- 2419 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yavru Leylek
Amik gölü İlkbaharı yaşıyordu. Her İlkbahar olduğu gibi göldeki kuşlar, yavrularını büyütme telaşına düşmüşlerdi.
Bu mevsimde göl çok hareketli olurdu. Amik Gölündeki, küçük ada köyünde de durum farklı değildi.
Bu köy yüksek bir höyük üzerine kurulmuştu. Köy, allı morlu, sarılı, çiçeklerle bezenmişti.
Bu köyün çocukları doğayla iç içe yaşamaktan oldukça mutluydular. Mehmet de bu köyün mutlu çocuklarından biriydi. Birde mevsim İlkbahar olunca Mehmet’in keyfine diyecek olmazdı.
Fakat o sabah Mehmet çok sıkılmıştı. Bu gün nedense canı hiç bir şey yapmak istemiyordu.
En iyisi Ali’nin yanına gitmek diye düşündü. Belki Ali’yle biraz dolaşıp oynayacak bir oyun bulabilirlerdi. Hem böyle bir günde oynamaktan daha güzel bir şey varsa o da gezmekti.
Ali’de göl kıyısında gezmeyi ve kuşları seyretmeyi çok severdi. Mehmet annesinden izin alarak, arkadaşı Ali’nin yanına gitti. Ali’de annesinin verdiği görevi henüz bitirmişti.
Mehmet’i görünce çok sevindi. Ali de annesinden izin aldı. Yüksek tepedeki evlerin arasından koşarak göl kıyısına indiler ve güle oynaya gezinmeye başladılar.
Bir süre yavrularını sırtında gezdiren anne kuşları seyrettiler. Sazlıklar arasında hala kuluçkada yatan kuşları görünce sessizce geçip gidiyorlardı. Çünkü kuluçkada yatan kuşları rahatsız etmek istemiyorlardı.
Göl kıyısında yaşlı bir ağaç vardı. Bu ağaca her bahar bir leylek yuva yapardı. Mehmet ve arkadaşı da, gezinerek bu ağacın altına geldiler. Ağacın altına düşmüş tüysüz bir leylek yavrusu buldular. Mehmet bu yavrunun yuvadan düştüğünü sandı. Neyse ki ağacın altında kuru ot yığını vardı. Yavru bunun üzerine düştüğü için zarar görmemişti.
Minik yavru kendini hala yuvada sanıyordu. Ağzını kocaman açarak annesinden yemek bekliyordu. Mehmet ve arkadaşı yavru kuşa çok üzülmüştü. Yavruyu yuvasına nasıl koyarız diye düşünmeye başladılar.
Mehmet henüz sekiz yaşındaydı, ama ağaca iyi tırmanırdı. Yalnız elinde kuş varken nasıl tırmanacağını düşünüyordu. Sonunda yavruyu gömleğinin içine koyarak ağaca tırmandı. Yavruyu yuvasına koydu. Fakat diğer iki yavrunun daha büyük olmasına biraz şaşırdı.
Mehmet ağaçtan inince sevinçten arkadaşıyla kucaklaştı. İkisi de bu işi başardıkları için çok mutluydu. Anne Leylek yuvasına geldi. Mehmet “ şimdi annesi onu besler, artık gidebiliriz” dedi.
Birkaç adım yürüdüler. Mehmet arkasını dönüp yuvaya baktı ve şaşkınlıkla, arkadaşının kolunu çekiştirerek “bak” dedi.
Anne Leyleğin gagasında, tüysüz yavru vardı ve bir an bile tereddüt etmeden yavruyu yuvadan attı.
Yavru bu kez de şanslıydı, yine kuru ot yığını üzerine düşünce hiç zarar görmemişti.
Mehmet ve arkadaşı gördüklerine inanamadılar. “bu nasıl olur! Annesi bu yavruyu neden istemiyor” diye sorup durdular. Yavruyu alıp Mehmet’lere götürdüler. Olanları Mehmet’in anne ve babasına anlattılar.
Babası “bakın çocuklar Leylekler Sonbaharda uzun ve yorucu bir yolculuğa çıkacaklar. Bu yavru diğer yavrulardan sonra çıkmış. Sonbahara kadar yeterince büyüyemez. Annesi onu bu yüzden istememiştir deyince, Mehmet çok üzüldü.
Babası Mehmet in üzülmesine dayanamadı “istersen sen ona bakabilirsin” dedi. Mehmet ve Ali çok mutlu olmuşlardı, yavru leyleği büyütmek için ellerinden geleni yapacaklardı.
Hemen küçük tahta bir kasa buldular. İçine kuru otlar koydular. Yavruyu içine koyarken Mehmet“bak tüysüz burası yeni yuvan” diyordu.
O sırada Ali çamurdan solucanlar çıkarıp getirdi. Solucanları birer birer yavrunun ağzına koydular. Yavru leylek verdiklerini bir lokmada yutuyordu. Bu şekilde yavruyu günlerce beslediler.
Birkaç hafta sonra yavru iyice tüylendi. Fakat Mehmet ona hala tüysüz diyordu. Böylece yavru leyleğin adı Tüysüz olmuştu.
Tüysüz artık bahçede gezecek kadar büyümüştü. Mehmet onu ördeklerin kümesine koydu. Eğer kümese alışırsa kışı daha rahat geçirecekti. Tüysüz’de kümes ortamına ve ördek ailesine, kısa sürede alıştı.
