Beğeni
YEL
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden; kuş sapanı elimde, yarpuz kokulu bir dereden , kurbağalı kamışlı dere, yeşil başlı ördek , kara meke ; sazlıkları siper edip , yaslanmışım söğütlere ,tetikteki elim, pusudaki ben...
Delikanlı, eli kanlı günlerim ,balıklı,yengeçli,sülüklü dere.Karahayıt ,böğürtlen ,ardılınca üstüne böğrümde diken.Bukalemunları görünce renkten renge giren, ansızın irkilen ben...
Asılıyorum ; kaç kel falak! Kaç kara tavuk! Kaç karabatak! Kaçınızı vurdum feleğin affına sığınarak; suya daldım ölünüzü aldım , boşa çaldım ödünüzü aldım. Orada burada darmadağın saçma tanesi, sapan taşı ,’ Kurşun Asker ’ çocukluğum ; sevdalandım öcünüzü aldım...
Düştüğü yerde unutulmuşum ; ne kanın sıcaklığı değişmiş,ne yelin kokusu ; dedemin çiftliğinde bir karış büyümemiş boyum ... Sığırcık sürüsü , arı kuşu , incirlerin sarı kuşu ; can havliyle sürüklenişi umudun , ölüyorum diyen gözler, gözlere inen son perde , son çırpınışı kanatların ; meğer ne acımasız gaddarmışım...
Kesilmiş dal , koparılmış yaprak , iki kazığı birbirine bağlayıp, kurduğum kapan; çöp şişe dönmüş yem diye taktığım , kıpır kıpır can çekişen solucan ; farkında olmadan canını gagalayan kuşlar ?! Benim acımasız canlar yakan...
Omuzumda filinta, bendeki fiyaka ; elimde dünyası tersine dönenler, yürürken ne caka ne caka, dağ taş , dere tepe sel almış da taşıyor, sağ kalan kuşlar izin verirsem yaşıyor ; namluyu gören birbiriyle helallaşıyor ... Yaktığım can yüzlerce...
Gün geldi de hepsi kan oturdu içime ; vurulmayı öğrendim sevdiğimi yitirince, ufuklarda dolandım, bulut bulut yandım , ateş düştü ciğerime. Gün batarken dağdan dağa havalandım...
Kara sevdayla ağardı sabahlar, yildızlarda ah ile vahlar, gecelerce gözlerini aradım sevdiğimin ...
Kara, kara ,kara, kara ; aslan karam , fukaram ; nedir göğsündeki yara?
Al kara meke, al karabatak, al kara karga, al kara cuka, al kara kartal; al kanlara boyadığım kuşlar adına, sen de al akbaba ; yüreğimi verdim sana ,vur pençeni bağrıma,
gagala ; hiçbir şey kalmasın bende karadan, hiç bir şey kalmasın kanayan bir yaradan !
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden, nereye gitsem , adım başı esiyor; ninem sıvamış kollarını, teknesinden hamur kesiyor...
İlkyaz çimenleriyle ocak yeri , nar çiçeği ile gölgelendi mi , taze yufka çevirilir, gelene geçene verilirdi...İster tok ister aç, sıcağı sıcağına çomaç, dostlar ziyarete gelir, meşelerin dibine neşeli sofralar serilirdi...
Baklava dilimli tepsiler, kalaylı kaplar içinde, yayvan bakır, çukur çanaklar
bir dolar bir boşalırdı...Kocaman kocaman sinilerde, yirmi -otuz kişi birden
yemekler yenirdi, sindire sindire ... Esen yelden kokusu gelir, taze çilenmiş yufkanın, dereotu, cacık, sarımsak, nane , kekik feslikanın...
Sonra çay kahve içilir, edasından nazından, güzeller seçilirdi.. Sazlar vurulur, dedem çalıp söylerken,herkes kulak kesilirdi ...Yeltenli Hüseyin de de ; dur hele ! Tezenesini dokundurdu mu tele; yeldi Avşar boylarından esen ; diliyle uzanırdı gurbet ele ; allı turnayı havada vurur,yeşil ördeği göle kondurur, Avşar’ın düzüne kar yağar, kır atın dizine sızılar dururdu...Sarı ipek dokunur, mendili olur yavuklunun , gözyaşıyla okunur, Al Yazma Zeybeği ile diz çöken zeybekten korkulurdu...
