- 890 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YEZ-İT’İ DURUŞTAN ALLAHA SIĞINIRIM.
Euzu billahi min nefsehurreciym, Bismillahirrahmanirrahiym
Zaruri Bir Açıklama!
Yazan- Mustafa Mesut DURMUŞ
YEZ-İT’İ DURUŞTAN ALLAHA SIĞINIRIM.
BENİ HOŞ GÖRÜN BEN ALLAH’IN RESULLAH’IN KUR’ÂN’IN EHLİ BEYT’İN TARAFIYIM!
BU KONULARDA Bİ TARAF OLAMIYORUM! HOŞ GÖRÜ GÖSTEREMİYORUM!
BENİ BÖYLE KABUL EDİN!
ELİMDEKİ TÜM SERVET SADECE BUDUR! GERİSİNİ TEPTİM!
ÇIKARDIM HAYATIMDAN!
DİLEYEN DİLEDİĞİNİ ALIR.
LEKUM DİNUKUM VELİ YEDİN!
BENİM DİNİM, İSLAM = ALLAH-RESULALLAH-KURAN VE EHLİBEYTTİR!
Nebi’nin Gülleri!
Nebi’nin Gülleri, Hasan ile Hüseyin’i kimler yedi?
Sufyan-i Plan bu Muaviye ile Yezit PİÇ-İ yedi.
Mustafa Mesut Durmuş
15.11.2013 Cuma
İkitelli/İSTANBUL
Burada bir açıklama yapmak sanırım vazife oldu. Yazmış olduğum iki satırlık şiirde hakaret yoktur. Yorum yapan değerli Ağabeylerimden, beyefendilerden çok özür dilerim. Ancak illa da hakaret ettin diyen var ise arasın beni hakaret nedir söyleyeyim. Ben gerçekten yazılarıma, şiirlerime olumlu yâda olumsuz eleştirilerde bulunan tüm yorumculara teşekkür ederim. Allah hepinizden razı olsun. Çünkü kendimi gelen eleştirilere göre frenliyorum, duruma göre ayarlıyorum. Ne kadar başarılı olabiliyorum. Orasını yine beni takip eden değerli Allah dostları olan siz kıymetli insanlarsınız.
Hayatımın hiçbir safhasında “Allah; Resulallah, Kuran ve Ehlibeyt” noktasında tavizim olmadı. Onların düşmanları düşmanımdır. Adları ve san’ları ne olursa olsun. Çünkü o düşmanların hiç biri Resulallah ve Ehli beyt’ten daha kıymetli olamaz. Kimse bana Mustafa Mesut şu zırvaya tevil getir demesin.
Bu şiirin sanırım birinci satırında siz değerli yorumculara göre herhangi bir problem yoktur. Sıkıntı ikinci satırda başlıyor. Yorumcularımın hepsi İslam Tarihini benden çok daha iyi bilirler. Beklerdim ki, İslam Tarihinin bu müstesna dönemine ait gerçekleri Özet olarak birinizin aktarması ve Hak’kı Hak sahiplerine teslim etmeniz idi. Öyle olmadı. Başka hükümler ortaya kondu. Tabii ki değerlendirildi. Sanmayın ki hiç birinizi kâle almadım. Haşa hepinizi ciddi bir şekilde dinledim. Ve yayınlarımı durdurdum. Çünkü sizler benim Hak namına büyüklerim ve dostlarımsınız. Mutlaka benim hayrıma olan nasihatlarınızı ve ikazlarınızı yapacaksınız. Dostluğun ve büyüklüğün nişanı budur.
Beni İkaz ederek kendilerine müteşekkir olduğum büyüklerim ve dostlarımdan bazılarını zikretmekte bir beis görmüyorum. Kendilerine müteşekkirim. Allah kendilerinden razı olsun. Ancak ben cehlimden olsa gerek sabrı tercih edemiyorum.
Beni ikazları ile bu konuda daha fazla araştırmanın içine sevk eden büyüklerim ve dostlarımdan bazıları şunlardır;
1. Doc. Dr. Sait Başer
2. Mehmet Çoban
3. Mehmet İslami
4. Murat Mutlu
5. Mavera Arı
Vd. dostlarıma tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Saygılar arz ediyorum.
Ve inanın Yalnızca Allah’tan korktuğum için bu duygularımı kaleme aldım. Şiir olarak neşrettim. Tabii ki bir nedeni vardı. Fikir dünyasında var olan bir ağabeyimizin Facebook’da sayfasında görüşlerini serdetmesinden sonra bende iki kelam yorum yazdım. O sayfada Tarihin bu kısmına not düşülürken gerçekten ehlibeyte hakaretamiz kelamlar edildi. Paylaşımcı ile söz düellosuna girmedim. Ve o anda aklıma gelen her duyguyu şiire döktüm ve kendi sayfamda yayınladım. Birde şiir gurubumuzda yayınladım. Size göre daha ağır cümleler sayabileceğiniz şiirler de yazdım. Yez-it ne ki? Yez-it ortalıkta anası belli olmayan bir Piç’tir. Muaviye’nin fuhşu kendisine meslek edinmiş adı bile olmayan bir kadından Zina yoluyla kazandığı bir çocuktur.
1.İmam ali as’ın büyük oğlu İmam Hasan as, Muaviye’nin sinsi bir planına kurban gitmiştir. İmam Hasan as.’ın eşi para ve başka menfaatler vaat edilerek Muaviye tarafından elde edilerek “zehirletilerek” “ŞEHADET ŞERBETİNİ İÇTİĞİ “ bilinmektedir. Kısaca Vahiy katibi dediğiniz (Vahiy katibi değil tabii) Muaviye tarafından azmettirici olarak öldürtülmüştür. Bu konudaki tarihi rivayetlerde dâhil olmak üzere tüm anlatımlar da Muaviye ve Hediye ettiği cariye üzerinde odaklanmıştır. Tabii ki en doğrusunu Allah bilir. Benim bildiğim doğru budur. Benim ağabeylerim olarak daha doğrusunu değil, GERÇEK DOĞRUSUNU biliyorsanız kaynaklarda göstererek yazarsanız bir cehaletten daha kurtulurum.
