- 1430 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SIRRI EFE
SIRRI EFE
Efelerin Efe’si dönemin tahsildarlarından Hasan Basri Bey’in oğlu Sırrı Efe Yazları Seki’de kışları da Seydiler’de otururlarmış. Sırrı Efe’nin hikâyesine gelince yoktan oluşmuştur. Sırrı’yı bedeninden kellesini kestirinceye kadar yiğit yaşamış bir öyküdür. Dönemin Abalı soyundan olan Eğitmen Nuri Efendi komşusudur, Nuri Bey’in, karısı Saliha Hanım, ağa karısı olmanın havasıyla yaşayan bir tipmiş, Çevresindeki insanlara sataşır bağırıp çağırırmış. İnsanlar ise arkasından deli Saliha diye allandırıp şahlandırarak önünde ise boyun bükerlermiş.
Günlerden bir gün kendisi birinci sınıf marangoz olan Sırrı, bahçe sulama sırası kendilerinde olan hakkını kullanmaktadır. İşte ne olmuşsa o an olmuş, Saliha Hanım Sırrı’nın suyunu keser Sırrı gider arıktan suyu kendisine çevirir Saliha kapatır(tutmuştur Saliha kadının deliliği) sonra tartışma başlar tartışma esnasında deli Saliha Sırrı’ya göbele piç der, Sırrı hiddetle evine gider gelir, (Annesi öldüğü için babası ikinci evlidir) babası ile tartışmaya başlar babası oğlum bu iftiradır sen bilmez misin Saliha kadını? Ve benzeri sözleri söyleyerek Sırrı’yı ikna eder. Eder ama Sırrı göbele sözünü hazmedememiştir. Gece olduğunda Sırrı Nuri Efendi’nin kapısına dayanmıştır lakin Nuri Efendi Sırrı’nın yiğitliğini bildiğinden dışarı çıkamaz. Nuri Efendi’nin o anda evinde misafirleri olması bir yerde işine yaramıştır. Nuri Efendi misafirlerin arasında kadın elbisesi giyerek deli Saliha’yı da alarak evini terk eder. Hırsını alamayan Sırrı Nuri Efendi’nin damından iki deveyi keser böylece Sırrı Efe dağların kendisine açtığı kucağa doğru yol almış olur.
Zaptiye Sırrı kovalaması başlamıştır Sırrı yiğitliğinin yanında marangozluktaki maharetiyle Elmalı’dan Fethiye’ye kadar tanınmaktadır. Bir gün Dont’ta (Esenköy) kahvede otururken iki Jandarma geldiğini haber alır, kahveciye ben ev bölümü olan perde arkasındayım ne olursa olsun ne baskı yaparlarsa yapsınlar benim buraya gelmediğimi söyle. Perde arkasına geçmek isterlerse de garım uşağım vardır geçmeyin de gerisini bana bırak tembihini yapıp perdenin arkasına geçer. İçeriye giren Jandarmalar kahveciye Sırrı Efe için baskı yapmaya başlarlar seni asarız, seni döveriz gibi tehditlerle kahveciyi sıkıştırmaya başlarlar. Kahveci direnmekte Jandarmaların kendisine yönelttiği suçlamaları reddetmektedir. Jandarmalardan biri kahvecinin tutumu karşısında hadi gidelim arkadaş görmüyor musun adam reddediyor işte der lakin öteki Jandarma perdenin arkasına da bakacağım der. Bu adam saklıyor diye ısrar edince kahveci oraya girmeyin garım uşağım vardır der ve jandarmanın önüne atlar oysa Jandarma kafasına koymuştur bir kere perdeye doğru yürüdüğünde perde aralanır Sırrı Efe bire namussuz adam adamın garısı gızı da olsa sözlerini söyleyerek altı patları ateşler. Jandarma yere yıkılırken diğer jandarmaya silahını doğrultup davranma yakarım var koş karakola kumandana deki jandarma namussuz olmaz diyerek ikinci jandarmanın canını bağışlar. Jandarma soluksuz karakolun yolunu tutar, Sırı Efe de kelleyi koltuğa almıştır artık hakkında vur emri çıkmasına rağmen Atatürk’ün kendisini sağ olarak istediği halkın beyanlarından anlaşılmaktadır.
