- 918 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şiirler Saklanır, Gömülür
Abimle hep yabancı gibiyiz. Abilik yapmadı diyemem ama yaptı da diyemem. İkisinin arasında bir şey… Tıpkı annemle babam gibi...
Önceleri ona yakın olmaya çalıştıysam da bunun işe yaramayacağını anladım. Böyleydi çünkü abim, kim olursa olsun uzaktı insanlara. Annesine babasına, kardeşine bile uzak... Bunu değiştiremezdim.
Şiir yazmaya başladığım zamanlar abime, sen de yazdın mı hiç, diye sordum. Yani, lise yıllarında… Laf olsun diye sorduğum bu sorunun cevabının olumlu olması beni epey şaşırttı. Ve birde hikayesi vardı anlatmaya sabırsızlandığı, bunu görebiliyordum. O an çok yakındık işte. Uzak değildik. O yakınlıkta anlatıyordu abim:
"Çoğu zaman sevilenin haberi olmaz aşktan, bilirsin. Beni tanımıyorken, adımı hatta yüzümü bile bilmiyorken ona deli gibi aşıktım. Sonra... Sonra şair olmaya karar verdim ben de. Şiirler yazdım. O şiirler o okulun bahçesinde bir yerde gömülü hatta. Bir ağacın altında..."
- Aşık mıydın? Şiirler mi yazıyordun? Neden ağacın altına gömdün ki abi? Hem hangi ağacın? İnanamıyorum ya!
+ Ne çok soru sordun öyle? Anlatacağım, merak etme.
"Arkadaşlarla oturduğumuzda bahsi açılırdı. Herkes sevdiği kızın ismini söylerdi. Kimin kimi sevdiği belliydi anlayacağın. Benimki Tuğba’ydı, onlarınki Fatma, Sevil, Müge, Kübra...
Hoşlandığımız kızlara çıkma teklifi etmeyi çok düşündük, planlar yaptık ama olmadı. Bu korkudan değildi, aksine cesaretliydik. Sadece paramız yoktu. Nereye götürür, ne yedirir ne içiririz, demişti Ekrem bu konuyu aramızda tartışırken. Bu yüzden söylememe kararı aldık hep birlikte. Anca beraber kanca beraber, dedik. İçimize gömdük. İşte o zaman aklıma geldi bu şiirleri gömme fikri ama yapmadım.
Kısa zaman sonra gördük ki, Fatma bir çocukla çıkmaya başlamış. Ekrem’i görsen... Nasıl dertli, dokunsam ağlayacak. Ekrem’i teselli edeyim derken Tuğba... Tuğba’m... Karşı sınıftan bir çocuğa aşıkmış, çocukta ona... bunu öğrendim. Ağzından kaçırdı bizimki. Ama beni teselli edemediler. Şairdim çünkü.”
- Ne yaptın sonra?
+ Anlatacağım. Hatta burayı iyi dinle. Ona yazdığım şiirleri hangi ağacın altına ve neden gömdüğümü anlatacağım. Büyüdüğümü anladığım zamanı…
- Dinliyorum, abi.
“Bir gün okulun bahçesindeki bir ağacın altından gizlice onları izliyordum. Küçüklükten beri sahip olamadıklarımı başkalarının sahip oluşunu seyretme gibi lanet bir huyum vardır. Çok çektirir bu huy bana. Her neyse... Sevdiğim kız elini sevgilisinin yüzüne götürüp yanağını yavaşça okşamaya başladığında ben de elimi yanağıma götürmüşüm nedense, farkında olmadan. O zaman hissettiğim, somut olarak tabii, yüzümde çıkmaya başlayan tüylerdi. Sakallar... Büyüdüğümü ilk o zaman anladım.
Büyüdüğümü anlar anlamaz da o ağacın altına gömsünler istedim beni. Büyümek gerçeklerin farkına varmaktı, büyümek güzel bir şey değildi. Ama yapamazdım. Sonra aklıma daha önce de gelen şiirleri gömme fikrim geldi. Şiirleri gömmek aşkı gömmektir. Bunu yapacaktım. Bu ağacın altına gömecektim hem de, büyüdüğüm yere. Bir gün uygun zamanda uygun bir şekilde hallettim ben de bu işi. Öyle işte…”
Hikayesi bittiğinde sustu. Yakınlık kaybolacaktı kısa süre sonra. Biliyordum. Uzaklaşacaktık yeniden.
Bana, laf olsun diye belki de bilmiyorum, sen ne yaptın, ne yapıyorsun peki şiirleri, sen de gömdün mü yoksa duruyor mu, diye sordu. Daha yeni başladım zaten abi, fazla şiirim yok. Ama olanları da yatağımın altına saklıyorum, dedim.
Şiirler böyledir işte, dedi, ya saklanır ya da gömülür... Çoğu zaman, bilirsin...
Ahmet Kastancı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.