- 533 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Godot ve diğerleri
Taş yaşlıydı; gökyüzünden başlamıştı ağarmaya. Üzerindeki çizgiler muhtemelen kendisinden de yaşlıydı. Hatırlıyorum da sineğimin yüzünde de bu çizgilerden vardı. Derken elinde kefeniyle biri belirdi;
- Yıllardır bekliyorum (Birden duraksadı, belli ki bir şeyler düşünüyordu) sebat ediyorum ama bir türlü ölemiyorum. Yaşıyorsanız beni öldürür müsünüz?
Cebimden buruş buruş sigara paketini çıkartıp - gözlerimi karşımda durandan ayırmadan- bir sigara yakıp derin bir nefes çektim.
- Doğduğundan emin misin peki? Diye sordum. Bir şey demedi. Annesini düşündü herhalde. Veya babasını... Belki de asıl olduğu şeyi düşündü; hiçliği!
Gözden mi mekândan mı bilinmez bir anda kayboldu adam. Yeniden yaşlı taşa baktım. Soluk almıyordu herhalde. Kalbini aradım bir süre, bulamadım. Taşa yaslandım. Varolmak yormuştu beni. Karşımda boş bir mezar belirdi. Bayağı derin kazılmıştı.
- Yıllardır belkiyorum ( sesi yankılı, derinden geliyordu) sebat ediyorum ama içime konulanın mı yoksa benim mi ölü olduğumu bir türlü anlayamıyorum. Mezar değilseniz yardım eder misiniz?