Akşam sofrada tavşan, bıldırcın, keklik , su tavuğu, üveyik, hatta geyik , az mı av eti yedik ... Av yoksa keserdik Ankara tavuğunu, horozunu, legornlarına kıyamazdı ninem ... Tavada yumurta, ekeleyip üstüne karabiberini, tuzunu , mis gibi tereyağlı, otur oğlum ; doymadan kalkılır mı sofradan ? Bulgur pilavı, yanında soğan, bazen yeşil bazen kuru , fasulyesiz hiç olur mu , Çandır’dan gelirdi tohumu ... Kendimizden nohut , her mevsim bulunur peynir, zeytin , tükenmezdi yoğurt...
Elma, armut,kavun ,karpuz ,ayva nar ; ne ararsan var, eğlenirdim köyde yazdan güze kadar...Çocuk olsam da becerirdim her işi ; dedem ikide bir, ’Aferin kara oğlum, sen adam olursun ama, ben görür müyüm bilmem ?! ’ derdi...
Çapa, su , orak ; esme rüzgar, esme bırak, gölgemde çocukluğum bir ağaca çivili çardak, hamazlanırsa harmanyeri, yüzüme gözüme dolar toz toprak ... İşte savrulan zaman ; yaşlı bir çift koca, bir çift öküz gibi, geceyle gündüz gibi, dünya harman , ortada dolana dolana , hatıralar sağ ama , dedem ninem artık yoklar ...
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden ; binlerce yıl öncesi, kimbilir kaç ölü gömülendi Kocahöyük tepesinde, kaç ırgat öğünlendi koca pırnalın, koca servinin , koca dutun, koca yemişin , koca boynuzun gölgesinde...
Yer yemez yemeği, serilirdik upuzun ,ölü gibi yorgun. Yaz günü bağa bostana bakmak kolay değil...Ağustos böceklerinin ninnisiyle uyurduk, karıncaların ısırması sonuydu uykumuzun. ’ Kalkın,kalkın yerim ; burası benim yerim ! ’ dercesine ... Kendimizi ter içinde bulurduk ... Uyurken bir düş , bir sevda , bir nehirdi tenimizde akıp giden ...
Hey gidi esen yel ; şimdi sen söyle, yel tene mi, ten yele mi,adı Yelten olsa köyümüz, elden bir şey gele mi, gelesi yok bu işin ; yekin altı şeş , ölüm herkese düşeş !
Bendeki yek , kırmızı benek ; düştüğüm yerden gül bitecek,güneş sesime dönerken, dünya tersine dönecek; atıyorum , nesine ; sesime gel sesime, yeke yek , sımsıcak nefesime ; zarım, intizarım , mezarım...
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden,neslimizden dillenir, dudağımızdan eksilmez,ya huyundan ya suyundan, ya da tüyündendir ak sakallı dedemin ; ’ Seher yeli eser eser kesilmez, güzellerin gam sözüne küsülmez...’
Şimdi aşk zamanı ; bu toprağın sesi , bir sevgi imecesi , neşeleri küme küme , halay çeken gençlerin yeri döven topuk sesi ... Sevgiyle halay, bir de semah dönesiye çatlar bu toprakta tohum ,milyonlarca yüreğin, yüreğimizdeki sesiyle...Ana Tanrıça Kybele’nin yurdu, aldı kucağına Bes’i, hamurunu yoğuruyor, bereketi doğuruyor, saçların bir deli orman, meşe palamudum ; aşkın beni kavuruyor...
Bu yel, bu dal , bu yaprak ; ne çok şey düşündüm , yüzüne bakıp, rüzgarına kapılarak, sen kayboldun, ben sevdayla başımda dönen bir dünya buldum ...
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden ; son sevdamın türküsü , gönülden gönüle esen, dilden dile hasret kesen ...
Sen sahipsiz olamazsın / kalbinde esenin vardır /sarı saçlarında rüzgar / yellere küsenin vardır...
