EĞİTİMCİLERİMİZE SAYGI/ALİ TÜRER
Bugün 24 Kasım.
Yeni Türk alfabesinin kabulünün (1 Kasım 1928) ardından Bakanlar Kurulu 24 Kasım 1928 tarihinde yayınladığı “Millet Mektepleri Talimatnamesi” ile okuryazar oranını arttırmak için seferberlik başlattı. Bu talimatname ile M. Kemal Atatürk’e de Millet Mektepleri başöğretmeni payesi verilmişti. Daha sonra TÖB-Der’i kapatan, 1402 sayılı sıkıyönetim kanunu ile binlerce öğretmeni işten atan, öğretmenlerin özlük haklarını elinden alan, onları işkencelerden geçiren 12 Eylül darbecileri bu günü 1981 yılında Türkiye için öğretmenler günü ilan ettiler.
Madem bu gün öğretmenler günü, gelin biz de hafızamızı yoklayalım, öğretmenlere zulmedenlerle birlikte modern eğitime katkıda bulunmuş eğitimcilerimizi bir bir analım.
Malum, hafızası olmayan bir toplumun geleceği de olmaz demişler.
İlk modern yüksek okullarımız askeri alanda ortaya çıktı. Amaç devleti çökmekten kurtaracak, savaşları yeniden karlı hale getirecek subaylar yetiştirmekti. Deniz Mühendishanesi (1784), Kara Mühendishanesi (1795), Askeri Tıbbiye (1827) ve Harbiye’de (1831) eğitim veren ilk hocalar; Baron De Tot, Kampel Mustafa, İsmail Gelenbevi’ydi.
Modern eğitim tarihimiz içinde eğitim öğretim yöntemleri, eğitim ortamının düzenlenmesi, öğretmen-öğrenci ilişkileri konularında ilk ciddi önerilerde bulunan isim Selim Sabit Efendi’dir (1829-1910). Rehnüma-yı Muallimin (Öğretmenlere rehber) kitabı modern eğitim süreci içinde pedagoji alanında yazılmış ilk kitaptır. Geliştirdiği Usul-ü Cedit yöntemi ile İlköğretim okullarının “iptidai” adı ile ortaya çıkmasında belirleyici isim oldu.
II. Abdülhamit devlet otoritesini taşrada temsil edecek yetişmiş eleman yetiştirmek istedi. O Yüzden merkeziyetçi siyasi yapıyı güçlendirirken kullandığı araçlardan biri de İstanbul dışında yaygınlaştırdığı modern eğitim oldu. Başta Mülkiye, Tıbbiye, Harbiye ve Hukuk mektebi olmak üzere elit yetiştiren okulların programlarını mümkün olduğunca dini içerikle yeniden belirledi. Her okula programların nasıl yürütüldüğünü denetleyecek müfettişler yerleştirdi. Modern eğitimde program düzenleme çalışmaları, teftiş sistemi böyle gelişti.
1900 yılında “Muallimlikte Mesleki İhtisas Tesisine Dair Talimat” ile ilk kez öğretmen tanımı yapıldı. Öğretmenlerin yetkileri, sorumlulukları belirlendi, öğretmenlerin branşlaşma süreci bu talimatname ile başladı. Öğretmen olabilmek için Darülmuallimin mezunu olmak, açılan sınavlarda başarılı olmak gerekiyordu.
Yaygınlaşan modern eğitimin somut ürünü Jön Türkler oldu. Müslümanlıkla milliyetçiliği birleştirmeye çalışan Jön Türk liderlerinin (Mizancı Murat, Ahmet rıza, Abdullah Cevdet) bu gençlerin yetişmesinde Mülkiye hocası Aristoklis Efendinin, Süleyman Paşazade Sami’nin payı büyüktü.
“Din ve devlet için eğitimden” “Devlet ve millet için eğitime” II. Meşrutiyet yıllarında geçildi. Modern eğitimin hedefi ve doğrultusu bu dönemde belirli hale geldi.
