- 1603 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
*SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
1 Kasım 1928 tarihinde Meclis tarafından, Yeni Türk Harflerinin kabulünden sonra, 24 Kasım 1928 tarihinde, Büyük Önder Atatürk’e ‘’Başöğretmen’’ unvanı verilmiştir. Ülkemizde, ‘’24 Kasım’’ günü ‘’ÖĞRETMENLER GÜNÜ’’ olarak kutlanmaktadır.
Atatürk’ün yaktığı eğitim meşalesinin ışığını, yeni nesillere taşıyan tüm öğretmenlerimizin bu anlamlı günlerini kutlarım.
Bu vesileyle, aktardıkları bilgilerle donanım kazandıran ve beni hayata hazırlayan bütün öğretmenlerimin saygı ile ellerinden öperim.
Ne güzel insanlardı, ne özverili idiler, ders anlatırken kendilerinden geçerler, ders sonunda yorgunluktan halsiz düşerlerdi. Ama yine de, görevini yapmanın huzurunu ve mutluluğunu okurduk yüzlerinden.
İlkokulda beni; bir, iki, üç ve dördüncü sınıflarda okutan Rasih öğretmenimi unutabilir miyim? Bir defasında okulda ateşlenmiş, yürüyemeyerek yere yığılmıştım. Rasih öğretmenim beni kucağında evime kadar götürmüştü.
Beşinci sınıf öğretmenim Muzaffer Hanım. İlkokul diplomamı onun elinden almıştım.
Ortaokulu küçük bir kasabada okudum. Asil iki öğretmenimiz vardı.
Türkçe öğretmenim Yılmaz Bey, İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesine girdiğimi duyunca beni ziyarete gelmişti.
Matematik öğretmenim Halil Bey, aynı zamanda okul müdürümüzdü. Kızlarla konuşuyorum diye önce kulaklarımı çekip sonra disiplin kuruluna vermiş ve okuldan ‘’üç gün süre ile uzaklaştırma cezası’’ almamı sağlamıştı. Ortaokul diplomamı da onun elinden almıştım.
Liseyi İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’nde okudum.
Okul komutanımız Bayram Aslan ( Deli Bayram). Bizim iyi birer subay olmamızı sağlamak için öğretmenlerle nasıl kavga ederdi. Nurlar içinde yatsın.
Sınıf Amiri ve sınıf Subaylarımız;
Vites Naci, Çatlak Emin ve değerli diğer isimlerini tek tek sayamadığım komutanlarımız. Kendi çocuklarından daha fazla bizim için çırpınırlardı.
Ve öğretmenlerimiz;
Matematikçi Kadir Turgut hocam, Işıklar içinde yatsın, beni birinci sınıfta bırakmıştı.
Edebiyatçı (Ütğm Sevim)Sevim Hanım, kendisinden beş ’ten yukarı not alamamıştım.
Fransızca öğretmenim Boksör Macit,
Fizik öğretmenim Çuf Çuf Hakkı, (soyadı Makinist idi.)
Kimya öğretmenim Humbor, adını anımsayamıyorum. Gerçi, o zaman da bilmezdik.
Bir başka kimya öğretmenim Anne, tek sorulu küçük yazılıları meşhurdu.
Resim öğretmenim Kâni Ermiş, beni iki sene üst üste sınıfta bıraktı. Kurul kararıyla bir üst sınıfa geçtim, sayesinde, az kalsın okuldan atılacaktım.
Müzik öğretmenim Jada. Resimden kalınca ikinci yıl müziği seçmiştim ama onda da başarılı olamadım.
Beden eğitimi öğretmenim Muvahhit hoca, bir gün derse geç girdim diye bana bir tokat atmıştı. Kendisi aynı zamanda siyah kuşaklı judo öğretmeni idi. Bana vurduğu tokadın şiddetini anlayabiliyorsunuz değil mi?