Aşkın bir yel değirmeni / yel eser döner dümeni / esen yelde kaşın gözün / un edip eledin beni ...
Söyle kalbin rüzgar gülü / bu ateşi kim söndürür/ başım döndü taşım döndü / esen yeli kim döndürür...
Daracık sokaklardayım / kalbi un (u)faklardayım /Ay ışıdı yüzün gördüm / yine düş tuzaklardayım ...
Şaban AKTAŞ
18.08.1999
YORUMLAR
Hey gidi esen yel ; şimdi sen söyle, yel tene mi, ten yele mi,adı Yelten olsa köyümüz, elden bir şey gele mi, gelesi yok bu işin ; yekin altı şeş , ölüm herkese düşeş !
Bendeki yek , kırmızı benek ; düştüğüm yerden gül bitecek,güneş sesime dönerken, dünya tersine dönecek; atıyorum , nesine ; sesime gel sesime, yeke yek , sımsıcak nefesime ; zarım, intizarım , mezarım...
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden,neslimizden dillenir, dudağımızdan eksilmez,ya huyundan ya suyundan, ya da tüyündendir ak sakallı dedemin ; ’ Seher yeli eser eser kesilmez, güzellerin gam sözüne küsülmez...’
Şimdi aşk zamanı ; bu toprağın sesi , bir sevgi imecesi , neşeleri küme küme , halay çeken gençlerin yeri döven topuk sesi ... Sevgiyle halay, bir de semah dönesiye çatlar bu toprakta tohum ,milyonlarca yüreğin, yüreğimizdeki sesiyle...Ana Tanrıça Kybele’nin yurdu, aldı kucağına Bes’i, hamurunu yoğuruyor, bereketi doğuruyor, saçların bir deli orman, meşe palamudum ; aşkın beni kavuruyor...
Bu yel, bu dal , bu yaprak ; ne çok şey düşündüm , yüzüne bakıp, rüzgarına kapılarak, sen kayboldun, ben sevdayla başımda dönen bir dünya buldum ...
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden ; son sevdamın türküsü , gönülden gönüle esen, dilden dile hasret kesen ...
Sen sahipsiz olamazsın / kalbinde esenin vardır /sarı saçlarında rüzgar / yellere küsenin vardır...
Aşkın bir yel değirmeni / yel eser döner dümeni / esen yelde kaşın gözün / un edip eledin beni ...
Söyle kalbin rüzgar gülü / bu ateşi kim söndürür/ başım döndü taşım döndü / esen yeli kim döndürür...
Daracık sokaklardayım / kalbi un (u)faklardayım /Ay ışıdı yüzün gördüm / yine düş tuzaklardayım ...
şaban hocam
neydi bu yel böyle savurdu uçurdu anaforundayım hala bakalım nasıl çıkacağım...harikaydı ..kutlarım gönül güzelliklerinizi değerli hocam...saygılar..selamlar..
not
kutlarım yürekten fazlasıyla hak eden günün yazısını...
SABİHA KÜÇÜKTÜFEKÇİ tarafından 4/30/2008 7:41:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yer yemez yemeği, serilirdik upuzun ,ölü gibi yorgun. Yaz günü bağa bostana bakmak kolay değil...Ağustos böceklerinin ninnisiyle uyurduk, karıncaların ısırması sonuydu uykumuzun. ’ Kalkın,kalkın yerim ; burası benim yerim ! ’ dercesine ... Kendimizi ter içinde bulurduk ... Uyurken bir düş , bir sevda , bir nehirdi tenimizde akıp giden ...
Ne yeller eser başımızda kavaktan
Çok söze hacet yok estik eskilerden güne savrulduk.
İçeriğinde hepimizin bir şeyler yakaladığı yazınızı beğenerek okudum Şaban Bey…
Günün güzelliğine yakışan bir anlatım tebriklerimle efendim.
Saygı ve başarı dileklerimle…
Yzı tamamıyle güzel bir çocukluğu değil bir ömrü anlatmış bize ve anladım ki içimde özlediğim ve unuttuğum çok şey varmış...
Dedim ya yazı çok güzel ama aşağıda alıntı yaptığım kısım neden bilmem yazı içinde tokat gibi çarptı yüzeme.harika olmuş... Sanki bu kısmı çıkarsak yzı anlamsızlaşacak gibi...
