- 749 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
PUZZLE - YAP-BOZ
PUZZLE
YAP-BOZ
Anısı olan eşya ve giysilerimi saklama gibi bir alışkanlığım var. Kıyamam onlara. Atarsam eğer, geçmişime haksızlık yaptığımı düşünürüm. Annemin de böyle bir alışkanlığı olmalı ki; eski ahşap bir sandığa çocukluğumla ilgili birçok öteberi saklamış. Sonradan ben de aynı sandığa geçmişimi depolamağa devam ettim. Kimisini itina ile katladım, kimisini parlak kâğıtlara sardım, kimisini süslü zarflara koydum, kimisini de sandığın bir köşesine adeta tıkıştırdım. Sandık ağzına kadar doldu. Anıları artık alamayacak duruma geldi. Bende de artık sandığa konacak kayda değer anı da kalmadı. Benden sonra bu anılar artık kimi ilgilendirirdi ki? Benim için manası olan bir sürü öteberi, arkamda kalanlar için sadece apartman önüne konulan giysi kutusuna atılacak süprüntü olacaktı. Onları bu zahmete sokmak istemedim. Hepsini toparlayıp, bu dünyadan gitmeden önce kendim atmalıydım. Fotoğraflarımı da gözden geçirmeliyim diye düşündüm. Bir defasında komşumu anne ve babası ile ilgili fazla resimleri yırtıp çöpe atarken görmüştüm. Sadece ‘’işte bu da annem’’ değip gösterebilecekleri belgesel nitelikte birkaç resim bırakıp, kalanını kendi ellerimle yırtıp, kendim çöpe gönderecektim. Bugün çok da uygun bir gündü. Yağmurlu ve kasvetli. Ancak anılarla boğuşarak geçirilebilinecek bir gün.
Sandığı açtım ve yere serdiğim çarşafın üzerine baş aşağı çevirdim. Yeni anılar altta kaldı, eskiler su üstüne çıktı. Eve yetmiş senelik koku yayıldı. Doğumun, ölümün, hüznün, mutluluğun, acının, korkunun, hastalığın, sağlığın kokusu birbirine karışmadan ilk günkü gibi havada asılı kaldı. İki göğsümün arasına bir yumruk oturdu. Nefessiz kaldım. Kokular gitsin diye penceremi açtım, ancak yağmurun nemi ile iyice ağırlaşıp, kokmaya devam ettiler. Gördüm ki onlardan kurtulmanın imkânı yok. Mademki gitmeyecekler, küçültmeye karar verdim. Her bir anıdan bir parça kesip, sandığın kapağının içine iliştirerek, anılarımdan pazıl yapacaktım. Biliyordum ki, en az yüz yıllık ahşap antika sandığı atmaya kıyamayacaklardı. Nefeslenmek için balkona çıktım. Tek pençesi yumruk gibi olan güvercinim kuytuya sığınmıştı. Suyunu değiştirip, yemini koydum. Ben onu barındırdığım, o beni mutlu ettiği için, ikimiz de birbirimize minnet bakışları attıktan sonra içeri girip yığının başına oturdum.
.
İlk olarak elime beş yaşında giydiğim çiçek çiçek Sümerbank basmasından dikilmiş elbisem geldi. Yakası dantelâlı, kolları karpuz, göğüs kısmı fırfırlı bu elbiseyi annem kurban bayramı için dikmişti. Birden irkildim. Halen çiçekleri parlayan bu elbisenin önünde, ilk acımı gösteren gözyaşlarımın izi duruyordu. Daha dikkatli bakınca, elbisenin çiçekleri arasında bayramdan evvel alınmış, ismini ‘’Kezban’’ koyduğumuz kuzu dolaşmaya başladı. Kezban; ne güzel bir kuzuydu. Bembeyaz, kıvırcık, gözleri sürmeli, ağzı pembecik Benim ilk arkadaşım. Oturduğumuz bağ evinin bahçesinde koşuşturduğumuz, ellerimle ot yedirdiğim, nereye gitsem arkamdan gelen, yorulunca bir ağaç altında sarılarak uyuduğum Kezban. Onun o yumuşak ‘’meeee’’ leri ninnilerin en güzeliydi. Bilmiyorum ne kadar zaman geçti Kezban büyüyüp serpilmeye, artık alıştığı üzüm bağının güzellikleri arasında hoplayıp zıplamaya devam ederken bizi de bayram telaşı sardı. Elbiseler dikildi, ayakkabılar başuçlarımıza konuldu, çoğunluk yolda olan babam eve geldi. Her şey ne güzeldi. Ama o zamanlar her sevinç ve mutluluğun bir bedeli olduğunu daha bilmiyordum. Ertesi günün çok daha güzel olacağından emin, yüzümde koca bir gülücük, rüyalarımda da Kezban la oynayarak, mutlu bir uykuya daldım.
