- 681 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Cennet Komedisi
Cennet Komedisi
Bazıları Cennet, Cennet deyip duruyor! Cennet’i kazanmaktan bahsediyor! Ya bu hırsla, bu huyla, bu mal düşkünlüğüyle, bu insan düşmanlığıyla, bu insana değer vermemekle, bu bilinçsizlikle, bu yozlaşmışlarla, bu esaretle onlar Cennet’e gidecekse ben orada bulunmak istemem. Benim Cennet’ime de onlar gelmesin! Allah herkese hususi Cennet verecek zaten. İşte onlar kendi Cennet’ erine beni almasın da başka ihsan istemem! Onlarla Cennet, Cehennem olur bana!
İki gönlü bir edemeyen Cennet anahtarı dağıtmasın da. Bize her yer Cennet olur! Yeter ki gönüller bir olsun. Fesatlara her yer Cehennem oluyor ki zaten içleri hasta. Bir türlü huzur da bulamıyorlar, bu nedenle başkalarını da kendi Cehennem’ lerine "Cennet" adıyla çağırıp duruyorlar... Cennet insanda saklı oysa... İnsanı unutmuş, Cennet vaat ediyor ahmaklar.
Gözünde gözlükle gözlüğünü arayan şaşkınlar gibiler...
Dünya, Cennet değil ise ahretten ne bekliyorlar anlamadım! Dünya tarla ise ahret de ürün alınacaksa. Burada kin, haset, kavga tohumları ekenler orada bunu toplasın işte. Ne ekersen onu biçersin. Ağızlarında salyalarla kavga tohumu ekenler, kin ve düşmanlık ekenler, mahsulü Dünya da da biçmeden ölmeyecekler!
İnsan evrenselleşince zaten kabuğundan çıkar ve her boyutta görünür! Tüm boyutlarda esmayı yansıtan da tüm boyutlarda hususi Cennet’i bulur! Ahmaklar ise kendilerini dar bir alana sıkıştırıp orada "Cennet masalı" okurlar!
Cennet’e veya Cehennem’e zat gider! Zat; ne bedendir ne de Ruh! Zat bilinmeden Cennet masalı okuyan Cennete neyin gireceğini bile bilmeden Cennet komedisi anlatır! Şeytan taşlamakla Cennet’e gideceğini sanmak sadece teselli olur. Ona da bir şey demem ama Zat var zat, Muhterem…
Ruhları yaratan kudret, kendi ürettiği “Adem” adlı yazılıma (yazılıma ruh da diyebilirim); Ruha “Ben” üfleyerek adeta bağımsız gibi işleyişini sanki test ediyor ya da seyrediyor! Bir sanatkarın çizimleri gibi farklı açılardan ve farklı konuları hedefleyen milyarlarca çizim gibi ruhlar “Ben” ile çoğalıyor! Ruhlar şeklinde çoğul kullanılsa da “Adem” yazılımı tek ama milyarlarca “Ben” üzerinden yansıması gözlemlenebilir!
Bu “Ben” yansımalarına “Zat” diyorum. Zat, kısaca ne ruh, ne beden ne de ikisinin birleşimidir; zat “Ben” dir yani O’ndan üflenendir. Zat, “Ben” in ruh ve bedeni kullanarak ürettiği tüm yaşamsal verilerdir! Bu veriler evrene yayılır. Ses görüntü ve düşünce sinyali olarak yayılır. Veriler yani zat güzel ise ahir de Cennet vardır, zat çirkin ise ahirde Cehennem vardır! Çünkü bu veriler yok olmuyor, kişisel bir dosyada toplanıyor! İsrafil’in sur üfleyerek topladığı, dirilen insanlar konusu.
İşte bu zatlar kişilik oluşturur!
İsrafil, ne toplar sur üfleyerek? Ruh toplamaz, beden de toplamaz; zat toplar!
Ahirette zat muhatap!
Cennet ve Cehennem’e de zat adaydır!
Cennet ve Cehennem şeklinde yeni bir devranı zat sürecek!
Elest anının açılım aşamaları bunlar! Tüm verilere ilk kaynak bir “An” elest anıdır!
