KÖSTEKLİ SAAT
Köstekli Saat
Bir Cumartesi günüydü.Hafta sonu otobüsle giderken bir yaşlı bir amcanın ’köstekli saati’nin zincirinin sarktığını görünce, gözlerim yaşardı.Babacığımın köstekli saati gelmişti aklıma. Babam vefat edeli henüz bir buçuk ay olmuştu. Otobüste yanımda oturanlar gözlerime bakıyorlardı. Nereden bilsinlerdi gözlerim neden yaşardı. Babacığım öyle çok dünya malına meyletmezdi. Niğde’den bir köstekli saat almış, bana göstermiş, çocuk gibi sevinmişti.Kayseri’de hastane koridorunda üzerinden o zamanı durduran saatini ben çıkarmıştım, ama tekrar yeleğinin cebine koyacaktım. Babam iyileşecek yine yeleğinin cebinde taşıyıp yine zamana bakacak, namazlarını saatinde kılacak, bakkalını vakitlice tan yeri ağarır ağarmaz açacaktı.
Nasılda tez canlıydı.Bu onun ilk defa pes edişiydi.
O köstekli saatin hatırlattıkları beni günlerce üzmüştü. Zira yaram daha çok tazeydi. Vefatının ardından ondan yadigar kalan o duvara astığımız köstekli saatiydi.
Şimdi bu satırları yazarken ağlıyorum ve o acı günü adeta yeniden yaşıyorum. Babacığımın ölene dek,altmış yedi yaşında babasının ölümüne yandığı gibi bende hergün daha yanıyorum, git gide daha da içime koyuyor. İnsan elindeyken kıymetini bilmediği değerleri kaybedince anlayıp farkediyor.
Şu değer vermediği dünyaya küsüp gittiğin günden beri köstekli saatinde artık zaman durdu.
Can babam, sen varken yaşanan zaman zamanmış.Bunu seni kaybedince anladım.
2000
Zehra Çelik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.