- 539 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MUZAFFER AMCA
MUZAFFER AMCA
1999 Yılı ekim ayıydı.İzmit Adapazarı depreminin üzerinden henüz 2 ay geçmişti. Merkeze uzak bir ilçede yaşadığımızdan depremin etkisi az olmuş, evlerimiz fazla hasar görmemiş ama korktuğumuz için evlerimize giremiyorduk. Köyümüzde bulunun iki katlı dededen kalan ahşap evimiz(İncirli Köşk) bize güvenli geldiğinden köye gitmiş incirli köşkte kalıyorduk.Etrafta yaşayan insanların hiçbiri depremin yarattığı travmayı üzerinden atamamıştı. Çevrede ve çevre köylerde depremin merkezi olan Adapazarı ve İzmit”te yakını olanlardan kim kalmış, kim ölmüş, kimin acıları var onları konuşarak yas tutarak günlerimizi geçiriyorduk. Köyde boş zamanlarımda babama ait olan işyerinde vakit geçiriyordum.Birgün işyerine 65 – 70 yaşlarında daha önce birkaç kez gördüğüm, çevre köylerden olduğunu bildiğim ,ismini bilmediğim, sadece göz aşinalığım olan, babamı iyi tanıdığını sonradan öğrendiğim bir amca geldi, babamı sordu selam vererek masanın önündeki koltuğa oturdu. Davranışlarından hayatında yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu sezmiştim hiçbir fikrim yoktu. Hiçbir şey söylememişti. Biraz kilolu irice burunlu kocaman masmavi gözleri vardı. Başını öne eğmiş gözlerini sabit bir noktaya kilitlemiş farklı bir dünyadaymış gibi öylece yere bakıyor konuşmuyordu .
Bende muhabbet olsun diye;
-Amca bir şey demedin , sesin soluğun çıkmıyor seni tanıyor gibiyim hangi köydensin ? dedim
Hiç istifini bozmadan olduğu dünyadan kopmadan cevap verdi.
- Karataş Köyü’ndenim . dedi
O an birkaç gün önceki bir toplulukta sohbetimiz aklıma geldi .Karataş köyünden genç bir delikanlının beş katlı bir binanın enkazında can verdiğini babasının adını da söylemişlerdi aklımda kalmış sordum.
-Amca sizin köyde Muzaffer Amca varmış tanırmısın? Dedim
- Tanırım dedi.
- O amcanın oğlu depremde enkaz altında kalmış çok ama çok üzüldük, acısını paylaşmak isterdik, gerçi biz tanımıyoruzda
Muzaffer Amca’yı görüyormusun, acısı hafifledi mi? şimdi ne yapıyor ? acaba diye sordum.
Yaşlı amcanın yüzü daha da karmaşıklaşarak değişti elini iç cebine soktu cüzdanını eline aldı titreyen parmaklarla bir vesikalık resim çıkardı ve kenarını bırakmadan masanın üzerine koydu eli hala resmin üzerinde başı yine öne eğik yüzüme bakmıyordu ve aralıklarla gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı resme ve gözyaşlarına anlam verememiştim.Bir süre bekledi;
-Muzaffer Amca benim, işte bu da oğlumun resmi .dedi
Kocaman bir çam devirmiştim ne diyeceğimi bilemedim. Kabahatimi hafifletmek için baş sağlığı dileyerek bir sürü anlamsız cümle kurmaya çalıştım ama nafileydi.İçine düştüğüm durumdan çıkamamış Muzaffer amcamın durumundan bende etkilenmiştim gözlerim dolmuştu. Öylece epey bekledik ve bir süre sonra bana döndü gözlerini sildi çoktan yaşlanmış olan birkaç damlanın yuvarlandığı gözlerime bakarak ellerini masanın üzerindeki ellerimin üzerine koydu bir süre gözlerimiz birbirine baktı tutamıyordu ve yine gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Yüzündeki anlamlar değişmiş şimdi çehresinde acı ve şefkatin karıştığı yeni ifadeler belirmişti.
-Olsun evladım canını sıkma Allah sana ve kalanlara uzun ömürler versin şimdi sende benim evladım olursun olur biter . dedi.