2. İmam Ali as’ın diğer oğlu, İmam Hüseyin a.s’ın Kerbelada nasıl ve hangi şartlarda “ŞEHADET ŞERBETİNİ İÇTİĞİ “ise hepinizin malumudur. Kısaca Yez-it tarafından katledildi. Bunu burada anlatmaya kalkarsam sayfalara sığmaz. Ve sanırım hiç birinizde okumazsınız. Onun için kısa ve öz ikinci satırın yarısında özet verdim.
3.İmam Hüseyin as. Bir KIYAMIN adını KERBELA’ da koydu. Bu hadiseyi bir Siyasi ve Politik çatışma olarak basite indirgeyemezsiniz. Bunu hiçbir vicdan sahibi kabullenemez. Ve peygamber evlatlarına soylarını yok edecek şekilde Kılıç çekenleri Şehit diyemezsiniz. O zaman kalanların hepsi de İslam gazisi olmalıdır. Hâlbuki Kerbela hadisesinden sonra Yez-it ordusunun mensuplarının nasıl öldüklerine tarih isim isim şahitlik etmiştir. Ve onların katillerinin hiç biri ehlibeyt mensubu veya sevenleri olmamıştır. İçlerinden bir başka pislik çıkıp hepsini tavşan gibi avlamıştır.
Eğer sizler bu KIYAM’A siyasi ve politik derseniz. Orada pes derim. Çünkü her biriniz kendinizi inkâr etmiş olursunuz. Bırakınız o zaman yapmakta olduğunuz Mücadeleleri. Boş işler ile uğraşmaktasınız. Sizin güttüğünüz dava İmam Hüseyin as’ın davasının yanında FASARYA ’dır. Eğer bu gün Zalime ve Batıla İslam adına bir Kıyam var ise, bu bizlere İmam Hüseyin a.s’dan intikal ettirilmiştir. Yoksa biz tarifi mümkün olmayan bir büyük mideye sahip Muaviye’den farksız olurduk. Ben Allah’tan korktuğum için hadiselere bu Kuranın emrettiği şekilde bu şekilde bakıyorum.
4. Muaviye Vahiy kâtibi falan değil. Bu Ümeyye oğullarının kendi içlerinden Osman’dan başka bir mukaddes değer meydana getirmek için gayretkeşliklerinden başka bir şey değildir. Hatta Muaviye’ye bir kalkan oluşturmaktan başka bir şey değildir. Karıştırdığı haltlar karşısında ümmetin tepkisini azaltmak için uydurulmuş bir makamdır. Konuya kâtiplik noktasından bakmıyorum, öyle bakarsam diğer gerçek vahiy kâtiplerine haksızlık etmiş olurum.Aşağıda daha geniş açıklamalar arz edeceğim.
5. İslam’da Nikah esas ise, Yez-it’n gerçek annesinin Muaviye ile Nikahı olmadığı bilinmektedir. Bu konudaki kaynaklar (tercüme edilenler dışında) tüm kaynaklar bu şekilde zikreder. Tercüme edilenlerde ise, bir yez-it’lik söz konusudur.
Muaviye’siz ehlisünnet olmaz diyenleri isim isim belgeli bir şekilde zikretmeye gerek yoktur. Ancak unutmayalım ki, Muaviye’den vaz geçtik Yez-it’i bile ehlisünnet dairesine alan ahmaklar bedbahtlar bulunmaktadır. Bu konuda ki araştırmalarımızı çok taze olarak arz edebiliriz.
"Hz. Hüseyn’in öldürülmesini Yezid istememiş!!"
Bir Soru geldi: uzmanına ilettik.
Evet, bu sözler bir tarih hocasına ait. Hz Hüseyn’i öldürenlerin Yez-it’den habersiz olarak imamı öldürdüğünü, hatta Yez-it’in sonradan imamın katillerinin başını kestiğini iddia ediyor. Sonra gittim kendisiyle özel olarak konuştum; bana kaynak göstermesini istedim; o da Burak Erman(isim doğru olmayabilir) ve Neşet Çağatay adında iki yazardan yararlandığını, zaten bu kişilerin İslam tarihini iyi bildiklerini söyledi. Şimdi haftaya kendisine ben de kendi bulduğum kaynaklarımı götüreceğim.
Sayın hocam bu bahsettiğim yazarlarla ilgili bilginiz var mı ya da bu konuyla ilgili, yani Yez-it’in sözde İmam’ın öldürülmesiyle bir ilişkisinin olmadığı yönünde herhangi bir tarihi kaynak var mıdır?
Bir Cevap uzmanından: Sadece Kaynakları vermekle İktifa edeceğim.
Muhterem kardeşim, bunca zaman sonra ve bunca belge ve bilgi kaynaklarda dolaştığı halde birilerine Yez-it gibi bir alçağın kim olduğunu ispatlamaya çalışmaktan daha acı bir şey olabilir mi?