Yazının güzelliğini ve ustalığını tek başına sırtlanmış gibi...
"Hey gidi esen yel ; şimdi sen söyle, yel tene mi, ten yele mi,adı Yelten olsa köyümüz, elden bir şey gele mi, gelesi yok bu işin ; yekin altı şeş , ölüm herkese düşeş !"
Çok beğendim ben çok.. Konu güzel evet ama anlatım daha da bir güzel...Tekrar okuyacağım kesinlikle!
Keşke yorumu kurdelası takılmadan önce yapabilmiş olsaydım.
Saygım ve sevgimle Şaban Bey...
Fazlasıyla hak ettiğiniz bir tebrik var bir de ben de size ait..
Tebrikler!!
Bu yeli ben tanıyorum bir yerden ; son sevdamın türküsü , gönülden gönüle esen, dilden dile hasret kesen ...
Sen sahipsiz olamazsın /kalbinde esenin vardır /sarı saçlarında rüzgar/ yellere küsenin vardır...
Aşkın bir yel değirmeni / yel eser döner dümeni / esen yelde kaşın gözün / un edip eledin beni ...
Söyle kalbin rüzgar gülü / bu ateşi kim söndürür/ başım döndü taşım döndü / esen yeli kim döndürür...
Daracık sokaklardayım / kalbi un (u)faklardayım /Ay ışıdı yüzün gördüm / yine düş tuzaklardayım ...
Hani şiir olsa tamamını alıp oturtucam baş köşeye ama yazı olmaz ki çok uzun :)) dost bu güzelliğe ne denirki sen demelerin en güzelini demişsin zaten bize bişi kalmamış. Ama şunu gördüm ki mısralarında biz canlılar doğa varlıkları sanırım içimizde genlerimizde var yok etme dürtüsü yada öldürme ve hepside bir boğaz uğruna, büyük balık küçük balığı yutar misali ve bu sanırım tüm canlılar yok oluncaya kadarda bizimle mezara kadar gidecektir, önce kamıştan kendi becerilerimizle yaptığımız oltalarla başlarız işe sonra yetmez ağ atarız denize ve sonra kasaplarda ki ,bayramlarda ki kıyımlar yetmez güzel de bir hobi edinir ava çıkar avlanırız yine bir kıyım daha hepsi güzelde hayvanlar gibi bu insanın insana olan kıyımını ben bir türlü anlayamıyorum ne yeniliriz ne içiliriz, buna rağmen bu kıyımlar niye ??? Ama yazınızın finalinde ki 8 ilçülü o harika heceler tüm bu kasfeti dağıtmaya yetmiş işte biz insansak bizim ilgi duyacağımız konular bunlar olmalı diyorum katliam değil, Hayvanlardan tek farklı yönümüz duygularımızsa bizi biz yapan, onlar olmalı ilgi alanımız sevgi aşk, vahşet değil..tebrikler üstadım yazınızın konusu harikaydı yaşamdan anektodlar, ama şiirsel bir dille harika bir anlatım, güzel yazınız benimde konuya bir başka tarafından bakmamı sağladı bu harika paylaşımınız için tşkler emeğinize kaleminize sağlık sevgi ve saygılarımla...
SEVGİLİ DOSTLARIM;
İNSANIN YAŞAYIP BÜYÜDÜĞÜ,ÇOCUKLUĞUNU PAYLAŞTIĞI ATA TOPRAKLARINDA; KENDİ YAĞI İLE KENDİ TUZU İLE NAMERDE MUHTAÇ OLMADAN YAŞAYABİLMESİ KADAR HİÇ BİR ŞEY MUTLU EDEMEZ İNSANI.O YÜZDENDİR Kİ AŞIK VEYSEL; '' DOST DOST DİYE NİCESİNE SARILDIM,BENİM SADIK YARİM KARA TOPRAKTIR '' DİYE BAŞLAYAN TÜRKÜSÜNDE KONUNUN ÖNEM VE ANLAMINI ÇOK İYİ KAZIMIŞTIR BEYNİMİZE VE GÖNLÜMÜZE...
