2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1061
Okunma
Gözleri yedi kat geceymiş. Her bir katında ayrı ayrı öldüğü... Aşk kundağına sardığı çığlıklarını kimse görmek istemezmiş. Açmadan bir lokma alıp gidiverirlermiş. Her gidişte o, bir duvar dibinde tekrar tekrar ölür, gözlerindeki geceye bir kat daha çekermiş...
Sevginin nurdan ırmağına hasret, avunmakla geçmiş ömrü; emanet aşklarla... Her gece gözyaşını duvarın üzerinde bırakır öyle ölmeye gidermiş hiç olmamış sevdalarda...
Sabahları erkenden yola koyulduğunda gece emanet bıraktığı yaşlarıyla dertleşirmiş köşe başlarında. Başı önde... Kader ensesine yapışmış bir kere. Asi oluşu kimseye değil kadere... Hüznüne yakıştıramadığı kısa süren gülüşlerinde düşleri, görmekten korktuğu...
Başkaları sözlerinden ölü aşklar doğururken geceye; uzaklarda, dağların ardında bir deniz görmüş tüm olanları. Yeter demiş bırakın. İşte o zaman anlamış neden bazı günler burnuna yosun kokusu geldiğini. Kendini dağlara zincirlemişken neden hep bir deniz özlemi çektiğini.
Biliyordum demiş, bekliyordum. Çağırmış denizi yanına... Deniz çaresiz, gelemem demiş biliyorsun. Nereden bilsin? O hep mavisini görürmüş denizin, tutsaklığını bilmezmiş. Güneş gece hırkasını soyarken günün üzerinden, kızıllığına bastırırmış tuzlu ellerini... . Gel sen bekliyorum. Bir damla gözyaşına bütün tuzlarım feda...