1932 de gerçekleşen bu olayın ardından Sırrı Efe dağdaki yalınız yaşamına son vermek için Zeynep Hanımla tanışırlar. 1933 yılında da Adanalı tahtacı Hüseyin ile Konyalı gebeş hafızı çetesine katar bu dörtlü Fethiye, Dirmil, Elmalı, Girdev dörtgeninin yoksulunun sefa ve cefası olmuştur. Sırrı Efe Zeynep Hanım’dan 1935 yılında Selma isminde bir kız evladı olur. Devlet kovalamakta Sırrı Efe kaçmaktadır. Bu dönemde Karabel baskınında Zeynep Hanım yakalanır, Gebeş Hafız yaralanır Gebeş Hafızın ölü bulunduğu sanılmasına rağmen 1974 yılında Fethiye’ye gelip Sırrı Efe ile gömdükleri gömüleri alma teşebbüsünde bulunması ölmediğini ispatlamıştır. Yaralı vaziyette o dönemde at ve eşekle yün toplayıcılığı yapan Dirmilli bir vatandaşla karşılaşan Gebeş Hafız vatandaşı öldürüp onun kendi kişiliğine bürüdüğünden öldü sanılmıştır.
Daha sonra Sırrı Efe yakalanır ve Elmalı Adliyesinin bodrumuna kapatılırsa da belirleyemediğimiz bir şekilde kaçar. O dönemde kolluk kuvvetleri Sırrı Efe’yi destekleyenlere aşırı baskı yapmakta dahası onları Sırrı’yı yakalamaları için gece pusularına yatırmaktaydılar. Bu konuda Köroğlu dedenin torunları, semerci dedenin oğulları halen yaşamakta olan Piroğlu Salih şunları anlatmaktadır. Pusuda Sırrı’yı beklerken tavşan sessizliği güvercin suratıyla pusudakilere yanaşır ne ağalar ne beklersiniz? Diye sorarmış seni cevabını aldığında da gülerek vurun öyle ise ne durursunuz dermiş. Halk ta istediğimizden değil Jandarma baskısındandır bu hareketimiz Sırrı Efe’m cevabını verirmiş.
Yaşamı boyunca ağalardan aldığını dostu olan halk ile paylaşmıştır. Mecbur kalmadıkça öldürmeye karşı çıkmış yanındaki tahtacı Hüseyin’in yanık türkülerini dinlemekten haz duyarmış ırza namusa değer vermiş bu değerli kişiliği ile halk sevgisi kazanmış yanlış dost seçmek o dosta güç vermek hatası Suyabatmazların kara Hüseyin ile bunun en güzel örneği olmuştur.
Suyabatmazın Sırrı olayı şöyle olmuştur. Sırrı Efe Suyabatmazlardan kara Hüseyin’in evine gelince Suyabatmaz buyur eder yerler içerler yatma vakti Sırrı’ya sen aranıyorsun seni komşu evde saklayayım der. Sırrı da ikna olur komşu eve gider istirahata çekilir. Sırrı’nın yanındaki ganimetler Suyabatmazın evinde kalır. Burada Sırrı’ya ustaca bir oyun oynanır. Sırrı jandarmalar tarafından yakalanır Suya batmaz da ganimete konar. Eğer Sırrı Suyabatmazın evinde yakalansaydı hem ganimet jandarmaya kalacaktı hem de yataklıktan hüküm giyecekti.
Elmalı Düden köylü Suyabatmaz, Elmalı Tugayında Jandarma olarak görev yapan Abdurrahman ve Hatice’den olma 1878 doğumlu Mehmet Büyüksarı’ya durumu bildirir ama Sırrı Efe Mehmet Büyüksarı’nın Seki’de ev komşusu olduğu için Sırrı Efe’nin yakalanmasına gönlü razı gelmez. Mehmet Büyüksarı aynı zamanda bu olaydan sonra Seki’de o dönemlerde değirmen işleten sarı Mehmet dayıdır. Sarı Mehmet dayı 17- 10-1940 yılında aramızdan ayrılarak yaşama veda etmiştir. Suyabatmaz Mehmet Büyüksarı’dan destek bulamayınca dönemin Jandarma onbaşısı Ömer’e 400 Türk lirası büyük para vererek Sırrı evimde yiyip içmektedir yakalayıp yok ettin ettin etmezsen o bizi yok eder, Sırrı Efe’yi muhbirleşerek Efe’nin ölüm fermanını imzalamıştır. Sırrı Efe Ömer Çavuşun kendini basmasıyla soğukkanlılığını koruyarak Suyabatmaza dönüp şu sözleri sarf etmiştir. Senin bu lokmaların bana zehir olaydı da yemeyeydim. Lakin bir kurtulursam benim olan yediklerini boğazına düğüm düğüm edeceğim. Sırrı Efe odunla üzerine konan kum torbalarının altında vurula vurula ölmüştür.