YAZIYA KONU OLAN YAŞANTI ANTALYA - DÜZLERÇAMI-YUKARIKARAMAN
KÖYÜNDEDİR.ANNEMİN BABASI ASLEN KORKUTELİ-YELTEN KÖYÜNDENDİR...FAKAT YUKARIKARAMAN'DA (SAHİLDEKİ) YURT TUTMUŞLARDIR...HERKES YURDUNUN KIYMETİNİ İYİ BİLSİN !
YAZIYI DEĞERLENDİREN BAŞTA ÇOK DEĞERLİ DOSTLARIMA;BU OLANAĞI BİZE SUNAN SAYIN HABİB BEY NEZDİNDE EMEĞİ GEÇEN TÜM SİTE ÇALIŞANLARINA EN İÇTEN SEVGİ SAYGI VE SELAMLARIMI SUNARIM...
'' CANI CANANI;BÜTÜN VARIMI ALSIN DA HÜDA
ETMESİN TEK BENİ VATANIMDAN DÜNYADA CÜDA ! '' M.Akif ERSOY
Şaban Aktaş tarafından 4/30/2008 4:55:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yüreğinize sağlık çok beğendim...
Geçmişi anımsamak bir yana henüz memleketten yeni geldim ve ayağımın tozuyla okudum yazınızı sıcacık gözlemeleri kömbeleri uzun süreli özlemden sonra tam yerinde yemenin zevki bambaşka...
Kaleminiz daim olsun...
Edebi noktada not vermek bana düşmez ama şayet hissettirmekse fazlasıyla hissettirdiniz...
Saygılar...
çocukluğunuzla ilgili anlatacak ne çok şey varmış.bazen pişmanlıkla bazen mutlulukla dolu ama her şey doğal.çocuklarımızın da bilmediği ve hiç yaşayamayacağı ne çok şey varmış.
bazen multu bazen pişman anlatmalı onlara okutmalı.çünkü her şey sanal.
şiir+nesir+destan+şaban hocam=maziye yolculuk bir yel esintisiyle
dahası o yufkanın mis kokusu
dahası haylaz çocukluğum
dahası özlem
birde yasak var bizden tavşan etine.zararlı
bir öğretmene puan vermek ne zevkliymiş.bizi kıvrandırırdınız sözlüde.öyle cimri hocalar vardı ki dört dörtlük anlatsak yarım artı verirlerdi.
ben yarım beş verdim.diğer beşide e.utku verdi.
elinizden öpüyor.
saygılar hocam.
Çapa, su , orak ; esme rüzgar, esme bırak, gölgemde çocukluğum bir ağaca çivili çardak, hamazlanırsa harmanyeri, yüzüme gözüme dolar toz toprak ... İşte savrulan zaman ; yaşlı bir çift koca, bir çift öküz gibi, geceyle gündüz gibi, dünya harman , ortada dolana dolana , hatıralar sağ ama , dedem ninem artık yoklar ...
es eeyyy deli fırtına yüreğimi del! diyesim geldi usta...
tek kelimeyle mükemmel...farklı bir lezzet...
saygım ve sevgimle...
maviler yüreğnize...
Üstadım, yazınız ne yeller estirdi bilemezsiniz, nasıl fırtınalar kopardı gönlümüzde... Zaten yeller de, yazlar da, evler de, muhabbetler de, sevdalar da, pişmanlıklar da sızılar da tanıdık olunca kendimizi satırların aralarında kaybolmuş bulduk... Çok etkilendik...Yüreğinize sağlık...
Yazınız üslup olarak ta değişikti. İçeriğinin haricinde üslubunun da farklı bir havası ve çekiciliği vardı.Güzel bir şiir okur gibi hissettim. Bu haliyle yazınızın tarzını tanımlayacak bir isim zikretmek gerekirse ''Şiirsel nesir'' demek çok yerinde olur gibi hissettim.
Sürükleyici ve çok güzel yazınız için tekrar kutluyorum...
Paylaşımınıza teşekkürlerimle selamlar gönderiyorum...
BU SİTEDE KULLANICILARIN BAŞKA KULLANICILARI ENGELLEME MEKANİZMASI VAR.
