- 590 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hakikat
Hakikat
Hakikat nedir?
Hakikat, zaman ve mekan boyutunun işlemediği alanda saklıdır!
An, zaman birimi değildir aslen! An, zaman ve mekandan münezzehtir! An, zamanı ve mekanı doğurandır.
Dünya’nın yalanı ahret, Dünya’dan bakarsan; ahretten bakınca da ahretin yalanı Dünya! Cem edince de hakikati hepsi! Biri diğerinin tarlası!
En büyük hakikat insan için “Ben” dir!
Ben olmadan O dahi bilinmez!
Bilinmeyen algılanmayan da yok hükmündedir.
Benliğine sahip çık!
Nefsin, izzeti vardır!
“Ben” pozitif ve negatif yanıyla vardır!
Bir yanı, mesela negatif yanı olmazsa hakikati gerçekleşmez, açığa çıkmaz; diğer yanı dahi görünmez!
Yüreğindeki hakikati, yaşa; sevdayı yaşa!
Orada günah-sevap diye bir ayrım yok; sadece güzellik var!
Sadece çıplak hakikat var orada!
Sen giydirirsin onları!
Hakikat, sevginin ta kendisidir!
Sadece sevgidir, muhabbettir! Rahimdir.
Hakikat, şahit olacak!
Hakikat, sadakattır!
Elif, Lam, Mim; son hakikat Mim…
Meryem (Maria) hakikati. Meryem, manada İsa’yı doğuruyor! İsa’nın hakikati kuranda geçer; Nisa; 159 “Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır.” kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#4:159
Seni seviyorum! Beni seviyorsun! Hakikat budur!
“Bana seni gerek, seni!” İşte hakikat budur!
Rüyet-i cemâlullah!
"Hem ondandır ki, hadiste geldiği gibi, "Cennette bir dakika rüyet-i cemâl-i İlâhî, bütün Cennet lezâizine fâiktir."(3) Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.
Cennet’te Rüyet, Allah’ı görmek olduğundan bir anlık Rüyet, bütün Cennet’i kapsıyor.
Yıldırım iner mi, çıkar mı?
Nere yukarı nere aşağı? Yukardan bakınca aşağı da yukarı!
Aşağıdan bakarsan yukarı, yukarı olur!
Nereden baktığına bağlı; yıldırım düşmez, çıkar!
Hangisi gerçek?
Hakikat ve gerçek aynı mıdır?
Rüyalar gerçek olsa! Her rüya gerçektir aslında. Kendi boyutunda gerçektir!
Her şey kendi boyutunda gerçekten vardır başka boyutta yansıma olarak vardır!
Tüm boyutlarda olmak nasıldır?
Tüm zaman ve mekan boyutlarında görünmek!
Bir şeyin yani hakikatin tanımlanmasında işle yarayan, karşıt olarak kullanılan her ne ise o, o şeyin gerçeğidir! Gerçek de yalan da birbirine göreceli.
Gündüz geceyle bilinir gece de gündüz ile… O halde gece hükmünü sürdürdüğünde gündüz yalan, gündüz hüküm sürdürdüğünde gece yalan olur!
Dikkat!
Dünya, gerçek ise ahret de gerçektir! Dünya yalan ise ahret de yalandır! Çünkü Dünya, ahretin mezrası (tarlası)dır. Tarla yalan ise mahsul de yalan olur! Tarla gerçek ise mahsul de gerçek olacaktır! O halde ikisinin gerçekliği hakikate dairdir! Bir hakikat var aslen ve o görünüyor ikili gerçeklikte ya da ikili görünümde bir hakikat görünüyor. İki gerçek de izafi oluyor. Tek hakikat iki gerçeklikle görülüyor!
Ben ve O (Tanrı) hangisi gerçek?
Cevap; ya ikimiz de gerçeğiz, ya da ikimiz de yalanız! Ne fark eder sonuçta bir hakikati açığa çıkarırız o do (O) hakikatidir! O’na ne dersen de o tektir!
Ben gerçek isem algıladıklarım da gerçektir! Ben yalan isem algıladıklarım da yalandır! Oysa Tanrı mutlak gerçek kabul edilir! Tanrı “Ben” ile bilinir! Her şey zıddıyla bilindiği için insan Tanrı’yı “Ben” ile bilir! Bu durumda “Ben” Tanrı mı? “Enel Hak” boşa denmemiş… Durumu kurtarmak için şöyle bir çıkarım yapayım; “Ben” yalan, sanal olsun, O (Tanrı) gerçek olsun! Yani yalan olan “Ben”, gerçeğe ayna olsun! Gerçek de yalanla bilinsin. Ya da şöyle bir yol düşünülebilir; inançla aşılır bu sorun! “Ben yok O var!” denir ve buna güçlü olarak inanılır! Bana sorar gibisiniz! Benim için ha ben ha O, fark etmez! Birimiz var ise diğerimiz onun yansısı o halde O var, ben yansımayım… Yoksa Ben varım da O mu yansıma? Burayı kendiniz çözün. Herkesin “Gerçek” ve “Yalan”ı kendinin olsun! Nasılsa gerçekten yalan, yalandan gerçeğe çıkılabiliyor! Dünya ahrete çıkıyor. Yalan Dünya, gerçek ahreti ya da gerçek Dünya, “Yalan” ahreti gösterir! Yani hangisi gerçek, hangisi yalan sonuçta önemi kalmıyor! Biri diğerine ayna çünkü. İkisi de tek hakikate dair, bakıyor çünkü! Hangisinin gerçek olduğunu insanın kendi vicdanından başka belirleyecek bir şey ben bulamadım! Benim algılamama da bakmayın, sonuçta herkesin kendi algısı önemli… Yani iki durum var ; gerçek yalan ile bir hakikat gözlenir o dahi Allah hakikatidir, “Ben”de görünür işte. Allah hakikatini kendinde görüyor isen “Ben” o fark etmeyecek. Hangisi gerçek, o dahi önemsiz olacaktır! Çünkü ikili bakıştan tek hakikat çıktı.