Suyabatmaz Hüseyin Elmalı civarında pek sevilmezmiş özellikle Sırrı Efe’yi kalleşlikle jandarmaya ihbar edip Sırrı Efe’ye ait ganimeti duyduğuma göre bir heybe dolusu para Suyabatmazın eline geçer. Suyabatmaz o tarihten itibaren ağa olur.
Ayrıca Suyabatmaz Avlan belinde de yol kesip soygun yapmıştır. Bu sebeple çok servet edinmiş, Düden köyünde yaklaşık 3000 dönüme yakın arazi edinmiştir.
Öldürüldükten sonra Seki Yenice mahallesinde 93 yaşında olan İbrahim Erol (Kadıoğlu) Hükümetçe görevlendirilerek Elmalı’ya gidip Sırrı’nın Kellesini keserek Seki’ye teşhir için getirmiştir. Bir yiğidin yaşamı başsız bir bedenle son bulmuştur. Bakın bu dönemi yaşamış Sırrı’yı sevgiyle anan bir dostu nasıl yorumluyor. Bu yiğit Efe Refiği Piroğlu Salih Efe’dir. Salih Efe Yuva sırtlarında Sırrı Efe refiği Salih Efe geldi dediğinde Yuvalıları ayağa kaldıran Efeliğinden değil Sırrı Efe’nin sevgi ve desteğinden Efe olmuş. Dede kısaca şöyle diyor sen Nuri Efendi hocamdın okuyun okutun Abalılar dâhil ağalara köle olmaktan kurtulun derdin oysa bir kadına sahip olamayarak yiğit Sırrı’nın başını koparttın. Sırrı Efe’ye bu övgüleri araştırmamın bende bıraktığı tarafsız bulgulara dayandırdığımın aşağıda ki ispatlayıcı kaynağı vererek aydınlığa kavuşturmak istiyorum.
Çobanisa köyünden olan Şükrü Saraç isimli şahıs 1961-1964 yılları arasında Sivas’ın Koyulhisar Kazası Cüne şimdiki adı (Taşpınar köyünde )askerliğini Jandarma olarak yaparken köy muhtarının adı dikkatini çeker muhtarın adı Efe Sırrı’dır Şükrü Bey bir gün köyün muhtarına yanaşıp isminiz neden Efe Sırrı’dır diye sorunca muhtarda Şükrü’ye Memleketini sorar. Şükrü’ den Sekiliyim cevabını aldığında hemen evine davet eder. Eve vardıklarında muhtar ilk olarak Şükrü’ye sen Sırrı Efe’yi tanır mısın ki diye sorar? Ben tanımam ama dedelerim dağlara saldığı namı anlatır durur muhtar gülerek cevap verir. Jandarmaların da asker olarak Sırrı Efe’nin peşinde onu öldürmek için dolaşmış amma askerliği bitirip memleketine döner dönmez Sırrı’ya duyduğu sevgiden benim adımı Efe Sırrı koymuş der. Kaynak kişi Muğla’nın Seydikemer İlçesi Öğretmen Celal ÖZDEMİR.
Zeynep’im
Haklı iken haksız olduk çıktık dağlara,
Zaptiyeler dizildiler kol kol yollara,
İsyandayım ben, beni yakan ağalara,
İnemedik tepeden baktık ovalara.
... …
Efe geçme ele sana kütü bakılır,
Benim için dostlardan feryatlar yakılır,
Bu dağlarda Sırrı Efe’ye iyi bakılır,
Bu düzen gitmez böyle gün ola yıkılır.
...
Karaman Dağ’ın başını duman bürüdü,
Üç atlı beş yaya bize doğru yürüdü,
Kalk gidelim sarı ela gözlü Zeynep’im,
Hasımlar geliyor karşı dağda göründü.
…
Üç metreden giyer Sırrı Efe işliği,
Çilingir sofrasında rakıdır içtiği,
Güzellerin içinden Zeynep’tir seçtiği,
Elmalı Yaylası’nda bıraktı gençliği.
FETAV Kültür Komisyonu Üyesi Araştırmacı Yazar Adem GÜNGÖR.