- 1709 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ey Kanaatsiz, Hırslı, İktisatsız, İsraflı ve Gafil İnsan!
“Evet, kanaat eden iktisat eder; iktisat eden bereket bulur”. Bediüzzaman
Allah, göklerde ve yerde yarattığı her şeyi kullarının emrine vermiş, görünür ve görünmez nimetlerle rızıklandırmıştır. İnsanın yapması gereken bu nimetleri israf etmemek ve Rabb’inin hoşnutluğu amacıyla kullanmaktır.
İnsan sebeplere bağlı olarak, çalışır, Rabbi ne kadar verirse onunla yetinir, kısmetine razı olur. Bu kanaat etmektir. Ancak kanaat yanlış anlaşılan bir kavram ve "Allah bu kadarını nasip etti, yeterli” diye düşünerek insan tembellik eder. Böyle bir teville tembellik etmek, çaba göstermemek yanılgıdır oysa.
Kanaat, verilenle yetinmek değil geçinmektir; o yüzden inananlar Hz. Süleyman(as) gibi daha fazlasını da isterler. Peşinden koşulan her şeyin yok olacağını, malın ve saygınlığın burada kalacağını bilen mümin, hiçbir zaman dünyanın ardına düşmez. Sahip olduğu zenginlik onu şımartmaz; verilen nimetlere şükür içinde olur.
Hz. Süleyman(as)’ın, "Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin." (Sad Suresi, 35) diyerek ettiği dua gibi, Müslüman, Allah yolunda harcamak için dünya hayatında zenginlik ve mülk isteyebilir, bunun için çaba gösterebilir. Allah rızası için gayret etmek, hizmet etmek insanın fıtratına en uygun olandır; mutluluk sebebidir. Oturmak, tembellik etmek ise ızdıraptır.
Bediüzzaman vücutta atalet (hareketsizlik, tembellik) olmadığını şöyle ifade ediyor; "İşsiz adam, vücutta adem hesabına işler.“En bedbaht, en muztarip, en sıkıntılı; işsiz adamdır. Zira atalet ademin biraderzâdesidir [yokluğun kardeş oğludur]; sa’y(çalışmak) vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır (uyanıklığıdır).” (Sözler, s. 671)
“İşsiz, tenbel, istirahatla yaşayan ve rahat döşeğinde uzananlar, ekseriyetle sa’yeden, çalışanlardan daha ziyade zahmet ve sıkıntı çeker. Çünkü, daima işsizler ömründen şikâyet eder, eğlence ile çabuk geçmesini ister. Sa’yeden ve çalışan ise şâkirdir, hamd eder, ömrün geçmesini istemez.”
‘İstirahat döşeğince tenbelce yatan ömründen şikâyetçidir. Sa’yeden, çalışan ise şükreder’ küllî düsturdur. Hem o sır iledir ki, ‘Rahat zahmette, zahmet rahattadır’ cümlesi darb-ı mesel olmuştur.”(Lem’alar, s. 128)
İnsan elindekiyle yetindiğinde fiili duası olan çalışmak gibi, sözlü duadan ve dolayısıyla duanın bereketinden de yoksun kalır.
Diğer taraftan kanaatsizlik, şükür yerine şikâyet ettirir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle insan, "meşru, helâl, az malı terk edip, gayr-ı meşru, külfetsiz bir malı arar. Ve o yolda izzetini, belki haysiyetini feda eder."
Kanaatin azîm menfaatine ve hırsın büyük zararına Bediüzzaman canlılar aleminden, "... rızka muhtaç ağaçların fıtrî kanaatleri, onların rızkını onlara koşturduğu gibi, hayvânâtın hırsla meşakkat ve noksaniyet içinde rızka koşmalarını" örnek veriyor.
"Hem zayıf umum yavruların lisan-ı halleriyle kanaatleri, süt gibi lâtif bir gıdanın, ummadığı bir yerden onlara akması ve canavarların hırsla noksan ve mülevves rızıklarına saldırması, dâvâmızı parlak bir surette ispat ediyor."
Ayrıca Üstad, “kanaat, tükenmez bir hazinedir.” (Fethu’l-Kebîr, 2:309.) hadîsinin sırrıyla, kanaatin iyi bir geçim kaynağı olduğunu, hırsın ise perişanlık, yoksulluk ve hüsran kaynağı olduğunu ifade ediyor.
Allah, harcamadaki ölçüyü Kuran’da, “Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur.” (Furkan Suresi, 67) ayetiyle haber veriyor.
Peygamberimiz (asm) de bu konudaki dengeyi şöyle açıklıyor:
"Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah nimetinin eserini (görüntüsünü) kulunun üzerinde görmek ister.” (Buhari, Libas 1; İbnu Mace, Libas 23.)
Mümin bilir ki, Rabbi mülkü ve ihtişamı birer nimet ve imtihan vesilesi olarak verir. Bu, onun Allah aşkını ve korkusunu daha da artırır. Örneğin Hz. Süleyman, muhteşem bir güç, servet ve iktidara sahip olmasına rağmen, her zaman Allah’a karşı içinde derin bir saygı taşımış ve tüm imkânlarını O’nun yolunda kullanmıştır.
İsraf denildiğinde genellikle para, yiyecek ya da malların israfı düşünülür. Oysa zamandan sağlığa kadar Allah’ın bahşettiği her nimetin, Allah rızası dışında gereksiz yere harcanması bir israftır. Ve Allah, “Sonra o gün nimetten sorguya çekileceksiniz.” (Tekasür Suresi, 8) buyurarak insanların, verdiği nimetleri nasıl kullandıklarıyla ilgili ahirette sorguya çekileceklerini haber verir.
Mülkün gerçek sahibi Allah’tır. Bu sebeple müminler sahip oldukları hiçbir şeyin gerçek sahibi olmadıklarının bilincindedirler. "Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma. (İsra Suresi, 26) hükmü gereği ihtiyacı olana yardım ederler ancak gereksiz harcamada bulunmazlar.
İslâm, hayatımızda her konuda bir denge sağlar. Allah’ın istediği gibi vasat ümmet olmamıza yardımcı olur.
İsraf içinde yaşayanlar, ahirette Allah’ın huzurunda yapayalnız sorgulanırlar ve hesaptan iflâs etmiş olarak ayrılırlar. Bu duruma düşmemek için ahirette verilecek hesaptan korku duyarak yaşanmalı. İnsan, önden gönderdiklerinin yeterli olduğunu zannederken, hepsinin boşa gittiğini görüp hüsrana uğrayabilir.
Ahirette yoksul olmamak için, nimetleri ne hoyratça kullanarak israf etmeli ne de kısmalı. Allah’ın lütfettiği nimetleri savurganlığa dönüştürmemeli; kayba uğramamak için şükretmeli nankörlük etmemeli.
“Ey kanaatsiz, hırslı ve iktisatsız, israflı ve haksız, şekvalı, gafil insan! Katiyen bil ki, kanaat, ticaretli bir şükrandır; hırs, hasaretli bir küfrandır(zarara uğratan bir nankörlüktür). Ve iktisat, nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır(saygı göstermedir). İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır(hafife almadır). Eğer aklın varsa kanaate alış ve rızaya çalış. Tahammül etmezsen, ‘Ya Sabur’ de ve sabır iste, hakkına razı ol, teşekki etme(şikâyet etme). Kimden kime şekva ettiğini bil, sus. Herhalde şekva etmek istersen, nefsini Cenab-ı Hakk’a şekva et; çünkü kusur ondadır.” (24. Mektup)
Fuat Türker
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.