Bir süre sonra yavru leylek ördeklerle göle gitmeye başladı. Onlarla gölde yüzüyor akşam olunca yine ördeklerle birlikte kümese dönüyordu.
Günler geçti, sıcak yaz günleri, yerini sonbahara bıraktı.
Bu arada anne leylek yavrularını iyice büyütmüştü.
Yavrularda anneleri kadar iyi uçuyorlardı. Hareketli ve sıcak yaz günleri çabuk geçti. Sonbaharın gelmesiyle Göçmen kuşların uzun yolculuğu başladı.
Tüysüz’se, o günlerde kısa uçuşlar yapıyordu. Fakat kendini kümes hayvanı sandığı için pek de çaba göstermiyordu. Mehmet ördeklere buğday serperken Tüysüze eliyle balık yediriyordu. Tüysüz ördekler den kafasını suya daldırarak yiyecek aramayı da öğrenmişti.
Yani Mehmet’in kümes leyleği hayatından pek memnundu. Kışı da kümeste rahat bir şekilde geçirdi. Kışın bitmesiyle Amik Gölü yeniden baharın renklerine boyandı. Göçmen kuşlarda yine tam vaktinde göle geldiler.
Tüysüz de iyice büyümüş rahatça uçabildiğinin farkına varmıştı. Gölde oradan oraya uçarken kendine bir eş buldu. Akşam olunca uçarak kümesine döndü. Ama eşi kümese girmek istemiyordu. Israrla kümesin üzerinde uçuyor Tüysüzü çağırıyordu.
Mehmet bunu fark edince çok kızdı. Bağırıp çağırarak elleriyle hareketler yaparak yabancı leyleği korkutup kaçırmak istedi. Ama leylekte çok inatçıydı. Israrla kümesin üzerinde uçuyordu.
Sonunda Tüysüz de arkadaşının davetine uyarak uçup gitti. Mehmet koşarak onları takip etti. O da ne! Tüysüz geçen bahar atıldığı, yuvaya gitmesin mi?
Mehmet ne dediyse Tüysüz geri dönmedi. Ama neyse ki burası evlerine yakındı, ne zaman isterse gelip onu görebilirdi. Beklide Tüysüz pişman olup geri dönecekti. Mehmet bu düşüncelerle eve döndü.
Olanları anne ve babasına anlattı. Tüysüze çok kızmıştı, annesi onu teselli etmeye çalıştı. Tüysüzün bu şekilde daha mutlu olacağını söyledi. Ama hiçbir söz Mehmet’i teselli etmeye yetmiyordu.
Mehmet, her gün Tüysüzün yuvasının etrafında geziyordu. Tüysüzün pişman olup geri döneceğini umuyordu. Günler sonra yine oradaydı. O gün gördüğü şey Mehmet’i hayrete düşürdü.
Yine yuvadan yavru atılmıştı. Mehmet, “hayır olamaz tüysüz sendemi! Bunu nasıl yaparsın? dedi. Hemen koşup yavruyu eline aldı. Bir yavruya daha bakmak mı? Hayır! Bunu hiç istemiyordu.
Üstelik bu yavru tüysüz de değildi. Topaç gibi çok şirin bir yavruydu. Mehmet “Tüysüz sana inanamıyorum bu yavruyu nasıl atarsın diye şaşkınlık içinde söyleniyordu.
O sırada Tüysüz ve eşi göle yiyecek aramaya gitmişlerdi. Mehmet ne yapayım diye düşünürken Tüysüz ve eşi geldi. Bir süre, “tak tak tak” diye öttüler. Tüysüz Mehmet in elindeki yavrusunu gördü. Hızla uçup yavruyu gagasıyla yakaladı ve yuvasına götürdü.
Mehmet derin bir nefes aldı, bu defa yavru gerçekten yuvadan düşmüştü. “Aferin sana tüysüz seninle gurur duyuyorum” dedi.
O akşam Mehmet in mutluluğu fark ediliyordu. Babası “ne oldu? Mehmet seni pek keyifli gördüm” dedi.
Mehmet “baba bugün Tüysüzün yavrusunu yuvadan attığını sanıp üzüldüm. Oysa yavru yuvadan düşmüş. Tüysüz onu alıp yuvasına koydu. Bende Tüysüzü böyle sorumluluk sahibi yetiştirdiğim için mutluyum” deyince, annesi ve babası kahkahayla güldüler.
Mehmet bu gülmeye bir anlam veremedi. Ama baba doğru değil mi? tüysüzü ben büyütmedim mi?
Babası: "tabi sen büyüttün, bizde senin sorumluluk sahibi olmandan mutluyuz, o yüzden gülüyoruz” dedi.
Mehmet o akşam yatağına geçince hep Tüysüzü düşündü. Tüysüz’ün bu sonbahar göç edebilecek olması onu çok mutlu etti, Bu gün yaşadıklarını Ali’ye anlatmak için sabırsızlanıyordu. Mehmet bu düşüncelerle uykuya daldı. Amik gölü kıyısında bir gün daha sona erdi.
YORUMLAR
Yazınızı çok beğendim. Hayvanlar alemi ile ilgili yazıları ben de çok yazarım. Tesadüfe bakın ki benim de ''yavru leylek'' isimli bir hikayem Edebiyat Defterinde, Bilmem ilgilenirmisiniz?? Hayvanlarla ilgili yazılarınızı takip dedeceğim. Başarılar..