Ama ne yapacaksın, insanın gözleri gerçeği görmeye kapalı oldu mu en sağlam belge ve bilgiler dahi kar etmiyor. Her halükarda siz istediğiniz için hücceti tamamlama babından bazı belgeleri vermekle yetiniyoruz. Önce Yez-it’in dedesi ve babası hakkında bir kaç belge veriyorum ki kimlerin mirasçısı olduğu belli olsun:
Ebu Sufyan:
Hakkın bayrağı, İslâm’ın zaferini ilân edercesine Mekke semalarında dalgalanınca, Ebu Süfyan ve Muaviye İslâm’a girdiler. Ama içlerindeki kin ateşi yüreklerini yakıyor ve Resulullah’tan (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’inden intikam alma duygusu göğüslerini için için kemiriyordu. İki kâfirken, iki Müslüman gibi göründüler ve Resulullah’ın (s.a.a) serbest bıraktığı tutsaklar olarak İslâm toplumuna katıldılar. Çok geçmeden Osman b. Affan iktidara geldi ve Ebu Süfyan’ın içinde gizli olan düşünceler dilinden dökülmeye başladı. Osman’a şöyle dedi:
"Teym ve Adiyoğulları’ndan sonra hilâfet sana geçti. Şimdi onu bir top gibi çevir. Bu bir saltanattır. Cennet nedir, cehennem nedir bilmiyorum."[1]
Ebu Sufyan bir keresinde Ümeyyeoğulları’na şöyle seslenmişti:
"Ey Ümeyyeoğulları! Hilâfeti bir top gibi bir birinize atın. Ebu Süfyan’ın yemin ettiği şeye andolosun ki, sizin için hep bunu istiyordum. Bunu çocuklarınıza miras olarak bırakmalısınız."[2]
Muaviye bin Ebu Sufyan:
Cahiz şöyle yazar: "İmam Hasan inzivaya itildikten sonra Muaviye’nin Diktatörlük dönemi başlamış oldu. Muaviye bu yılın adına "Cemaat Yılı, (Âm-ul Cemâa) dedirtti; oysaki tam anlamıyla tefrika, nifak, zulüm ve zorbalık yılıydı bu. Çünkü hilafet ve imametin Kisrâ ve Kayser krallığına dönüştürüldüğü yıldı bu."[3]
Hasan Basri: "Muaviye dört şey yaptı ki, bunların her biri onun katli için yeterliydi" der ve şöyle açıklar:
1- Sahabe arasında liyakatli, yetenekli ve dürüst insanlar varken sefih ve düşüncesiz insanları Müslüman halkın başına musallat etti.
2- Sürekli sarhoş olan, ipek elbiseler giyip def ve tanbur çalan oğlu Yezid’i halifelik makamına oturttu.
3- Ziyad’ı kendi kardeşi olarak ilan etti. Oysaki Muaviye’nin babası Ziyad’ın annesiyle zinada bulunmuştu ve Hz. Resulullah’ın (s.a.a) sarih buyruğu gereğince, "zina yoluyla akrabalık bağının oluşmayacağı" bilinmekteydi.
4- Müslümanlar arasında takva ve inkılâbiliğiyle tanınan Hucr bin Adiyy (r.a) ile arkadaşlarını öldürttü.[4]
Mısırlı tanınmış yazar Dr. Hasan İbrahim Hasan şöyle yazar:
"...Muaviye hile, entrika ve kılıç zoruyla halifeliği ele geçirdi. Üstâd Prof. Nıcols der ki: Muaviye’nin başında bulunduğu Emevilerin galibiyeti Müslümanlar tarafından, eşraf ve zengin takımının kazanması şeklinde değerlendirilmiştir o gün. Çünkü bunlar Hz. Resulullah (s.a.a)’ a karşı var güçleriyle savaşmış, ancak galip taraf Peygamber olmuş, onların putperest düzene dayalı eşrafiyet iktidarını devirip İslam dinini hakim kılmıştı..."[5]
Muaviye, Hz. Resulullah (s.a.a)’ın, "Ammar’ı zalim ve yoldan çıkmış bir güruh öldürecek" demesine rağmen Ammar’ı öldürtmüş ve onun kesik başını kendisine getiren iki Şamlıya iki kese altın vermiştir. Bu sırada Muaviye, yaptığından memnun ve mutlu olduğunu da ifade etmişti.[6]
Muaviye, Doğu Roma İmparatorları’na özenerek sarayında tumturaklı bir protokol uygulatmaktaydı:[7]
Muaviye, İslam halifesi namına kendisine özel korumalar tuttu ve krallar gibi tahta cülus etti, başkalarını kendisinden aşağıda oturttu. Hıristiyanları kitabet ve yazı işlerinde istihdam etti, halkın malını-mülkünü kendisi için alıyor ve: "Ben bu diyarların sultanlarının ilkiyim." diyordu.[8]
Muaviye sarayda yaşama, savaş yaptırma ve saray protokolleri uygulamanın yanı sıra Romalıları taklit ederek ipek ve pahalı kürkler de giyerdi.[9]
Muaviye’nin birkaç karısı vardı ki bunlardan biri de Suriyeli bir Hıristiyandı. Dostları ve danışmanları arasında çok sayıda Hıristiyan vardı.[10]
Muaviye, Hıristiyan müsteşarları işe almak suretiyle Hıristiyanların İslam topluluklarına sızmasına sebebiyet vermiş oldu; bu da, Müslümanların morallerinin çökmesine yol açtı.