“Ben”, orjini Adem olan ruh yazılımının “Zat” yansıması olacak!
Paralel evren ve paralel boyut diye adlandırılan tüm çoğullar tek olan “An” dan, elest anından yansır. Farklı yansımalar gibi algılansa da bu asıl olan tek yansımadan farklılaşır. Güneş ışığı gibi; Güneş ışığında tüm renkler var, beyaz görünür ama tayfta, gök kuşağında farklı yansımalar var. Kaynak tek, yansıma çok. Yani paralel renkler gibi. Aynı kaynaktan paralel farklı yansımalar olur. İlk yansıma önemli. Gök kuşağına, kaynak olan ışık kaynağı tek. Yani evren, paralel evren veya ahret veya her ne çoğul var ise onlar tekten yansır!
Bu Dünya’da Cenneti bulamayan zaten ahrette boşa aramasın. Herkesin kendi Cenneti, içinde saklı. Arif bir zat, imanlı kişinin hapiste de olsa Cennet boyutunda olabildiğini, imansızın da saraylarda Cehennem boyutundan kurtulamayacağını söyler!
Demek ki neymiş? Cennet insandaymış. Cenneti tavsiye edenlerin bizzat buna şahit olması gerekir yoksa tavsiyesi kendi inançsızlığını ele verecek! Hatta bir de zorla birilerini kendi imansızlığından doğan Cehennem’e, sınırlı yaşama “Cennet” söylemiyle davet etmek yerine zorlayacak! İçi rahat değil de ondan zorluyor! Yoksa gir işte Cennete mübarek, yoksa şüphen mi var?
Ben sizi Cennet’e davet etmiyorum! Kendinize davet ediyorum. Cennet, zaten kişinin zatında saklı. Beni de kimse Cennet’e davet etmesin! Beni davet edeceğiniz Cennet’iniz benim algılamamla aynı olmayabilir! Bırakın herkes kendi Cennetinde huzur bulsun! Allah’ı da itam etmesin kimse; O bunları iyi bilir! Bilir ki yaratmış. Evrende hayır ve şer diye insana izafi olan her şey aslında Allah katında bir maksada yönelik ve hayırdır! Esmada şer var sanmak Allah’ı kusurlu görmektir! İnsan tercihiyle ayrışır bunlar. O halde herkes bırakın tercihini özgürce yaşasın kimse kendi algıladığı Cennet’i dayatmasın.
Küfür Örtmektir Dindarlar Da Bu Kapsamdadır!
Cehennem varsa veya Cennet varsa üzerinden insanları dinin yıpranmış öğretilerine çekmek isteyenler çok. Oysa Cennet’in yolu Camiden geçmez! Cehennemin yolu da meyhaneden geçmez! Küfür konusu derin. Yani küfre girenlerin pek çoğu açıktan kafir değilir. Yani küfür örtmek manasında. bu manasıyla camide de küfür olabilir. Çünkü orada da hakikati örtenler olabilir. Meyhane de de hakikati açığa çıkaranlar olabilir. Bu esmanın yansıması açısından çok derin manalar içerir. Kuranda vardır Musa’ya Firavuna nazik olması söylenmiş.
Sebebi şu. Firavun münafık değil. Literatürde münafıkların değersiz olduğu yazar oysa eksi değer de matematikte mutlak değerdir. Bunu da kuranda "Yubeddilullhe seyyiatın hasene" sırrıyla anlarız. Bu şöyle oluyor. Günahlar mutlak değer taşıdığından hayırlara çevrilir. Yani seyyiatlar, günahlar; haseneye, sevaba çevrilir. Ne ile? Bilinç ile. Bu durumda Firavun münafıktan daha şanslı imiş. Şuur etse tabi ki eksiler, artıya dönebilirdi.
Esmanın işleyişi açısından "Mutlak değer" önemlidir! Günah ya da sevap iki birlikte esmayı açığa çıkardığı için Allah açısından ikisi de esmayı çıkaran unsurdur. Münafıklıkta ise mutlak değer yoktur. Münafıkların eksi değeri bile yok aslen sadece bozar ve örterler. Yani küfür manası aslen münafıklarda var. Son tahlilde bir yönetmen katil rolündekini de mazlum rolündekini de oyunda kullanır! Bu hayat nimeti, ücret olsun.