Emile Durkhem gibi pozitivist sosyologlardan aldığı ilhamla eklektik bir düşünce geliştiren Ziya Gökalp (1876-1924); modern eğitimin ideolojik, siyasi doğrultusunu belirleyen isim oldu. Gökalp, toplumsal değişimde itici gücü, ülküde buldu. Türk etnik kültürü etrafında siyasal birliğin sağlanabilmesi bütünüyle, bireysel özünü ülkünün aydınlattığı yolda toplumsal kişilik içinde eritebilen insanların yetiştirilmesine bağlıydı. Medeniyet yaratışları ilköğretimde çocuğa verilebilirdi, ama orta öğretim değer aktarma ve aşılama süreci olmalıydı. Mesleki kişiliğin gelişemediği, devleti kurtarmanın meslek haline geldiği yerde olacağı da zaten buydu.
İstanbul Darülmuallimini Müdürü Satı El Husri (1884-1968) sağlıklı bir topluma ulaşmanın yolunun, bireyi bütün yönleri ile (zihinsel, bedensel, ahlaki, estetik) dengeli bir biçimde yetiştirmekten geçtiğini düşünüyordu. Öyleyse eğitimde ağırlık verilmesi gereken teknik, yöntem, eğitim ortamı ve öğrenci özellikleri olmalıydı. Fen-i Terbiye (1911) adlı kitabı en önemli pedogoji kitaplarımızdan biridir. Resim-iş, Beden Eğitimi, Müzik dersleri önce öğretmen okullarının sonra ilköğretim okullarının programlarına onun zamanında girdi. Öğretim Yöntemleri (Usul-ü Tedris), Pedagoji (Fen-i terbiye) öğretmen okullarının kalıcı dersleri haline geldi. Öğretmen okulunun bünyesinde Tatbikat Okulu kurarak yaparak yaşatarak öğretimin öncülüğünü yaptı. Modern eğitim anlayışımızda pedagojik boyutu Satı Bey’e borçluyuz.
1909-1913 yıllarının Milli Eğitim Bakanı Emrullah Efendi (1858-1914) İse modern eğitimde okullaşmanın hedeflerini belirginleştiren isim oldu. 1912 yılında yasalaşan Tedrisat’ı İptidaiye Kanunu ile ilköğretime halk eğitimi rolü yüklendi. İlköğretim yolu ile halk cahillikten kurtarılacak, kırsal kesimde pratik çalışmayı öğretecek, köylüye öncülük edebilecek insanlar yetiştirilecekti.
II. Meşrutiyet yıllarında İsmail Mahir Efendi, Ethem Nejat kırsal kesime dönük eğitimin nasıl olmasına gerektiğine kafa yordular. İsmail Mahir Efendi, köylerden topladığımız çocukları belirli merkezlerde eğitirken bu çocukların köylerine okul yapalım; sonra da mezun olanı köyüne öğretmen olarak atayalım önerisi getirdi. Ethem Nejat ise belirli bölgelerde ilkokul düzeyinde köy çocuklarına yönelik yatılı bölge okulları açılmasını önerdi.
İsmail Hakkı Baltacıoğlu (1886-1978) bir yandan ortak değerler etrafında birliği bütünlüğü sağlamaya, diğer yandan iş içinde çeşitli meslek adamlarının yetiştirilmesine dayalı “üretim pedogojisi” adını verdiği orijinal bir eğitim anlayışı geliştirdi. Baltacıoğlu eğitim anlayışında II. Meşrutiyeti Cumhuriyete bağlayan isim olmuştur. 1910’lu yıllardan itibaren elişi ve resim derslerinin; işe dayalı ve iş içinde eğitim anlayışının, tiyatro ve konuşma kültürünün gelişmesinde önemli katkıları oldu. İstanbul Üniversitesi’nin gelişmesinde katkıları büyüktür.
1933 yılında Hitler’den kaçan Alman profesörlere üniversitenin kapısını açarken, Baltacıoğlu’nu rektörlüğünü yaptığı üniversiteden attık. Selim Sabit Efendi’yi de yazdığı Osmanlı Tarihi kitabında “hal” sözcüğünü kullandı diye meslekten atmıştık. Bu değerli eğitimcimizin sefalet içinde ölmesine yol açmıştık.
Tarımı, sanayiyi, ticareti geliştirecek girişimci bireyler yetiştirmek yerine devlete bir birinin himayesine sığınacak memurlar yetiştirmenin baskı ve tahakküme yol açacağını, sonuçta antidemokratik siyasi bir rejim ortaya çıkacağını ilk gören, gösteren ise Prens Sabahaddin’dir(1877-1948). Modern eğitime yönelik yaptığı bu eleştirel katkı, kuşkusuz çok önemlidir.