Dairet’ul Maarif i İslam’da şöyle yazılır: "Muaviye ülke yönetimiyle ilgili işlerde Hıristiyanları da istihdam ediyordu. Şam’da vali olduğu yıllarda (Ömer ve Osman döneminde) Hıristiyanlarla çok yakın ilişki ve işbirlikleri vardı. İşte bu yıllardadır ki Hıristiyan kültürü Bizantik Ermenizm renginde Müslümanlar arasına nüfuz etmeye başlamış, giderek yayılmış ve derken İslam’a aykırı bir "yeni İslam medeniyeti"nin oluşmasına neden olmuştur.[11]
Osman’ın katili Muaviye’dir. Zira H. 44’te Mekke’ye gitmiştir. Medine’de Haşimoğulları’na: "Osman’ı siz öldürdünüz" dediğinde Abbas’ın oğlu. "Bu senin işin" diye cevap verip şöyle eklemiştir: "Osman’ı sen öldürdüğün halde kalkıp bir de onun kan dâvâsına girişmektesin. "[12]
Muaviye, yetkili olarak görevlendirdiği Busr bin Ertat’ı yola çıkarmadan önce ona şöyle talimat vermiştir: "Seninle aynı fikirde olmayanı öldür. Bize eğilmeyen kim olursa olsun, varına-yoğuna el koy, geçtiğin köyleri yakıp yık, korku yarat."[13]
Busr bin Ertat onun direktiflerini uygulamada kusur etmeyecek, binlerce Müslümanı öldürecek, kadınlarla çocukları bile kılıçtan geçirecekti.[14]
Ehl-i Sünnet uleması nezdinde Muaviye mel’un ve zındıktır.[15]
Muaviye Hz. Resulullah’ın (s.a.a) "Namuslu insan, sünnet ve şeriata uygun davranır, zina edenlerse recm olunmalı, taşlanmalıdır" şeklindeki sünnetine karşı çıkmıştır. Bu hadis ehl-i sünnet kaynaklarında kaydedilmiştir.[16]
Muaviye’yi Hz. Peygamberi Ekrem efendimiz lanetlemişlerdir.[17]
Hz. Ali de (a.s) defalarca Muaviye’yi lanetlemiştir.[18]
Muaviye içki içerdi.[19] Hatta son arzusu ölmeden önce "Sıcak bir günde serin şarap içip çocuklarını seyretmekti."[20]
Muaviye faiz yerdi.[21]
Muaviye’ye göre Miraç olayı rüyadan ibaretti.[22] Muaviye bir keresinde çarşamba günü cuma namazı kıldırdı.[23]
Muaviye seferdeyken namazını tam kıldı.[24] (Şia ve sünni kaynak ve rivayetlerinin birçok yerinde yolculukta dört rek’atların iki rekat kılınması -seferi namaz- gerektiği geçer ki Şia fıkhında icmai olarak vaciptir).[25]
Muaviye’nin katl ve cinayet defteri bir hayli kabarıktır Hz. Resulullah’ın (s.a.a) sevgili sahabisi Hicr bin Adiyy’le 6 yiğit arkadaşı, Muaviye’nin resmi emriyle Merc-i Uzrâ’da şehid edildi.[26]
Muaviye, Malik-i Eşter’ i Mısır yolunda zehirli balla zehirletip öldürttü sonra da minbere çıkıp şöyle dedi: "Ali’nin iki arkadaşı vardı; birinin işini Sıffın’de (Yasir oğlu Ammar’ı) bitirdim, diğerininkini de (Malik-i Eşter) bugün. "[27]
Bu sırada orada bulunan Amr-i Âs, "Evet", dedi, "Allah’ın baldan askerleri vardır."[28]
Muaviye birtakım plânlarını uygulayabilmek için Abdurrahman bin Halid bin Velid’i de zehirletti.[29]
Hz. Ali tarafından Mısır’a vali tayin edilen Muhammed bin Ebubekir’i öldürtüp cenazesini bir eşeğin cesedine -karnını yarıp- koyarak yaktırdı.[30]
Muaviye, Ziyad bin Ebih’i Kufe ve Basra valiliğine atadı. Ziyad şiilerin arasında bulunduğundan hepsini tanıyordu; teker teker şiileri yakalatıp öldürtüyor, asıyor, ellerini ayaklarını çaprazlama kestiriyor, gözlerini oydurtuyordu.[31] Ziyad, yaptığı her şeyi Muaviye’nin direkt emriyle yapınıştır.
Yezid bin Muaviye:
Önce Hz. Hüseyn’in o mel’un hakkındaki bir şehadetiyle başlayalım; şöyle buyuruyor Muaviye oğlu Yezid’e biat etmeyi reddettiğinde Yezid’in valisi Velid b. Utbe’ye:
"Bizler, nübüvvet Ehl-i Beyti’yiz; risalet madeniyiz; meleklerin inip çıktığı haneyiz; rahmetin mahalliyiz. Allah, bizimle açmış ve bizimle bitirmiştir. Yezid ise, yoldan çıkmış bir günahkârdır. Şarap içen, Allah’ın haram ettiği canı haksız yere öldüren biridir. Yoldan çıkmışlığını ve günahkârlığını gizleme gereğini dahi duymayan bir rezildir. Benim gibisi, onun gibisine biat etmez!"[32]
Yezid’in, elindeki sopayla İmam Hüseyin’in (a.s) mübarek dişlerine vurduğunu gören Ebu Bereze el-Eslemî şöyle der:
Sen elindeki sopayla Hüseyin’in dişlerine mi vuruyorsun? Senin sopan onun ağzında öyle bir yere değiyor ki, ben Resulullah’ın orayı öptüğünü görmüştüm. Sen ey Yezid! Kıyamet günü Allah’ın huzuruna getirildiğin zaman İbn Ziyad senin şefaatçin olacak. O (Hüseyin) getirildiğinde ise, Muhammed (s.a.a) onun şefaatçisi olacak.[33]
Şimdi de Yezid’ib hayatı ve özellikleri hakkında kısa bilgi ve belgeler:
Yezid’in Doğumu, Eğitimi ve Özellikleri
Yezid, hicrî yirmi beş veya yirmi altı senesinde doğdu. Annesi, Meysun bint-i Becdel el-Kelbiye’dir. Tarihçiler, Meysun bint-i Becdel el-Kelbiye’nin babasının kölesiyle ilişkiye girdiğini ve bu ilişkiden Yezid’in (Allah ona lânet etsin) dün-yaya geldiğini anlatırlar. Aşağıdaki beyitlerde soy bilgini şair Kelbî, buna işaret eder:
Zaman bize Türklerin saldırılarını ve
Tez gelen ölümü gösterdiyse de
Daha önce, o soysuz adam ile Kelb’in kölesinin
Kerbelâ’da Nebi evladını katlettiklerini gördük!
