- 1113 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ALMANYA'DA GÜVERCİN OLMAK!
Yabancı bir ülkede; farklı ırk mozaiğinden aynı dilden konuştuğu insanları bulup aralarında olmak , onların dünyalarında ki fırtınaları, hasretlikleri, gelecekten beklentilerini az da olsa duyumsayabilmek kendisi için büyük kazanımdı.
Sabahtan da Türk kahvelerinden birinde hemşerileriyle hasret giderip bol bol sohbet etti. Kimileri tazminatlarını aldıkları halde yurda geri dönüş yapmamışlardı.
- Nasıl dönelim, kök saldık artık buralara. Çol çocuk evlendiler. Hatta yabancılara kız verdik, kız aldık .Herkesin işi gücü var. Memlekete senede bir ay gidip oraların havasını içimize çeksek yeter. Aslında bir aylık hasretlik gidermek yetmiyordu yetmesine ya öyle söylemek zorunda kaldıklarını sezinlemek pek de zor değildi. İçlerinden biri çok ilginç bir öykü anlattı.
– Zamanın birinde yazarın biriyle böyle senin gibi sohbet ederken ne anlattı biliyor musun?
– Ne?
- Adamın biri, yolculuk yaparken yolda donmak üzere olan bir kuş görür; mandanın yeni sıçtığı sıcak bokun içine sarmalar. Güvercini kenardaki ağacın dibine bırakır ve yoluna devam eder. Biraz sonra arkasından gelen başka biri ise, güvercini bokun içinde görünce dayanamaz ve hayvanı temizlediği gibi doğaya salıverir. Ne yazık ki, kuş, bokun sıcaklığından mahrum kaldığı için ölür.
– Hımm, güzel ve anlamlı bir öyküymüş doğrusu.
- Bu dediklerimden bir şey anladın mı?
– Öyküyü daha iyi bildiğine göre sen daha farklı yorum yapabilirsin.
– Senin anlayacan Almanya’ daki Türklerin güvercinden farkları yok. Yani burada bokun içindeyiz. Buradan gittiğimizde de her an ölebiliriz.
–Haklısın! Çok ilginç!
Kahvedeki sohbetlere tekrar dönmek üzere oradan ayrıldı. Üniversitenin önündeki devasa parkta gezinirken hem etraftaki sonbaharın hüzünlü manzarasını; hem de aheste aheste yere savrulan sararmış yaprakların altında poz veren aşıkların umut dolu hayallerinin gözlerinde oluşturduğu parlaklığı kaçırmamaya özen gösteriyordu.
Bisikletliler vızır vızır dolaşıp duruyorlardı etrafta. Ağaçların arasına bağladığı halatın üzerinde akrobasi hareketleri yapmayı deneyen gencin azmine gıpta ile baktı.. Azmetmek, başarmanın yarısıymış, diye içinden geçirdi.
Akşama doğru parkın içindeki yurdun doksan bir nolu ziline dokundu. Mahmurlu gözlerle ve pijamalarıyla kapıyı açan iki numaralı oğlu:
- Gezdin mi baba? dedi.
– Gezdim!
- Ne oldu, üzülmüş gibi bir halin var.
– Almanya’daki güvercinlerin yaşamları beni çok üzdü evlat.
– Niye üzsünler ki? Buradakiler de doğanın koynunda uçup duruyorlar.
– Öyle değil evlat, bu güvercinler başka güvercinler.
- Hele sen şöyle otur baba, mutfakta ben çay yapayım da gözlemlediklerini anlatırsın. Anlaşılan yine ilginç şeyler yakalamışsın.
Adam, "Almanya’da güvercin olmak," diye nakarat halinde mırıldanıp duruyordu, oğlunun yatağının ucunda…
YORUMLAR
Ayhan Bey, hoş geldiniz. Tekrar yazdığınızı görmek sevindirdi beni. Güvercinleri severim. Çünkü onlar barışı simgelerler. Özgürdürler ve özgürlüğün ynında sadıktırlar da aynı zamanda. O yüzdendir ki günümüze kadar iletişimde kullanılmıştır. Güzel ve içinde hayata dair anlamlı ipuçları vardı. Tebrik ederim kaleminizi. Saygıyla...