- 893 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İnanç üzerine
İnanç üzerine
İnanç, iman: Bireyin kendi çabası ile yeteneklerini (akıl, zekâ, v.b.) kullanması sonucunda vardığı kişisel bir kanaattir. Mevcudatı sorgular, inceler; neden, niçin, nasıl? Sorularına cevap arar. Nakil yoluyla gelen (onu etkileyen tüm birikimler nakil dâhilindedir; ebeveyni, öğretmenleri, kutsal kitaplar, ozanlar, peygamberler, filozoflar, bilginler, v.b.) bilgileri akıl süzgecinden geçirdikten sonra vardığı kanaattir. Bu kanaat her bir insan için farklı olabilir. Çünkü her insan ayrı bir âlemdir. İmanın zıddı olarak bildiğimiz “inanmama” hali de bir kanaattir. Yani o da aslında bir nevi inançtır…
İnanç olmadan aksiyon da olmaz, fiil inanca tabidir… İman ile oluşturulan bu kanaatin günlük yaşama geçirilmesini “din” olarak görebiliriz. Yani kişi kendi kanaatine uyan prensipler çerçevesinde yaşamayı arzu edebilir. Bütün dinler “İlahi nizam”ı açıklamak maksadına yöneliktir. Farklı olmaları nasıl açıklanır? Zaman içinde bazı dinlerin orijinalinden uzaklaştırıldığını söylemek pek de yanlış olmasa gerek. Hangi dinin ne kadar değişikliğe uğratıldığını belki bilemem ancak şu kadarını söyleyebilirim; Eski olan yerini yeni gelene tam manasıyla olmasa da bırakmış veya bırakacak gibi görünüyor… Birey hangi din veya beşeri esaslar çerçevesinde yaşamak istiyor ise bu konuda özgür iradesini kullanmalıdır. Yani harici müdahale olmamalıdır.
Başta değindim inanç aksiyonu belirler. Kişi inancı (kanaati) sonucunda; dindar, dinsiz veya ateist olabilir. Bu seçim kişisel tercih olarak değerlendirilmelidir. Çerçeve olarak “Dindar”a herhangi bir dini esası kabul etmiş kişi olarak bakabiliriz. İmanı olan ancak herhangi bir din ile amel etmek istemeyeni de “dinsiz” olarak tarif edebiliriz. İnançsızı nasıl tarif edeceğiz? Yani insanları, kâinatı, mevcudatı yaratan ve itaat edenlere mükâfat vaat eden, isyan edenlere ceza vereceğini ihtar eden bir varlığın olmadığı konusunda kanaat oluşturan, buna inanan kişiye de “inançsız” diyoruz. İnanmayan için dini esas ve ritüellerin hiçbir bağlayıcılığı yoktur. İnanmayana herhangi bir dini kuralı kimsenin dayatmaya hakkı yoktur. Hatta inanana da din hususunda dayatma söz konusu olmamalıdır. İnançsızların semavi veya batıl bütün dinlere eşit mesafede olduğu düşünülür. Fakat bazı dinlere gayri ihtiyari sıcak baktıkları, bazı dinlere veya dine de şiddetli karşı çıktıklar görülür.
Bir de bazen inanan bazen de inanmayanlar mevcut elbet. Bu konumda olanlar devamlı fikir değiştirdikleri için, herhangi bir kategoriye girmezler. Daimi kutuplar arasında gidip gelirler. Bu halin insanı yıprattığını söyleyebilirim.
Sonuç olarak; birey, kendi özgürlük alanını başkalarını kısıtlamayacak şekilde kendi belirlemelidir. İnanç özgürlüğünden bunu anlıyorum.
Saygılarımla.
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
"İnanç; bilgi, akıl ve zekanın yetersiz kalması, sanı ve düşüncenin bir arada oluşturdugu kabullenmedir.
En azından bende öyle oluyor."
Sayın noa bu urada tecrübenizin ürünü bir sonuç var.
Ve bu sonuç gerçekten sizin için önemli/ önemli olmalı. Çünkü bu kanaat tecrübi.