Şair, soysuz adam derken Ubeydullah b. Ziyad’ı -Allah ona lânet etsin- ve Kelb’in kölesini derken de Yez-it b. Mua-viye’yi kastediyor. Çünkü Yez-it, Becdel el-Kelbiye’nin kölesindendir.[34]
Fizikî özelliklerine gelince, İbn Kesir -el-Bidaye adlı eserinde- onu şöyle vasfeder:
"Etine dolgun, iri yarı, vücudu çok kıllı ve çopur yüzlü biriydi."[35]
Ruhsal özelliklerine gelince; hainlik, hilekârlık, ikiyüzlülük, serserilik ve hayâsızlık gibi özellikleri geçmişlerinden miras almıştı. Hatta tarihçiler şöyle derler:
Yez-it, babası gibi (eğer Muaviye’nin gerçek oğluysa tabi) taş yürekli ve gaddar birisiydi; ama onun gibi dâhi değildi. Bu yüzden, acımasız ve hain uygulamalarına yumuşak diplomatik kılıflar uydurmakta pek mahir değildi. Düşük karakteri ve seviyesiz ahlâkı, onda şefkat ve adalet namına hiçbir duygu bırakmamıştı. İnsanları öldürüyor, onlara işkence ediyor ve bundan sadistçe bir zevk alıyordu. Başkaları acı çekerken o onları zevkle seyrediyordu. Alçaklıkları işlemeye doymuyordu. Hem erkek, hem de kadın işret arkadaşlarının olması bunun en açık kanıtıdır. İşret arkadaşlarını toplumun en adî, en bayağı kesimlerinden seçiyordu.[36]
Yez-it, İslâm’dan önce Hıristiyanlık inancına bağlı Benî Kilâb kabilesinden olan dayılarının yanında çölde büyüdü. Kontrolsüz bir şekilde Benî Kilâb kabilesinin lâubali gençlerinin arasına salıverilmiş ve onlardan ileri derecede etkilenmişti. Onlarla birlikte şarap içer ve köpeklerle oynaşırdı.
Yez-it’in Avlanmaya Düşkünlüğü
Yez-it’in özelliklerinden biri de ava olan merakıydı. Vaktinin çoğunu avda geçirirdi. Tarihçiler şöyle diyorlar:
Yez-it b. Muaviye, ileri derecede ava meraklıydı, avlanarak vakit geçirir ve eğlenirdi. Av köpeklerine al-tından bilezikler takar ve atlas giysiler giydirirdi. Her av köpeğine, ona hizmet edecek bir köle armağan etmişti.[37]
Maymunlara Olan Aşkı
Bütün tarihçiler, Yez-it’in maymunlara düşkün olduğu hususunda görüş birliği içindedirler. Bir maymunu vardı. Bu maymunu her zaman yanında gezdirirdi. Ona Ebu’l-Kays adını vermişti. Kadehinin artığını ona verir ve şöyle derdi: "Bu, İsrailoğulları’ndan bir yaşlı adamdır. Bir günah işledi, bu yüzden maymuna dönüştürüldü."
Bu maymunu bir yaban eşeğine bindirir ve atlılarla yarıştırırdı. Bir gün onu yaban eşeğine bindirdi ve atlılarla yarıştırdı. Yaban eşeği atları geçince, Yez-it bundan büyük sevinç duydu ve şu beyitleri okudu:
Ey Ebu Kays! Bindiğin merkebin fazlasına sıkıca sarıldın
Çünkü eğer düşerse, merkebe bir sorumluluk olmaz
Sen bütün atlıları geride bıraktın.
Emirü’l-Müminin’in atı yaban eşeğiyle.
Bir gün yine maymununu yarıştırdı. Rüzgâr onu düşür-dü ve öldü. Yez-it bundan dolayı çok üzüldü. Maymunun kefenlenmesini ve defnedilmesini emretti. Şamlılardan da, başına gelen bu felâketten dolayı kendisine taziyede bulunmalarını istedi. Maymunu için şöyle bir ağıt yakmıştı:
Nice saygın kimseler ve korunaklı topluluklar
Bize geldiler ve Ebu Kays’ın ölümünden dolayı taziyelerini sundular
O (Ebu Kays), aşiretin şeyhi, en önde geleni ve en güzeli idi
Her zaman başların üzerindeydi, boyunlara sarılırdı ve başbuğdu
Senin içinde bulunduğun kabri Allah rahmetinden uzak etmesin
O kabirde güzellik var ve keçisakalı gibi sakalı o-lan biri yatmaktadır.[38]
Yez-it’in maymunlara düşkün ve âşık olduğu, halk arasında yayılmış ve hatta maymunlara düşkünlükle lakaplandırılmıştı. Tenuh kabilesinden bir adam, onu hicveder mahiyette şu beyitleri söylemiş:
Bizim aramızda olmaktan usanan,
Maymunların arkadaşı Yez-it
Maymunlar yurduna özlemle tutuşan Yez-it
Yuh olsun! Başımıza halife olana bak!