Herkes rolünü güzelce oynadığında ücreti var. Aklı olan katili oynamak istemez, mazlumu da oynamak istemez! Başroldeki iyi karakter olmak ister. İşte hal bu. Yani Cennet, camiden; cehennem, meyhaneden kazanılmaz! Aslen. Ve dahi ölüler dini törenle camiden hak helalliği alınarak aklanmaz!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Bazıları bilmez ama ezber nakilleri kusar kendince onlarla oyalanmak ise sadece vakit kaybıdır. Bilmeyen zaten yazmaz. Yazmak kolay değil. Bu konuda bir şey yazmak için ben 30 senemi harcadım oradan buradan araklanan alıntılarla bana vaaz vermeye kalkanlarla uğraşacak ne vaktim var ne de buna gerek var. Selametle. İlim kolay kazanılmaz.
Yazılarınızı takip etmeye çalışıyorum. Bu yorumu eklemek istedim izninzle...
Selametle...
(alıntıdır)
"Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil." demiş,
Günümüzde maalesef cennet ve cehennem düşüncesini hafife alan öyle gafiller var ki; bunların hepsi şeytanları sevindirseler de vicdanlarda cehennem azabı yaşatıyorlar. Böyleleri değişik ifade ve beyanlarıyla, cennet ve cehennem çok önemli değil, diyerek Allah(cc)'ın, cennet ve cehennemin mevcudiyetine karşı tavır alıyor ve bu şekilde insanlığa çok büyük bir kötülük yapıyorlar.
Bir de davranışlarıyla cennet ve cehenneme gerektiği gibi inanmayanlar vardır ki, bunlar her zaman akıbetlerinden emin bir hayat sürerler. Böyleleri, endişesiz geçirdikleri ömürlerinde zahiri hiçbir sıkıntılarının olmaması yanında, selef-i sâlihinde olduğu gibi "Aman kalkayım da, geceyi şöyle bir ihya edeyim, berzah azabından kurtulayım" diye bir düşünceleri de yoktur.
Bu da fiil ve davranışlarıyla, cennet ve cehennemin mevcudiyetine karşı bir zaaf ifadesidir.
Böyle bir tavır bir manada inkâr kadar tehlikelidir. Sadece sözle olan inkâr düşüncesini ıslah edebilir ve sahibini bu düşüncesinden vazgeçirebilirsiniz,
ama bu ifadelerin, düşünce ve davranışlarına aksettiği sefil ruhlar, sefaletleri içinde bütün bir ömür boyu çırpınır dururlar da, katiyen ne cennet ne de cehennem düşüncesine asla yanaşmazlar. Oysa ki, cehenneme gitmeyecek birisi varsa, o da Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'dir. O bile sabah-akşam cehennemden korkuyor, tir tir titriyorsa, her halde bizim bu mevzuda durup biraz düşünmemiz gerekir.
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yaşadığı hayat tarzını, kendisine hayat düsturu kılan büyük sahabi Hz. Ebû Bekir'e bir gün soğuk bir su ikram edilir. Suyu geri iten sıddikler sıddîki o zat hıçkıra hıçkıra ağlar ve sebebini de şu şekilde açıklar:
Resûlullah'ı bir gün sanki eliyle bir şeyi itiyormuş gibi gördüm. Sordum. Ya Resûlallah! Elinle ittiğin benim göremediğim şey nedir? Buyurdular ki:
"Dünya bana temessül edip kendini kabul ettirmek istedi. Ben de onu uzaklaştırmak istedim."
Bu hadiseyi anlattıktan sonra da hıçkırıklara boğulmuştu o derin muhasebe insanı.
Eğer nebilerden sonra birisi sorgusuz sualsiz cennete girecekse o mutlaka Hz. Ebu Bekir'dir.
Şayet onun da bu mevzuda kendisini sarsan daimi bir endişesi varsa, bizim nasıl bir endişe içinde bulunmamız gerektiğini izah etmeye gerek yok sanırım. Allah yardımcımız olsun; zira, çoklarımız itibarıyla çok uzakta bulunuyoruz.