İnsan için insandan daha önemli bir değer olamaz. Yani insanın değer verdiği her ne ise insanı, kendini geçemez! Sebebi insan kendi algılar tüm bildiklerini! Algılanmayan yok hükmündedir!
Algılanamayan gerçek, yok hükmünde! Kişi kendi algılamadığına sadece inanır, bu dahi bilinç değildir. Sadece bilince kapı açar inanç! İnanç, bilince döndüğünde kişinin zannı olur ki o zaman kişi bunu sahiplenir yoksa algılamadığı bir şey hakkında iyi-kötü göreceliliğinde bir yorum yapamaz. Yaparsa bu bilinçsiz bir inanç durumudur! Bilinç dahi kişinin zannıdır. O halde tüm gerçeklikler bir hakikate dair olmalıdır!
Zan nedir? Bilmek nedir?
Zan ve inanç paraleldir. İnanç, bir çeşit zandır! Bu nedenle tahkiki (hakiki) iman, taklidi iman diye ikiye ayırmak zorunda kalmış bazı mütefekkirler! Taklidi olan zan, tahkiki olan yani hakiki olan ise bilinçtir! Yani zanda kalma, bilince çevir!
Zan, inancın bilince dönmesinde kılavuz demiştim!
Sıkı durun; bilinç inançla sabote edilir! Nasıl mı? Zanda yani inançta kalan çokları zanlarını kendi galip çoğunluklarına dayanarak pervasızca dayatırlar! Sorgulamayı gerekli görmediği gibi sorgulayanları da baskılar ve dışlarlar! Alın size “Zan imparatorluğu!”
“Kardeşim sen düşünceden ibaretsin, Geriye kalan et ve kemiksin, Gül düşünür gülistan olursun, Diken düşünür dikenlik olursun” Mevlana
Bu boyutta yaşananlar zaman izafiyetinde bir önceki boyutun yansımasıdır! Bu boyuttaki hayaller ise bir sonrakine veri hazırlar! Önce ve sonra konusu zaman ve mekan bağı ve izafiyeti açısından var. Zaman ve mekanın bağlayıcılığını aşmak ise çok kapsamlı… Yaşananlar önceki hayallerdi, yaşanacaklar ise şimdiki hayaller! “Ne ekersen onu biçersin” Hayal ekiyoruz aslında. Önceki mahsulatı yaşarken bir sonraki mahsulatı da ekiyoruz. Bu anlamda “Ahir” dediğimiz, zaman göreceliliğindeki “Sonra” yani bir sonraki aşama! Ahirde olacaklar, şimdiki hayallerin mahsulü olacak! Kaderin işleyişi açısından tercih edilenler yaşanıyor. Tercihinden memnun olmak mutluluk hali, tercihinden yakınmak ise mutsuzluk hali! Tercihi ise insanın kendi iradesiyle oluşuyor ki karşılığı “Cennet, Cehennem” olarak sembolize edilir. İnsanın kendiyle yüzleşmesi, “Hesap”; güzel tercihler, Cenneti; kötü tercihler Cehennem’i netice verir. Ahirdeki hal de tercihe bakıyor. Böylece insan sonsuz bir terakki ve gelişim sürecinde ilerliyor! Tercih ettiği, kurduğu hayalleri yaşarken güncelleme yapma şansı doğuyor. Hoşnut olmadıklarını eleyip güzel şeyleri, hoşnut olacağı şeyleri zaman göreceliliğindeki bir sonraki aşamaya ekiyor! Yani hayaller gerçekleşiyor…Hayallerin ne kadar önemli olduğunu anlamak da “Bilinç” hali! Bilinç halindeki hayaller ise insanın sonraki aşamadaki durumunu belirliyor.
Son tahlilde; yaşananlar başka boyutta tercih edilmiş, hayal edilmiş olanlardır, yaşanacaklar ise bu boyutta tercih edilen hayallerdir! O halde tercihlerimizi, hayallerimizi bizi hoşnut edecek şekilde yapabiliriz! Yakınmadan, ümitsizlik ve çaresizliğe düşmeden; bizi memnun edecek hayalleri kurmaktan çekinmeyelim. Bu güzel hayallerin yansımasını “An” da göreceğimizi bilelim. Süreci de unutmayalım, tercih ne şekilde ise sonuç öyle olacak! Dua da bir nevi hayaldir, istektir. Samimiyet dua için de hayal için de çok önemlidir. Kalbi mühürlemeden samimi hayallerle doldurmak gerek. Güzellikler daim olsun.
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.