En yakın arkadaşları maymunlar olan Yez-it.[39]
Sürekli Şarap İçmesi
Yez-it’in en belirgin özelliklerinden biri de, sürekli şarap içmesiydi. Sürekli sarhoş olacak kadar şarap içmeyi ileri götürmüştü. Her zaman, kör kütük sarhoş olduğu için düşünme ve algılama melekesini yitirmiş vaziyette olurdu. Şarap hakkındaki bir şiirinde şunları söylüyor:
Şarabın bir araya getirdiği arkadaşlarıma sesleniyorum
Nefsin isteklerinin şarkıcısı nağmelerini terennüm ederken beni dinlesinler:
Nimetlerden ve lezzetlerden bir nasip alın
Çünkü her şey, ne kadar zaman geçerse geçsin, tükenecektir.[40]
Tarihçiler, İmam Hüseyin’in (a.s) şehit edilmesinden sonra, Medinelilerden oluşan bir heyetle birlikte Şam’a giden, ardından Yez-it’e başkaldıran Abdullah b. Hanzala’nın Yez-it’i şu sözleriyle tanımladığını naklederler:
Allah’a yemin ederim ki, gökten üzerimize taş yağmasından korktuğumuz için Yez-it’e başkaldırdık. Çünkü o, anneleri, kızları ve kız kardeşleriyle evlenen bir adamdır. Şarap içer, sonra da namazı terk eder. Allah’a yemin ederim ki, benimle birlikte insanlardan kimse olmasaydı, Allah için Yez-it’e karşı kıyamla güzel bir sınav verirdim.[41]
Heyetin diğer üyeleri de şöyle demişlerdir:
Dini olmayan, şarap içen, tambur çalan ve köpeklerle oynayan bir adamın yanından geldik.[42]
Münzir b. Zübeyr’in, Yez-it hakkında şöyle dediği nakledilir:
Allah’a yemin ederim ki o, şarap içiyor. Allah’a ye-min ederim ki o, sarhoş olup namazı terk ediyor.[43]
Ebu Ömer b. Hafs ise onu şöyle tanıtıyor:
Allah’a yemin ederim ki, Yezid b. Muaviye’nin sarhoş olarak namazı terk ettiğini gördüm.[44]
Yez-it’in şarabı vasf eden aşağıdaki beyitlerinde ise, küfrü açıkça görülmektedir:
Burcu, içinde bulunduğu fıçı
Doğusu saki, batısı benim ağzım olan şarap güneşçiği
Fıçıdan cam kadehe indiğinde,
Hatîm ile Zemzem arasında çalkalanan (gidip gelen) kalabalığı andırır
Bir gün Ahmed’in dinine göre haram kılınmışsa
Sen, Meryem oğlu Mesih’in dinine göre iç.[45]
Mes’udî onun hakkında şöyle der:
Yezid’in çalgı aletleri, av hayvanları, köpekleri, maymunları ve parsları vardı. Sürekli şarap içerdi. Bir gün yine şarap sofrasına oturmuştu, sağında da İbn Ziyad bulunuyordu. Hüseyin’in öldürülmesinden sonraydı. Yezid sakiye döndü ve şöyle dedi:
"Bana bir yudum içki ver, kemiklerimin susuzluğunu gidersin
Sonra dön ve aynısını sırrımın sahibi
Ve yanımda güvenilir biri olan İbn Ziyad’a ver
Ki ganimetim ve cihadım sağlamlaşsın."
Ardından şarkıcılara emretti, şarkı söylemeye başladılar. Yezid’in adamları ve valileri de, onun işlediği günahları yaygın olarak işlemeye başladılar. Onun zamanında Mekke ve Medine’de açıktan müzik çalınmaya, çeşitli eğlenceler düzenlenmeye başlandı ve insanlar herkesin gözü önünde şarap içer oldular.[46]
Bir başka yerde şöyle der:
Yezid’e sarhoş, alkolik adı verilmişti.[47]
Yezid’in bir grup arsız ve lâubali işret arkadaşı vardı. Kızıl gecelerini şarap ve müzik eşliğinde onlarla birlikte geçirirdi.
İşret arkadaşlarının başında Ahtal adlı utanmaz bir Hıristiyan şair gelirdi. Birlikte şarap içer ve müzik dinlerlerdi. Bir sefere çıkmak istediği zaman onu da beraberinde götürürdü. Ahtal, izinsiz yanına girebiliyordu. Bu şairin üzerinde halis ipekten bir cüppe ve boynunda altın bir zincir vardı. Sakallarından şarap damlardı.[48]
Yez-it’in, babasının halifeliği döneminde yaşadığı günah ağırlıklı çirkef hayatı incelendiği zaman, sahabe ve tâbiînin büyük kısmının neden ona halife olarak biat etmekten kaçındıkları anlaşılır.
Yez-it’in sapık eğilimleri ve tavırları, kısa hükümranlık döneminde en belirgin şekliyle ortaya çıktı. Öyle ki, artık Hz. Peygamber’e (s.a.a) yönelik kinini ve Risalet’ini inkâr ettiğini dahi gizleme gereğini duymuyordu. Nitekim Peygamber’in (s.a.a) torunu ve gülü Ebu Abdullah Hüseyin’i (a.s) öldürdükten sonra bu sapıklığını açıkça sergilemekten çekinmedi. Hem de o yüce Resul’ün (s.a.a) adına Müslümanların boyunlarına egemen olmuşken.
Yez-it’in Dinsizliği ve Resulullah’a Duyduğu Kin
Yez-it’in kalbi, Resulullah’a (s.a.a) yönelik kin ve buğz ile doluydu. Bedir’de ailesinin başına gelenlerden dolayı bu kini besliyordu. Peygamber’in (s.a.a) tertemiz Ehl-i Beyt’ini kılıçtan geçirdikten sonra Peygamber’den intikam aldığı için mutlu ve sevinçli bir şekilde tahtına kurulmuş, atalarının hazır olup intikamlarının nasıl alındığını görmelerini arzu ederek Abdullah b. ez-Zeb’arî’nin şu beyitlerini mırıldanmıştı:
Keşke Bedir’deki büyüklerim olsalardı da görselerdi
Hazrec’in, ok ve mızrakların isabetinden nasıl inlediğini
Haykırırlardı ve sevinçten gözyaşı dökerlerdi
Sonra derlerdi ki: Yez-it! Elin dert görmesin.
Onların ileri gelenlerinden ulularını öldürdük
Bedr’in karşılığı olarak, böylece denge sağlandı
Haşimoğulları mülk ile oynadılar.