İşte o an aramızda sempati oluşmuş telepatik diyebileceğim karşılıklı sevgi ve saygıya dönüşen bir iletişim başlamıştı. O an gözlerindeki ifade ve yüzüne yayılan anlamları okur gibi oldum ve o ihtiyarı sevdim. Galiba devirdiğim çama rağmen o da beni sevmişti ve bunu zamanla çok iyi anladım. Bir süre sessizce oturduktan sonra ayağa kalktı bende ayağa kalktım. Veda zamanıydı yanaklarımı iki avuçları ile okşadı yine yanaklarımdan öperek babama selam bırakarak yanımdan ayrıldı,dışarıdaki arabasına binerek köyüne doğru yoluna koyuldu.Çok üzülmüş çok pişman olmuştum ama olaylar istemeden gelişmişti .O günden sonra aramızda sempatiden sevgiye dönüşen bağ gittikçe arttı ve kuvvetlendi.Köyüne gidiş gelişlerinde, bu yoldan her geçtiğinde bana uğrar, alışveriş yapar , çayımı içer ,hatırımı sorar ve uzun uzun sohbetler ederdik.Onu tanıdıkça görmüş, geçirmiş hayattan gerekli dersleri çıkarmış asil bir insan olduğuna karar vermiştim. Her gelişinde babama;
-Senin değil bu çocuğun yanına uğruyorum haa der . takılırdı.
Babam alınırmış gibi yapar galiba gizliden gizliye oğluyla gurur duyardı galiba
Aradan birkaç yıl geçmiş depremin yaraları sarılmış, insanlar eski hayatına geri dönmeye başlamışlardı .Bir sabah işyerinde otururken ağabeyim bana telefon açmış Can’ı ( o zaman 5 yaşlarında olan oğlu) köye gönderiyorum elinde paketlerle dolmuşa bindirdim karşıla demişti.15 dakika sonra dolmuşun gelme vaktiydi içeride oturuyordum.İşyerinin önünden ana yol geçiyordu. Acı bir fren sesiyle irkildim camdan görüyordum dışarıdaki insanlarda bağırış çağırış koşuşturmaca başlamıştı. Dışarıya çıktığımda dolmuş yolun kenarında durmuş yolun ortasında yan dönüp yolu kapatmış bir kamyon duruyordu ve insanlar bağırarak kamyoncunun üzerine yürüyordu.Yolun ortasında ağabeyimin gönderdiği paketler dağılmış haldeydi.Can gelecekti yola dağılan onun paketleriydi ve Can ortalıkta yoktu arabadan o inmiş olmalıydı ama yoktu işte bu kamyon ona çarpmış olmalıydı .Kamyonun altında kalmış olmalı diye düşündüm ve kalakaldım nutkum tutulmuş konuşamıyordum nasıl olurdu olamazdı inanamıyordum. Öylece hareketsiz bekliyordum.
Biraz sonra mucize gerçekleşti. Benim için mucizeydi kalabalık kamyonun etrafındayken dolmuşun arkasında Can belirdi rüya görüyor olmalıydım tanrım inanamıyordum.Can karşımdaydı titriyordu beti benzi atmış ağlıyordu beni görünce hızlı bir şekilde bana doğru koştu kucağıma atladı korkuyla bana sarıldı. Kucağıma aldım sıkıca sarıldım.Kollarımın bütün gücüyle sıkıyordum . Ağlamaya başladım hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Kimse beni teselli edemiyordu acıyı ve sevinci birbirine karıştırmıştım etrafımdaki kalabalığın telkinlerini hiç umursamıyordumdan o sırada omuzuma bir el dokundu sanki o elin farkını hissetmiştim.
-Ağlama dedi
Kafamı kaldırdığımda Muzaffer amca gözleri dolmuş halde bana bakıyordu.Ayağa kalktım.Muzaffer amca bana sarıldı ve benimle birlikte o da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Gözyaşlarımız birbirine karışıyordu .Ben acıyı ve sevinci birarada yaşamıştım. O an bir kaç yıl önceki ilk karşılaşmamızı hatırladım biliyordum ki Muzaffer amcanın acısı o günkü gibi hala tazeydi ve geçmemişti. Beni teselli etmeye çalışırken depreşen acısı açığa çıkmış o da o günü hatırlamıştı. Gözlerinden taşmış olanı tutamıyor akıyordu hem bana hem de depremde kaybettiği oğluna ağlıyordu.O gün orada hiç kimse bizim neden birbirimize sarılıp ağladığımızı bilemedi. O gün aramızdaki o bağ yeniden açığa çıkmış bizi yeniden birlikte ağlatmıştı.
Birkaç ay sonra tanımadığı kardeşim ilçeye inmek için arabasına bindiğinde yolda benden söz açılınca şakayla karışık kardeşim benim için yaramaz adam dediğinde arabayı durdurup onu arabadan atmaya yeltendiğini ve arabadakilerin onu zor ikna ettiğini öğrendim.