Biyoloji öğretmenlerim, Amip Hayri ve Şen Hüsniye,
Bir de, ‘’sabah, sabah tahtanın göbeğine, göbeğine yazıp da benim asabımı bozma EVLÂDIM!!!’’ diye koridorları çınlatan, Şevki hoca.
Ve adlarını anamadığım değerli öğretmenlerim, sizleri nasıl unutabilirim.
Sonra… Kara Harp Okulu.
Beni hayata ve mesleğe hazırlayan o güzel insanlardan çok şeyler öğrendim ve meslek hayatım boyunca, bana öğrettikleri bilgiler için kendilerini hep saygı ile andım.
Hepinizi çok seviyorum. Hayata veda edenlere Allah’tan rahmet diliyorum.
Hayatta olanlara, sağlıklı ve uzun bir ömür geçirmelerini temenni ediyorum.
Hepinize şükran borçluyum.
Harp Okulunu bitirip hayata atılıp, yirmi beş sene mesleğimi icra ettikten sonra, emekli oldum. Çalışma hayatındaki zorluklar sebebiyle okuyamadıklarımı okumaya, bilgilerimi tazelemeye ve bilmediklerimi öğrenmeye başladım.
Okuduklarım, beni tatmin etmedi. Dünya’ya başka bir pencereden daha bakabilmek ve az bildiğim konulardaki bilgilerimi akademik seviyeye çıkarabilmek için, 55 yaşımda, hiçbir hazırlığım olmadan, liseyi bitirdikten otuz sekiz sene sonra, Üniversite sınavlarına girdim ve bir lisans programına yerleşecek kadar iyi bir puan aldım.
Eğitimin ticaret çarkına takılarak, avuçlar dolusu parayı dershaneye vermiş ve lise’yi bitirmiş, ama taptaze bilgilerle bir üniversite programını kazanamamış genç insanları görünce anladım ki; beni yetiştiren öğretmenlerim, gerçekten görevlerini iyi, hem de çok iyi yapmışlar. Onlara bir defa daha şükranlarımı sunarım.
Bu yaşta, tam gün okula gitmek zor geldiği için, Anadolu Üniversitesinin İktisat Fakültesi, iktisat Bölümüne kayıt yaptırdım.
Kayıt sırasında yaşadığım bir anımı da burada, sizlerle paylaşayım.
Kayıtlar başlamadan önce bizlere, kayıt için nelerin gerektiğini ifade eden bir kılavuz gönderilmişti. Bende, bu kılavuzda belirtildiği gibi hazırlıklarımı yaparak kayıt bürosuna gittim. Evraklarımı görevliye uzattım. Görevli bayan, karşısında saçı dökülmüş, olan saçları da ağarmış, gözlükle okumaya çalışan birini görünce evrak’a bakmadan;
"Kayıt için çocuğun kendisi gelecek Beyefendi!" demişti. Aklıma geldikçe hep gülerim.
Açık öğretim’de okuyan öğrenciler için akşamları, bulundukları yerdeki Üniversitelerde dersler verilir. Bende bu derslere katıldım bazı gençlerle ahbap oldum. Bu gençlerden birisi de Ahmet idi. (Gerçek ismi değil))
Ahmet liseyi bitirmiş, Üniversite sınavına girmiş, puanı tutmadığı için Örgün Eğitime kaydını yaptıramamış, Açık Öğretimin lisans programlarından birinde eğitim alan ve ikinci sınıfa geçmiş bir gençdi. Aldığımız derslerden birisi de Genel Matematik idi. Ahmet’in bu dersten sıkıntısı var, bir türlü sınavlarda başarılı olamıyor. O sene matematik’ten sınıf tekrarı yaptı.
Bir gün Ahmet’e, matematikten sana yardımcı olayım dedim. Ve yapamadığı bir işlem için kendisine yardımcı olmaya çalıştım. İşlemi yaparken Ahmet’inde konuya girmesine olanak vermek için, işlemin bir kısmını da ona soruyordum. Böyle bir anda Ahmet’e;
-Dört kere dokuz kaç? diye sordum.