Yoksa, ne bir haber gelmiş, ne de vahiy inmiştir
Handef’ten olmayayım, eğer intikam almazsam
Yaptıklarından dolayı Ahmed’in soyundan.[49]
Abdullah b. Zübeyr Mekke’de kendisine karşı isyan başlatınca da Yezid İslâm’a inanmadığını, inkârcılığını açık bir şekilde sergilemişti. İbn Zübeyr’in isyanını bastırmak için bir ordu gönderdi ve bu orduyla birlikte ona bir de mektup gönderdi. Mektupta şu beyit yer alıyordu:
Çağır gökteki Tanrını; çünkü ben
Üzerine Akke ve Eş’ar (kabilelerinin) adamlarını salıyorum.[50]
Yezid’in Hükümranlığı Döneminde İşlenen Suçlar
Tarihçiler anlatıyor: Yezid, üç buçuk seneyi geçmeyen kısa hükümranlık döneminde üç korkunç cinayet işledi ki, tarih onların benzerine tanık olmamıştı. O, bu cinayetleriyle sadece Emevî tarihini değil, İslâm dünyasının tarihini sonsuza dek karaladı. Bu korkunç cinayetleri şöyle sıralayabiliriz:
1- Hicrî 61 senesinde İmam Hüseyin’i (a.s), ailesini ve ashabından beraberinde olanları öldürmesi, kadınlarını ve çocuklarını esir alıp şehir şehir halka teşhir etmesi şeklinde Ehl-i Beyt’in (a.s) hürmetini ve saygınlığını çiğnemesi. Hâlbuki onlar, Resulullah’ın (s.a.a) ailesiydiler, milyonlarca Müslüman onları kutsal kabul ediyor, onların şahsında Resulul-lah’ı (s.a.a) ve İslâm’ın içerdiği bütün hak ve hayırları hatırlıyordu.
2- Âşûra katliamından sonra Peygamber’in (s.a.a) şehri Medine’nin hürmetini çiğnemesi, halkını kılıçtan geçirmesi ve ırzlarını Şam ordusuna peşkeş çekmesi. Tek suçları, İmam Hüseyin’in (a.s) öldürülmesini korkunç bir cinayet saymaları, bu cinayete tepki göstermeleriydi.
3- Mekke’ye saldırması, kuşatma altında tutması, Kâbe’yi yıkması ve Allah’ın güvenli dokunulmaz kıldığı haremde binlerce masum insanı öldürmesi.
Yezid’in Şerir Karakterinin Gerisindeki Sır
Kimi tarihçiler, bir Hıristiyan papazın, Yezid’in terbiyesi ve eğitimini üstlendiğini, böylece çölün katılığını ve kaba doğasını yansıtan olumsuz ve kötü bir ortamda yetiştiğini yazarlar. Bu tarihçiler derler ki: "Hıristiyanların yanında yetiştiği için olsa gerek, Hıristiyanlara yakın durur, onlardan birçok sırdaş edinirdi. Onlara o kadar güvenirdi ki, oğlunun terbiyesiyle bir Hıristiyanı görevlendirdi." Tarihçiler bu hususta görüş birliği içindedirler.[51]
Ahtal ve benzeri kimselere gösterdiği özel ilgi ve onlarla kurduğu sağlam ilişki, aldığı Hıristiyan eğitiminden başka bir şeyle izah edilemez. Bazı tarihçiler ve yazarlar, Yezid’in İslâm’ı, kutsallarını ve haramlarını küçümsemesini, aşağılamasını bununla izah etmeye çalışmışlardır.
Bu izah ve gerekçelendirme, ancak çöl hayatının ve Hıristiyan eğitiminin, Yezid’in ilk gençlik yıllarından, babasının veliahdı olduğu yıllara kadar, ardından da halife olduğu dönemde sergilediği olağandışı davranışlara sebebiyet verecek bir özelliği olması durumunda sahih olabilir.
Oysa biliyoruz ki, gerek kentli Arapların, gerekse çöl Araplarının, İslâm’ın da onayladığı birtakım güzel âdetleri ve gelenekleri vardı. Sözünde durmak, iyi komşuluk, cömertlik, yiğitlik, insanların namusuna kem gözle bakmamak gibi. Tarihte Arapların bu erdemlerine dair bolca malzeme vardır. Ama Yezid’de bu erdemlerden hiçbirine rastlanmaz.
Aynı şekilde tarih, Arapların kız kardeşlerle ve halalarla evlenmeyi mubah gördüklerinden de söz etmez. Fakat Yezid bu iğrençlikleri de sergilemiştir. İslâm’dan önce çölde doğup hayatları boyunca Hıristiyanlık üzere yaşayan, Hıristiyanlığın gelenekleri ve görenekleri gölgesinde şahsiyetleri şekillenen kimseler ise, İslâm’a girdikten sonra babalarından ve atalarından gelenek olarak devraldıkları bütün alışkanlıkları bir kenara atarlardı.
O hâlde, Yezid’in bu ağır sapkınlığının ve bu bozuk karakterinin gerisinde, Hıristiyan bir eğitim almasının, Hıristiyan bir ortamda yetişmiş olmasının ötesinde bir sebebin olduğunu söylememiz gerekmektedir.[52]
Buraya kadar Yezid’in sapkın kişiliğinin açık örnekleri üzerinde durduk. Sahih İslâm çizgisinden uzak hayat tarzını irdeledik. Öyle ki herhangi bir Müslümanın bunu kabul etmesi, bunun karşısında sessiz durması mümkün değildir. Tabiî eğer İslâm, hâlâ her şeyi mubah sayan ibahiyeciliği, fasıklığı ve günahkârlığı yasaklıyorsa, adalete ve takvaya davet ediyorsa, takva esasına dayalı bir toplum kurmaya davet ediyorsa, Müslümanlardan İslâm’ın ideallerini gerçekleştirmeyi amaçlayan bir önderlik oluşturmalarını istiyorsa.