KULLANICILAR BAZI KİŞİLERİN DÜŞÜNCELERİNİ VEYA BAZI DÜŞÜNCELERİ KENDİ ESERLERİNİN ALTINDA GÖRMEK İSTEMEYEBİLİRLER.
OLABİLİR.
ANCAK, BİRİNİ HEM ENGELLEYİP HEM DE ENGELLEDİĞİNİZ KİŞİNİN YORUMLARINI ALIP EDİTLEYEREK VE CIMBIZLAYARAK İŞİNİNE GELENLERİ KENDİ İLETİNİZ ALTINDA SIRALAMAK SURETİ İLE MEKANİZMANIN BU ŞEKİLDE KULLANILMASI YAZIN SANATI VE İLETİŞİMİNİN AHLAKINA DA, ERKANINA DA HEM SIĞMAZ HEM DE YAKIŞMAZ.
BUNUN BU ŞEKİLDE UYGULANMASI, BUNA SEYİRCİ KALINMASI...
...
YAZIN ADABININ BU DERECE SUİSTİMAL EDİLMEBİLECEĞİ AKLIMA GELMEZDİ.
BİR ORTAMI YANSITAN ÜYELERİDİR, BİR ÜYEYİ YANSITAN ORTAMDIR.
DÜŞÜNCE VE FİKİRLERİN EMEK HALİNE DÖNÜŞTÜĞÜ BU ORTAMLARDA İNSANLARIN YAZILARINI HEM ALIP KIRPACAK DEĞİŞTİRECEKSİN HEM DE GÜNÜN YAZISINI YAZMIŞ OLARAK ÖDÜLLENDİRİLECEKSİN.
BANA GELMEZ BÖYLE İŞLER.
HOŞÇAKALIN.
noa tarafından 5/1/2008 1:55:02 AM zamanında düzenlenmiştir.
Öykü derin anlamlar içeriyor ama 1999 da yazıldığını da göz önüne alırsak şair halamı,çocukluğuyla ...gençliği ile yüzleşiyor.Şair kendince...kendini kah yargılıyor,kah kendi ile barışık güne dönüyor ve okuyucuyu da silkeliyor,okuyucu şairle geçmişinde uzun uzadıya yolculuğunu bu anlamlı anlatımla tamamlıyor.Kaleminize sağlık sayın üstad.Son derece kayda değer bir öykü.
Omuzumda filinta, bendeki fiyaka; elimde dünyası tersine dönenler; yürürken ne caka ne caka; dağ taş, dere tepe sel almış da taşıyor,sağ kalan kuşlar izin verirsem yaşıyor; namluyu gören birbiriyle helallaşıyor...Yaktığım can yüzlerce...
deyerli üstat nesiri çok ama çok sevmeme rağmen yazma konusunda pek aram iyi deyil
ve belki de bu zamnalarda okuduğum en kaliteli deneme diyebilirim
hem içeriği hem öyreticiliği hem de uslubuyla tamamıyla bir şaheser desem abartmış olmam sanırım
hani bazı şeyler var en kısa yoldan ona şiir gibi olmuş deriz ya
işte bu denemeniz tam da buna uyan nitelikleri taşıyor
ama lütfen ardını getirin derim size
selam ve sevgilerimle
Hey gidi esen yel; şimdi sen söyle, yel tene mi, ten yele mi,adı Yelten olsa köyümüz, elden bir şey gele mi, gelesi yok bu işin, yekin altı şeş, ölüm herkese düşeş ...
şiir gibiydi..
usta kalem yazınca demekki böyle lezzetli oluyor.
aldı bizden bizi yazı, kimbilir nerde bıraktı her bir köşemi..
bulursam parcalarımı devam ederim yarın.
günün yazısında..
kutlarım yüreğinizi.
Okudum...Sindireyim...Geleceğim...Sadece günün yazısı olmalı diyorum...Sonra yine geleceğim ve "YEL"de nasıl ve neden savrulduğumu bildireceğim...