Ahmet kızardı, bozardı, ofladı, pufladı ama sorunun cevabını söyleyemedi. Anladım ki bilmiyor. Cevabı ben söyledim ve işleme devam edip bitirdim.
O sene sonunda Ahmet’le irtibatımız koptu. Ben, okuldan, dört yılda, bütünlemeye dahi kalmadan mezun oldum.
Bugün kendimi, 63 yaşımda, bilgilerini tazelemiş bir delikanlı olarak hissediyorum. Kendimi böyle hissetmeme sebep olanların da beni yetiştiren öğretmenlerim olduğunu çok iyi biliyorum.
Ahmet, sonradan matematik ’ten geçti ve okulunu bitirdi mi? Öğrenemedim.
Size yeni nesilden sadece bir örnek verdim.
Etrafımızda, daha o kadar çok Ahmet’ler, Ayşe’ler var ki!
Atatürk’ün arzuladığı yeni nesil bu olmasa gerek!
Oysa ATATÜRK, 1924 yılında yaptığı bir söylevinde Öğretmenlere seslenerek:
"Muallimler; yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve fedakârlığınızın derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır."
Bir başka konuşmasında ise:
"Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı; cahilliğin yok edilmesidir." diyordu.
Yeni nesli yetiştiren öğretmenlerim, Sizlere soruyorum!
Cahilliği yok edebildiniz mi?
Ve Sizler, eserinizle gurur duyuyor musunuz?
SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİM!
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.
BEKİR GÜÇLÜER.
Yazımı, "Günün Yazısı" seçerek beni onurlandıran "Seçki Kurulu"na teşekkür ederim.
YORUMLAR
Çok objektif böylesi anlamlı bir yazıyla, vefalı ve özverili öğretmenlerimizi çoşkuyla anıp onlara adanan günlerini kutlamak ne kadar güzel. Çok duygulandım, vefanızı çok taktir ettim.
En büyük derdimiz ve sorunumuzdur cehalet. Başımıza gelen her derdin, belanın, olumsuzlukların nedenidir eğitimsizliğimiz. ATATÜRK'ün ölümünden sonra Türk toplumunun cehalete mahkum olması için adeta her çaba gösterilmiş. 1950 yılından itibaren de cahil bir toplum yaratmak için tutucu siyasetçi ve iktidarlar, süregelen ihmalleri en büyük fırsat bilerek bu uğurda akla gelebilecek en büyük engelleri koydular, TÜRK toplumunun gelişimini, aydınlanıp, çağdaş bir toplum olmasını engellediler. Onlara göre eğitimsiz, kabuğuna sıkıştırılmış toplum bireyleri daha kolay yönetilir, istedikleri gibi sömürülür, her türlü adaletsizliğe, yolsuzluk ve çalıp - çarpmalara ses çıkaramazlardı. O amaç ve düşünceyi uygulayanların peşinden gelen, tutucu radikal sahtekarlar, özel sömürü ve toplumu parçalama yöntemlerini alabildiğine geliştirerek, bizleri bu gün tam anlamıyla bir batış çizgisinin ve odağının içine oturttular.
Bunda, yeni nesil aydınlarımızın da payları vardır maalesef. Gerektiği zamanda, gerekli karşı koyuşları, engellemeleri önleyememişiz, ne yazık ki.
Bu manzara karşısında, geçmişteki öğretmenlerimizi minnet, şükran ve vefayla anmak onlara olan en büyük borcumuzdur.
Anlamlı yazınızı tebrik ve taktirlerimle kutlarken, TÜRK toplumunun geliştirilmesinde, yüceltilip çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırılmasında çaba gösteren TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN, ÖĞRETMEN GÜNLERİNİ içtenlikle kutluyorum.
Kemal Polat
kempol tarafından 11/23/2013 11:14:43 PM zamanında düzenlenmiştir.