- 798 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK, DİN VE EMPATİ, ME'YUS s.2 Kasım-Aralık 2013
AŞK, DİN VE EMPATİ
Aklınızdaki soru işaretlerini yanıtlamaya çalışayım. Daha sonra konuyla ilgili detaylı bilgiler üzerinde durayım. Doğaldır ki her Müslüman aile, dini terbiye görgü ve gelenekleriyle öyle ya da böyle iç içedirler. Yakın bir örnek olarak kendi ailemden bahsedeyim. Rahmetli annem beş vakit namazında olan mazbut bir ev hanımıydı. Rahmetli babamsa belli zamanlarda Kur’an okurdu. İlkokul beşinci sınıfa kadar dinle ilgili kulaktan dolma bazı şeyler öğrenmiştim. Allah sevgisi ve korkusunu, ödül ve ceza olarak da Cennet ve Cehennemi. Beni yakından ilgilendiren Cennet ve Huriler olmuştu. İçimde kızlara karşı, zaman zaman dışa vurma derecesinde yoğun dürtüler vardı. Bende olan bu dürtüler hiç şüphesiz ki az veya çok tüm canlılarda vardır. Bu dürtüler, yaradan tarafından canlılara sunulan değerli bir armağandır. Dünyanın idamesi için gerekli olan bir armağan. Her şey karşıtlarıyla vardır ve hiçbir şey bir diğerinden bağımsız değildir.
İnsan doğar, büyür ve ölür. Bu döngüde belli bir amaç için ürer. Bir şiirimde dediğim gibi; "Doğum ölüme fırlatılıştır/ Öyle buyrulmuş kölelik/Yoksa boş döner dünya". Tüm canlıların bu dünyaya üremek ve bilinmeyenlere hizmet için gelmiş olduğunu düşünüyorum. Hepimiz belli görevleri var. Bunun en kutsal olanı üreme, sevgi saygı ve barıştır hiç şüphesiz. Üremek için tüm koşullar, doğa tarafından birilerinin çıkarlarına uygun olarak düzenlenmiştir. Buna canlıların kendi çıkarları için de diyebiliriz.
Karşı cins dediğimiz zaman burada somut bir kavramdan bahsediyorum. Ütopik veya gerçek resmini çizebileceğimiz bir karşı cins. Allah ise burada soyut bir kavram. Ne doğurur, ne de doğurtur. Yaradandır. Böylesine soyut bir kavramı zihnimizde canlandırmamız mümkün değil. O’na ulaşmamız da ancak yarattığı nesneler üzerinden olur. Yani O’nu, bu nesnelerde görmeye ve sevmeye çalışırız. Bir başka deyişle O’nunla ancak bu yolla empati kurarız. Bir de Peygamberlerimiz vasıtasıyla gönderdiği kitaplarıyla tabi ki. Bazılarımız O’nu sezgileriyle içten sever, bazılarımızsa zorlamayla.
Gelin size Allah’la olan ilk diyalogumu anlatayım. İlkokul ikinci sınıftayım. Yıl bin dokuz yüz kırk dokuz olmalı. Rahmetli annemle sevgili bayan öğretmenim kapımızın önünde konuşuyorlardı. Naylon çorap memleketimizde henüz yeniydi. Pahalı da bir nesne. Nasıl olduysa içimdeki Mazhar beni dürttü. "Allah’ım şu güzelliğe bak!" deyip öğretmenimin bacaklarına sarıldım. Öğretmenim çorabının, ben de bacakların derdindeyim. Allah’ı gönülden anmam, yani ilk tanışmam böyle oldu. Doğaldır ki ense köküme inen okkalı bir tokatla da cehennemin ne olduğunu anladım.
O gün bu gündür Allah’la olan diyalogum iyi veya kötü sürüyor. İyi veya kötü aşka sürgün yaşıyorum. Kıblem aşktır benim. Dualarımın çoğu da bu döngüde filiz veriyor. Yoğun aşk yaşadığım zamanlar, karşı cinsimden başka bir şey düşünemiyorum. Duygularımın ve beynimin çekim merkezi yalnızca sevdiğim oluyor. Hüsranla sonuçlanan aşklarım gibi köze dönüşen aşklarımda oldu tabi ki. Çoğu zaman dualarım, sevdiğime kavuşmak ve onu kaybetmeme arzusundan kaynaklanmakta.
Allah tüm nesneleri kendi güzelliğinden yaratmamış mı? Tasavvuf şairleri gibi ben de aynı duygularla şiirlerimi yazıyorum. Yunus Emre’nin felsefesi, "Yaratılanı severim /Yaradandan ötürü" benim de felsefem olmuştur. Ağırlıklı olarak kadınları ve onlarla içselleşen tüm güzellikleri seviyorum.
Bu nedenledir ki aşık olan kişilerle rahatlıkla empati kurabiliyorum. Onların duygu ve bilişenlerini doğru algılıyor ve kendimi onların yerine koyuyor, onların bakış açılarından olaylara bakabiliyorum. Burada hemen şunu da belirtmem gerekir ki aşıkların haricinde acı çeken veya sevinen kişilerle empati kurmam pek mümkün gözükmüyor. Hele mi hele savaşlarda Allah için birbirlerine kıyan insanlarla empati kuramadığım gibi, onlara sempati de duymuyorum ve buna neden olan tüm çıkarcılara da.
Gelelim biz gene “din, aşk ve empati” konumuza. Buraya kadar yazdıklarımı, aşağıdaki dizeyle özetlemeye çalışayım.
"Öyle bir aşka düştüm ki/ Göz oldun, yol oldun, im oldun/Ol sevgili de bir oldun"
Tasavvuftan yola çıkarak geliştirdiğim aşk teması zaman zaman Tanrı’ya yönelik olsa da öbür tarafta ağırlıklı olarak somut bir insana yöneliktir. Örneğin:
"Gözbebeklerin ufkun görülen yüzü/Ya gerisi" -Empati-
Kendimi bildim bileli yazdığım şiirler, karşı cinse yönelik. Tanrıyla tartışmalarım hep aşk üzerine. Mademki Tanrı beni aşk için kurgulamış, aşka aşırı düşkünlüğümün cezasını, neden ben çekeyim? Tanrı, yaşadığım aşkların hem avukatı, hem savcısı ve hem de yargıcı değil mi?
AŞK AYAĞA KALK!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.