İşte ben inancı ele alırken sizin bu tecrübi kanaatinizi de size has bir inanç olarak ele alıyorum.
"Çevrenize bakınız, dinine tapınması Allaha tapınmasının önüne geçmiş bir sürü şaklaban göreceksiniz.
Bunlar olur olmaz yerde kutsal kitabı alır ona buna sallarlar.
İnanç izafidir.
Parametreleri de sürekli değişkenlik gösterir."
Bu tespitlerinize katılıyorum.
-----
Genelde iman , inanç denince otomatik olarak akla din geliyor. Çünkü inancın aksiyonu din olarak görülüyor.
Oysaki inanmayan veya dinsiz için aksiyon tamamen başkadır.
Bazen de mevcut hal, yanıltıyor.
---
Sil baştan bakmak her zaman mümkün olmuyor.
Çünkü birikmiş sanrılar var.
Bu konuda objektif olmak gerçekten zor.
---
Sayın noa yorum için teşekkürler.
BU SİTEDE KULLANICILARIN BAŞKA KULLANICILARI ENGELLEME MEKANİZMASI VAR.
KULLANICILAR BAZI KİŞİLERİN DÜŞÜNCELERİNİ VEYA BAZI DÜŞÜNCELERİ KENDİ ESERLERİNİN ALTINDA GÖRMEK İSTEMEYEBİLİRLER.
OLABİLİR.
ANCAK, BİRİNİ HEM ENGELLEYİP HEM DE ENGELLEDİĞİNİZ KİŞİNİN YORUMLARINI ALIP EDİTLEYEREK VE CIMBIZLAYARAK İŞİNİNE GELENLERİ KENDİ İLETİNİZ ALTINDA SIRALAMAK SURETİ İLE MEKANİZMANIN BU ŞEKİLDE KULLANILMASI YAZIN SANATI VE İLETİŞİMİNİN AHLAKINA DA, ERKANINA DA HEM SIĞMAZ HEM DE YAKIŞMAZ.
BUNUN BU ŞEKİLDE UYGULANMASI, BUNA SEYİRCİ KALINMASI...
...
YAZIN ADABININ BU DERECE SUİSTİMAL EDİLMEBİLECEĞİ AKLIMA GELMEZDİ.
BİR ORTAMI YANSITAN ÜYELERİDİR, BİR ÜYEYİ YANSITAN ORTAMDIR.
DÜŞÜNCE VE FİKİRLERİN EMEK HALİNE DÖNÜŞTÜĞÜ BU ORTAMLARDA İNSANLARIN YAZILARINI HEM ALIP KIRPACAK DEĞİŞTİRECEKSİN HEM DE GÜNÜN YAZISINI YAZMIŞ OLARAK ÖDÜLLENDİRİLECEKSİN.
BANA GELMEZ BÖYLE İŞLER.
HOŞÇAKALIN.
noa tarafından 5/1/2008 1:52:12 AM zamanında düzenlenmiştir.
Önce iman sonra amel...
İnsan inanmadığı konuda hiç bir eylemde bulunmaz.
Din = İlahi nizam. O da iki şekilde görünüyor.
1. Fiziksel olarak, hani ad takmış insanlar "tabiat kanunları" diye. Tabiat kanun koyamayacağından bu kanunlar ilahi diyorum ben.
2. Yazılı olarak, bu da vahiy yoluyla gelmiş.
----
Yani şunu söylüyorum, kim tespit ederse etsin; isterse mutlak gerçek olarak sunulsun, mutlaka sunan vardır. Ve de ben zaten şunu söylüyorum. Son durak akıl...
Nereden gelirse gelsin bilgi, tespit; aklımda süzülür.
-----
Belki de iman kendi aklımızla yaptığımız değerlendirme neticesinde vardığımız kanaate olan inancımızdır.
İnanç konusu çok geniş gerçekten.
İnanırsanız başarırsınız. Yani bir ressam inançla resmine yoğunlaşır güzel bir eser çıkarır. Başaracağına iman eden başarılı olur.
İman denince sadece nakledilene inanmak anlaşılmamalı.
İman, inanç çok büyük bir altyapı gerektirir.