Sabah erkenden uyandım. Babamın sesi bahçeden geliyordu. Kendi kendime giyindim. Ayakkabılarımın bağcıklarını zorlanarak bağladım. Saçımı kendimce tarayıp, kurdelemi anneme bağlatmak üzere bahçeye çıktım. Annem ortalarda yoktu. İleride, Kezban la birlikte öğlen uykusu uyuduğumuz ağacın altında babamla birkaç erkek duruyordu. Bir tuhaflık hissettim. Her sabah beni kapı önünde bekleyen Kezban görünürlerde yoktu. . Korku ve panik içinde babamın bulunduğu ağaca doğru koşmaya başladım. İşte o an, sonraki yıllarda birçok defa yaşayacağım, diz bağı çözülmesini ve yere yığılma duygusunu ilk defa yaşadım. Babam beni hemen kapıp, evin önündeki sedir üstüne oturttu, yüzüme su çarptı, yanağımdan öperken;
‘’kızım, bu hayvanlar kesilmek üzere beslenirler’’ dedi. Artık ona bir daha güvenemeyeceğimi hissettim. Yüzüne bile bakmadan, evin arkasına gidip yere oturdum, sırtımı duvara dayayıp, ağladım, ağladım. Bayramlık elbisemin artık hiç kıymeti ve güzelliği kalmamıştı. Gözyaşlarım göğsünü ıslattı, eteklerine burnumu sildim. Annemin bütün ısrarlarına rağmen, ne saçlarımı tarattım, ne de kurdelemi bağlattım. Günlerce sadece üzüm ekmek yedim.
Beş yaşında bayramda giydiğim bu elbiseyi annemin neden sakladığını anlayamadım. Ondan hemen kurtulma isteği ile gözyaşlarımla ıslanmış eteğinden ok şeklinde bir parça kesip, bavul kapağının orta yerine iliştirdim. Bu ok benim kalbime batan ve çok acıtan oklardan ilkiydi. Elbisenin kalan kısmını battal boy çöp torbasına atıp, gözümden uzaklaştırdım.
AYTEN TEKİN
Devam edecek….
YORUMLAR
Ayten hanım, her zamanki gibi duru, tertemiz anlatımınızla bizi de çocukluk anılarınıza dahil ettiniz. Her insan ayrı bir dünyadır. Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren tecrübeler ve doğduğumuz çevre yaşam algılarımızı şekillendirerek kişiliğimizi oluşturur. Ben de hiç tanıma fırsatı bulamadığım babamı fotoğraflardan ve başkalarının onun hakkındaki anılarından sevdim. Şahsen benim geride anı bırakmak gibi bir gayretim yok. Zamanı gelince ölürüz biter. Cennette huri falan beklediğim de yok. 15 sene önce sırf adet olsun diye eşimin akrabaları ile girdiğim kurban organizasyonunda bir dananın katledilmesine dahil olduğumdan beri böyle bir ibadetin olamayacağına karar verdim ve o günden beri hiç kurban kesmedim. Bundan sonra da kesmeyi düşünmüyorum. Çocukluğumda zaten kurban kesmek için maddi gücümüz yoktu.
"Ben Hayatta 8 şeye inanırım" başlıklı yazımı okumuşsunuzdur. Cevap: Pamuk Prenses ve 7 cüceler:)) Şu an hayattayız ve üzerimize düşen sorumluluklar var. Bunlar için mücadele edip, sağlığımıza dikkat ettikten sonra yapacak bir şey yok diye düşünüyorum. Hayatı çok fazla da ciddiye almıyorum. Bu yazının devamı bana kalacak demiştiniz ama bu bir haksızlık:(( Mutlaka bizlerle paylaşmalısınız. Zaten yazının altında bu konuda taahhüdünüz de var:))
Saygılarımla,
Ayten Hanım,
Hayat bir bütündür,yaşadıklarınızın en acıklı yanlarını,ve hafızanızda izleri olan o küçücük yaşındaki anıların tazeliğini oldukça yeniden yaşamış gibi oldunuz.Elbette anne ve babanızın hatası olmuştur,daha önceden kuzunun kurban olacağını size anlatmış olsaydınız belki de bu kadar tedirgin olmazdınız.Anılar acı da olsa yazılanların güzel şekilde yazıya dökülmesi harika...Tebrikler sevgi ve selamlarımla...
Ayten Tekin
Güzel ekeştiriniz için teşekkür ederim. Size hayırlı bir hafta dilerim...