En çokta "Elma, armut,kavun ,karpuz ,ayva nar; ne ararsan var"noktasında artık köyde olmayanlar üzerine bir çift sözüm olacak,hani şu bereketli topraklarda tarımdan uzaklaştırılıp dışarıya bağımlı hale getirilişimiz ve "pirinç yemeyin"diyen zihniyete "ekmek bulamayan pasta yesin"le aynı zihniyet mi acaba?
ÜLKEMİN ŞİİR ATLASI
(...)
III
Ben aradığım her şeyi yana yakıla aradım
Kaygılar taşıdım mutlaka bulmalıyım diye
Ama kaldırdığım her taşın altından
Çıka çıka bir yığın böcek çıktı
Kimisi deliklerine kaçtı, kimisi üstüme ağdı
Yol günlüklerine geçti attığım adımlar
Çocukken boynunu kopardığım kuş yavruları
Düşlerimde yolumu kesip bir bir gözlerimi oydular
Ve eğdiğim fidanlar büyüyüp gelişince
Gövdeleri tabutuma birer tahta oldu
Sulara bıraktığım hüsnüyusufların
Yan yatıp suyun üstünde durması gerekirken
Hepsi de dibine çöküp gitti bir bir
Demek ki her şeyin bir derinliği var
Demek ki her şey biraz da derinliktir
Daima ayrılıklar üretti benim yürüyüşlerim
O yüzden adı ayrılık olan bir çiçektir
Şimdi benim avuçlarımdaki çizgiler
Oysa eskiden alçalan bir kara kırlangıcın
Kuyruğunun duruşuydu.
(...)
XLVI
Bilirim incelik ister marifet ister
Arkadaş seçmek de yar seçmek kadar
Çünkü göreceğin küçük bir ihanet bile
Adama evlat acısı gibi koyar
Düşün ki içini döktüğün, sırlarını verdiğin
Seninle birlikte aynı ufka alın dayamış
Birlikte saklanmış, birlikte yatmış birisi
Bakmışsın ki günün birinde ayrılıp gitmiş
Aslında bir su damlası kadar hafiftir insan
Bir söz kadar uçucu, bir reyhan kadar yabani
Ve kırlangıçların gözleri kadar ürkek
Eğer cesaretle doldurmamışsa kalbini
Bilirim oldum olası incelik ister
Arkadaş seçmek de yar seçmek kadar
Çünkü gün gelip çıkarıp öfkeni vereceksin
Ve yurduna dair taşıdığın güzel şeyleri
XLVII
Yürüdüğüm yolları deftere yazmayı
Günlük tutmayı bağırıp çağırmayı
Ve hayatım üstüne haberler çıkarmayı
Bir marifet sayıp kendimi ele verdim
Bir damla suyun bile ağırlığını düşünmedim
Ama taşı toprakla toprağı çamurla kıyaslayıp
Taşıdığım düşüncelerin sözlere dökülüşüne
Bir anlam veremeden çekip gitmedim
Abdülkadir BULUT
Yukarıda çok sevip saygı duyduğum 8 Ağustos 1995 günü bir trafik kazasında yitirdiğim hem eğitimci hem şair olan Sn.Abdülkadir Bulut'un şiirini ekleme ihtiyacı hissettim.Yazıda onu gördüm köyüne ve köylüsüne sevdalı bir yüreği gördüm.Yeniden geleceğim...Saygım sevgim çokça Sayın Şaban Aktaş...
Bendeki yek, kırmızı benek ;düştüğüm yerden gül bitecek,güneş sesime dönerken,dünya tersine dönecek; atıyorum , neysine; sesime gel sesime, yeke yek, sımsıcak nefesime,zarım,intizarım, mezarım...
Karagül düştüğüm yer.Karasına yat,nefesime ver bir nefes.mezarım çilekeş.İntazarlarda kaldı güneş...
Saygılarımla
Her satırıyla sadece kendimi okudum ve yaşadım yeniden o unutulmaz çocukluğumu. Avlanmalarımda silahım yotu yalnız,soğuk ayranlı şoğrayı kaşıkladığımızı koca bir leğenden 15 -20 kişi, Yanlız çok yılan öldürdüğümü ve kuyruğundan tutup oynadığımı söylememişsin. Tarla farelerinin deliğine su doldurup, canlı yakalyıp suda yüzdürdüğümüzü ve çüte koştuğumuzuda görmemişsin heralde. ( Doğa koşullarının çocukluk halleriydi) Şimdi ne doğa ne kuşlar mevcut, özlemlerimizin büyüklüğü ondan haralde.
