- 1274 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
"EVDEKİ FİL"
Bir akşam kocam elinde dev gibi, siyah, deriden yapılmış bir fil biblosu ile geldi eve. Beklediği kadar sevinmedim. Sevinemedim çünkü evde lüzumsuz eşyaya tahammülüm yoktu artık! Nereye koyacağımı bilememiş saklamıştım bir köşeye.
Bu avcı/toplayıcı içgüdüleri yüzünden erkekleri suçlamak doğru değil belki. Biriktirmek bizim kültürümüzde var. Oysa eskiden… Mesela atalarımız Orta Asya’dan gelip Anadolu’ya yerleşmeden önce…Yani yerleşmek derken, ev filan kurup eşyalı, möbleli hayata geçmeden önce böyle sorunlar mı vardı? Göçebe yaşamda bir meraya yerleşir, koyunu, keçiyi otlatabileceğin kadar kalır sonra toplarsın çadırı. Yanında taşıyabileceğin kadardır eşyan. Ne eksik, ne fazla...
Oysa bir ev kuruyorsan önce ihtiyacın olanlarla ama sonra mutlaka asla kullanmayacağın bir sürü ıvır zıvırla dolar evin. Göçebeyken sana hiç lazım olmamış mobilyalar alınıp başköşelere konur ve içleri doldurulur. Bu eşyalar gelirken, genellikle isimlerini de dışarıdan getirirler. Bu isimlerden bahsederken bizi duyan Fransızca konuşuyoruz zannedebilir. Nedense biri çıkıp “Yahu millete eziyet etmeyin, şunlara Türkçe birer karşılık bulalım” dememiştir.
Örneğin bizim “antre”de şu “konsol”-“etajer”-“komodin” benzeri şeyden var. En eşyasız yer olan “antre”mize koymayı uygun bulduk. Aman ne isabet buyurmuşuz efendim. Meğer ne kadar gerekli bir şeymiş o! Kapıdan girince elindekileri bırakacağın ve hep göz önünde olduğundan, giderken unutma riskini ortadan kaldıran harika bir alan. Vazgeçilmez bir emanetçi.
Ne var ki, ismi problem. Çocuklar anlamıyor.
-Gözlüğümü getirir misin?
-Nerede?
-Konsolun üzerinde.
-Ne?
-Etajer var ya canım, antrede
-Ney , nerde, nerde?
-Offf! Hani şu çekmeceli, altı da dolap…
Tarif edene kadar, kalkıp kendin alırsın. Neyse ki hiç hazzetmediğim fil biblosu işe yaradı.Yerleştirdim üzerine malum eşyanın. O dev cüssesiyle bir “ Nişantaşı” gibi. Şimdi hiç uğraşmıyorum.
-Telefonum nerede hayatım?
-Filin yanında.
-Anne, anahtarlığımı gördün mü?
-Filin oraya bak!
Ben işin kolayını buldum. Dilimiz arınana dek her eve bir fil lazım.
Şule TEK
YORUMLAR
Dildeki yabancı kelime çılgınlığı... Ne desem bilemiyorum doğrusu. Onca titizlenmeme rağmen, zaman zaman kendimde de görüp, insanları içimden de olsa eleştiremiyorum. Mehmet Akif Ersoy'un duygu hususunda söylediği mısra buraya da uyuyor, kanaatimce: "Öyle saldırmış ki mel'un, kurtulan tek fert yok!"
Yine de çözüm çok pratik olmuş, zevkle okudum.
Selâm ile.
Ne çok şey geçti aklımdan; Okurken yazınızı.
Bir zamanlar komşu ziyaretleri ile şereflenen evlerimiz.Kabirlere benzeyen devasa eşyaların istila ettiği Bir müzeye dönüşürken bizden de çok şeyi alıp götürdü aslında.
Artık ;Konuşmuyor, söylüyoruz . Yaşamıyor, yaşlanıyoruz.
İnsanı "ben" eyledik. Komşuyu sen.
Evladı çocuk.Anneyi kadın eyledik.
Eşyaları çoğalttıkça insanı yok ettik.
İnsan kalmayınca Lisana gerek kalmadı zaten.
Annem geldi aklıma. Ardından eşim.
Annem Yeni bir komşu tanıdım bu gün kasabanın çıkışında oturuyor akşam oturmasına gidelim Çok hanım biri ben pek sevdim.
Ayyy Adnanaaann! pendikte yeni bir mağaza açılmış. Çok güzel zigon sehpalar vaaar ne olur 1 tane alalım.
Annem hastalanınca komşuları yetişirdi. Hanım hastalanınca zigon bön bön bakıyor. Neyse be Kardeş.İçim mi acıdı ne ? Sevgiyle kalın.
Dildeki erozyondan evdeki kalabalığa kadar, her şeye ufak ufak dokunarak; "Çözüm üreten" için gereksiz hiç bir şey yoktur. Demeyi becerebilmiş bir yazı. Anlaşmanın ortak müştereği olan Dil ; bazen varlığını bir file borçlu olabiliyor demek ki.