M. Kemal Atatürk Ziya Gökalp’ten farklı olarak, uluslaşmanın modernleşme yolunda ilerlemeye bağlı olduğunu savundu. Eğitim en başta Türk etnik kültürü etrafında siyasi birliği sağlamaya yönelik olacaktı. Ancak bilgi bir süs, bir zorbalık aracı olmamalıydı. Bilim, tek yol göstericimiz olmalıydı. Eğitim hayata dönük, pratik çalışmaya dayalı, fakat disiplin içinde sürdürülmeliydi.
Cumhuriyet yıllarında eğitim seferberliği Mustafa Necati ile başladı. Mustafa Necati, modern eğitimin merkez teşkilatını şekillendirmeye, mesleki alanda öğretmen yetiştirmeye dönük yasalar çıkardı. Dört ilde öğretmen yetiştirecek okul yaptırdı. Yeni kabul edilen Latin alfabesi ile okuryazar oranını hızla arttıracak, öğretim birliğini sağlayacak adımlar attı. 1929- 1935 yılları arasında Millet Mektepleri’nden diploma alanların sayısı 2.376.845’dir.
Hasan Ali Yücel (1892-1961)1940’lı yılların Milli Eğitim bakanıydı. Köy Enstitüleri projesi onun bakanlığı döneminde hayata geçti. Ortaöğretim alanında kapsamlı incelemelerini kaleme aldığı “Türkiye’de Ortaöğretim” kitabıyla tanınır. Bakanlığı sırasında kurduğu tercüme bürosu dünya klasiklerini dilimize çevirdi.
Cumhuriyet döneminde kırsal kesime dönük eğitimin nasıl olması gerektiğine asıl kafa yoran isim ise İsmail Hakkı Tonguç (1897-1960) oldu. Öncülüğünü yaptığı örgütlediği Köy Enstitüleri Hareketi ile Türkiye ve dünya eğitim tarihine eşsiz katkılarda bulundu. Satı Bey’le birlikte düşüncelerini hayata geçirme fırsatı bulan şanslı eğitimcilerimiz oldular.
Baltacıoğlu’nun açtığı yolda H.Fikret Kanat (1892-1974), Hıfzırrahman Raşit Öymen iş ve etkinliğe dayalı eğitim ile toplu öğretim yöntemlerinin ülkemizdeki ilk savunucuları oldular.
Laik ve demokratik eğitim düşüncesi ile H.Hüsnü Ciritli, Okulda demokrasi eğitimi düşüncesi ile Vahide Paha Pars, çocuğa göre eğitim düşüncesi ile M. Rauf İnan, eğitim öğretimin bağımsızlığı, çabanın eğitimde başlıca dayanak olması düşüncesi ile H. Ziya Ülken Cumhuriyet sonrası eğitime öncülük etmiş isimlerdir.
Ürüne dönük planlı denenmecilik yaklaşımı ile Selahattin Ertürk, programı süreç içinde geliştirme yaklaşımı ile Fatma Varış, öğretim programı öğretim planı ayrımı ile Durmuş Ali Özçelik modern eğitimin program alanına önemli katkılar sundular.
Yazdığı Eğitim Psikolojisi kitabı 1960-1970 yıllarında öğretmen okullarında ders kitabı olarak okutulan, eğitim tarihimizle ilgili çalışmaları ile hafızamızı diri tutan Cahit Binbaşıoğlu’nu, öğretmen örgütlenmesi boyutunda yaptıkları katkı ile de Gültekin Gazioğlu, Ali bozkurt, Niyazi Altunya hocalarımızı da burada saygı ile analım.
AKP’nin Meclis Başkanvekili İdris Yakut: “Kızlı erkekli eğitim büyük yanlıştı. Bu inşallah düzeltilecek.”, demiş. Erkeği kadından, kadını erkekten korumaya dönük bu cinsiyetçi yaklaşımı ahlaki olarak değerlendirmek mümkün mü?
Gerçekleşirse modern eğitim için emek vermiş, ebediyete intikal etmiş adını saygı ile andığımız bütün bu eğitimcilerimizin kemikleri sızlamaz mı?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.