Neyse çok güzeldi... Beğendim dediğimi göz yaşlarımdan görmeni isterdim. Var ol sağol.
kehya tarafından 4/28/2008 1:20:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
Düştüğü yerde unutulmuşum; ne kanın sıcaklığı değişmiş,ne yelin kokusu; dedemin çiftliğinde bir karış büyümemiş boyum...Sığırcık sürüsü, arı kuşu ,incirlerin sarı kuşu ,can havliyle sürüklenişi umudun ; ölüyorum diyen gözler, gözlere inen son perde,son çırpınışı kanatların.Meğer ne acımasız gaddarmışım...
ne demeliyim ki abicim her yel bize çarpar kimisi iyimserliğin ılıklığını gösterir ama bize çarpıp geçtiğinde tüm acımsızlığını çehremizde bırakıp kendine yeni bir yüz arar kimi yel'se soğuktur üşütür korkutur ama içindeki sıcaklığı bırakır ve esintisine devam eder
yazın çok güzeldi yürekten alkışlıyorum seni yüreğin hiç susmasın abicim kalemin daim olsun...
*Kırçiçeği* tarafından 4/28/2008 12:29:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
tanıdım bu esen yeli burukluk çöktü içime
İlkyazla kurulan saclarda ekmekler pişerdi ,kocaman kazanlarda pilavlar.
Bereket getirirdi içtenlikle kurulan sofralar
Elele verirdi ozaman insanlar.
Birlikteliklerin apayrı tadı vardı
Sazında ,sözünde değeri vardı.Yiten özlerle kaybolmaya yüz tuttu herşey
Ötelere gittim içim sızlayarak
paylaşımınız için çok teşekkür ederim dost
sevgiyle
çocukluğumun mavi ve yeşilli kucaklaştığı anlara gittim. burnuma kapı önlerindeki derme çatma fırınlarda pişirilen köy ekmeği kokusu geldi. derelerin sesi, ördeklerin sesi kulaklarımda çınladı. Bu güzel yazıyı yazan kaleminizi ve yüreğinizi çoşkuyla kutluyorum.
saygılarımla.
Ne yellerin peşine takılıp gitti değil mi, çocukluğumuz, gençliğimiz,umutlarımız, aşklarımız. Ve her yel geri getirecek sandık, yılları devirirken, sevdalarımızı da. Yaprakları götürdü o yel, geri de getirdi de, ne babamın dizinde uyuyuşumu, ne annemin uydurma masallarını ne de vurulan köpeğimi getirdi geri. Yıllar yellere karıştı, ömür yeni yelleri bekler durur.
Harika bir yazı olmuş, Şaban Bey. Nerelere götürüyor, neleri özlettiriyor bir bilseniz. Şiir tadında olmuş, yazıdan ziyade. Ama usta kokuyor, yazan eller. Bizi içine alışından belli.Sevgimle..
Yel demişsin ya,devirdi koca çınarlarımızı!...Sarstı bizi derinden...Şaban Aktaş;çok latif,çok zarif,çok biz olan şeylerle halleştim yazında.Ben sen oldum yazını okurken.Ben farklımıyım ki,sen hep takılırsın ya,türkülere atıf yaparak.Ben bu iklimin çocuğuyum Şaban.Türkülü dünyamdan ne ayrı,ne gayrı olamam.Hani Şeyh Galib'e demişlerde o da çaldıysam miri mal çaldım demiş ya benimki de o türden.Yazını nefes almadan okudum.Şiir gibi derler ya bu şiir..Bir sorumda olacak,'Kara hayıt' demişsin,karasıda varmı?Ben mor ve bayazını görmüşlüğüm var.Çok teşekkür ederim Dost.Iskalasak yazık olurmuş.Selam,saygı.En yüksek puan nedir on mu?on veriyorum.Bu yazı bizi anlatoyor.
hyazici58 tarafından 4/28/2008 11:53:15 AM zamanında düzenlenmiştir.