Kainatı kitap gibi akıl ile okumalı...
----
Öyle ise din çerçeve olarak Allahın kabullerini içerir diyebiliriz.
İman ve inanç sadece din konusu ile sınırlı değildir diyorum.
Mesela güven duyduğunuz birine de inanırsınız, hatta felsefi bir akım da olabilir inandığınız. Ateizme de ... İnancı oluşturan nedir orayı sorguluyoruz. Yoksa herkesin farklı kanaatlerini sorgulamıyoruz.
İnanç bir kanaattir, sonuçtur diyorum.
Akıl ve nakil ile öncekilerin(Filozof olur şair, ozan, peygamber...) bilgi birikimlerini kullanarak akıl ile oluşturulan şahsi bir kanaat...
Şahsi kanaat başkalarına dikte edilemeyeceği için diyorum inançta zorlama olmamalı.
----
İman konusu tarih boyunca filozoflar ve din alimleri tarafından çokça ele alınmış, fakat bu konuda çoğu zaman yaklaşım farklılıklarından dolayı değişik anlayışlar artaya çıkmıştır. Sizin inanma noktasında genelleme ile ele aldığınız iman tesbitleri dağru gibi görünebilir. AncakBelli bir dini inanç çerçevesinde imanı tanımlamaya kalkarsak bunu, o dinin kaidelerini gözardı etmemek gerekir.Mesela İslam dininde iman konusu din alimleri tarafından İslam tarihi boyunca çok ele alınmışve değişik anlayışlar ortaya konmuştur. Bunlardan önemli iki akım, Akılın her şeyi izaha yeterli olduğu anlayışını savunan ''Akılcılar'', akla değer vermeyen ve herşeyin cevabının nakilde olduğunu savunan, akla değer vermeyen ''Nakilciler''dir Bunların dışında ise aklın, naklin ve dinin diğer kaynaklarının birlikte harmanlanarak dengeli ve insan fıtratına daha uygun bir şman anlayışı ortaya koyan Maturudi anlayışı anlayışı vardır ki Türk topluluklarının hemen tamamına yakını bu anlayış üzeredir.
Herhangi bir dinde, iman konusunda sadece aklı esas almak ne kadar yerinde biryöntem olabilir. İnsan aklının dar sınırları düşünüldüğünde cevap olumsuz olacaktır. Üç paralık dünya hayatında nasıl hatalara düştüğü dikkate alınırsa bunu söylemek zor olmasa gerektir. Sadece nakli dikkate alıp, aklı inkar etmek te Uzantılarını hala sağda solda gördüğümüz Harici zihniyetini ortaya çıkarır. Sizin yazınızda belirttiğiniz din ve vijdan özgürlüğü yani inanma özgürlüğü konusundaki düşüncenize katılmamak mümkün değil. Keşke kimsenin inançlarına karışılmasa...Özgürlük sadece inanmayanlar(ateistler) için düşünülmese... İnananların inaçlarına dair kurallar inancı olmayan veya bunu önemsemeyenler tarafından belirlenmese de özgürlükler tam olabilse...
Size katılamayacağımbir husus var. Daha doğrusu anlayamadığım bir yer:
***İmanı olan ancak herhangi bir din ile amel etmek istemeyeni de “dinsiz” olarak tarif edebiliriz...
demişsinizki, iman dinden gelir, yani bir kişinin "şimanlı " olarak nitelendirilmesi için zaten bir dini oluşuma dahilolması gerekir.. Amel etmeme olayı kişiyi "dinsiz" yapmaz, dinlidir imanı gereği, ama yapmadığı amellerden dolayı "günahkar" olur ancak.
Ben günahkarlık ile dinsizliğin aynı olmadığına inanıyorum.
Bunun dışında gerçekten İnanç konusunda çok radikal ifadelerle dolu bir yazı olmuş. Her halikarda bilinen ya da bilinmeyen şeyleri birer birer açıklamış şair.
bilgilendirici değeri yüksek bi çalışma bu.
Öncelikle bunun için çok teşekkür eidyorum Sayın Bektaş
saygılarımla