Bundan dolayı, risaletin çıkarlarını ve İslâm ümmetini korumayı amaç edinen ve meşruiyetini risaletten alan bir önder olarak İmam Hüseyin’in (a.s) bütün tavırlarını büyük bir dikkatle incelemeli, o gün büyük bir hızla İslâm toplumunun derinliklerine sirayet eden korkunç sapıklık dalgasına karşı dururken ilhamını risaletten alan hareket tarzını araştırmalıyız.
________________________________________
[1]- el-İstiab, 2/690
[2]- Murucu’z-Zeheb, 1/440; Tarih-u İbn Asakir, 6/407
[3]- Muruc, c.3, 3. bas. s.l l.
[4]- Resail’ul Cahız, Mısır bâs.1352 h. s.294 ve Risale’ti Fi Beni Ümeyye ve Risalei en Niza ve t Tehasum, Makrizi,1368 h. Necef, s.65.
[5]- Taberi Tr.c.4,s208, Kamil; İbn-i Esir, c.4,s.209 ve İbn-i Kesir; c.8, s.130.
[6]- İslam Medeniyet Tarihi. c.4, s.87.
[7]- Â1-i Muhammed Tarihinde Teşrih ve Muhakeme: Behlül Behçet Efendi, 7. bas. s.02.
[8]- İslam ve Arap Medeniyet Tarihi, Dr. Gustow Lubon, 4. bas. s.87.
[9]- Yakubi, c., s.68.
[10]- İsl. Med. Tar. Corci Zeydan, c.l, s.83.
[11]- Azamet-i Müslimin De. İspanya:Jozef Mc Cup., İsfahan Bs.h.1326. s.36.
[12]- İslam Ans: Avrupalı bir grup müsteşrik c2, arapç. terc. ve Dairet’ul Maarifi İslami "Beruemize" kelimesi, s.671-672.
[13]- Yaakubi, c.2, s.162.
[14]- Ae, c.2, s.141 ve E1- İmam Ali Sovt’ul Adalet’il İnsaniyye, c.4, s.778. 52- Yaakubi Tar. c.2, s.142 ve E1- Gadir c.l, s.16.
[15]- Ae, c.2, s.141 ve E1- İmam Ali Sovt’ul Adalet’il İnsaniyye, c.4, s.778. 52- Yaakubi Tar. c.2, s.142 ve E1- Gadir c.l, s.16.
[16]- İbni Ebil Hadid, c.l, Mısır bas. s.113.
[17]- EI- Gadir, c.l, s.216 ve E1 Muhtasar Fi Ahbar, c.l, s.184 ve Ali ve Benvah, Mısır bas. s.229.
[18]- Taberi Tar, 1. bas. c.ll, s.357 ve E1 Gadir; c.10, s.139, Sıffin, Mısır bas. s.244.
[19]- İbn-i Ebi’1 Hadid c.3, Mısır bas. s228 ve İhkak’ul Hak ve İzhâk-ul Bâtıl, c 1., s.49 ve EI- Gadir, c.10, s.157.
[20]- Müsned-i Ahmed c.5. s.347 ve Tarih-i İbn-i Asakir c.7, s.311 ve EI- Gadir, c.10, s189.
[21]- Muaviye bin Ebu Süfyan: A. Aahmud EI İkaade, Mısır bas. s.l 32.
[22]- E1 Gadir c.10, s.184, Sahih-i Müslim’den naklen c.5, s.43, Beyhaki Süneni c.5, s.477.
[23]- Hz. Muhammed’in (s.a.a) Hayatı: Dr. Heykel, c.l farsça terc. s.268.
[24]- Muruc, E1 Gadir c.10, s.196.
[25]- E1- Gadir c.10, s.190-191.
[26]- Ehl-i Sünnet rivayetleri için bkz. Sahihi Müslim c.1, s258,259; Sahihi Buhari c.l, s.l3l, Merhum Şerefuddin’den naklen: En Nâss-u Ve’1 İçtihad’da: s.217, 218 ve Mesail-i Fıkhiyye 2. bas. Lübnan s.44 ve sonrası.
[27]- Taberi Tar. c.4, s.187 İbni Esir c.3, s.233, Hıcr ve yarenlerinin nasıl şehid edildikleri kon. bkz. Hıcr bin Adıyy: Abdullah Sebiyti, Irak bas. ve Hıcr bin Adıyy: Kemrei Tah. bas. ve E1- Gadir c.l, s.37’den sonrası ve Hıcr bin Adıyy: Allahyârî.
[28]- Kâmil: İbni Esir c.3, s.178 ve E1 Gadir c.ll, s.61 ve Muaviye bin Ebu Sufyan: A. Mah. Ekaad s.73 ve Taberi Tur. c.4, s.71, 72.
[29]- Medeniyet Tar. Corci Zeydan c.4, s.83.
[30]- Taberi Tar. c.4, s.l71 ve Med. Tar. c.4, s.83.
[31]- Yaakubi c.2, s.139 ve E1 Gadir c.ll, s.64.
[32]- el-Futuh, 5/14; Maktelu’l-Hüseyn, Harezmî, 1/184; Biharu’l-En-var, 44/325
[33]- el-Hasan ve’l-Hüseyn Sibta Resulullah, s.198
[34]- Bihar’ul-Envar, 44/309
[35]- Siretu’l-Eimmeti’l-İsnâ Aşer, 2/42
[36]- Hayatu’l-İmami’l-Hüseyn (a.s), 2/181–182
[37]- el-Fahrî, İbn Taktakî, s.45; Tarihu’l-Yakubî, 2/230; Tarihu’t-Ta-berî, 4/368; el-Bidaye ve’n-Nihaye; 8/236–239
[38]- Hayatu’l-İmami’l-Hüseyn (a.s), 2/182; Cevahiru’l-Metalib, s. 143’den naklen.
[39]- Ensabu’l-Eşraf, 2/2
[40]- Hayatu’l-İmami’l-Hüseyn (a.s), 2/183; Tarih-i Muzafferî’den naklen
[41]- Tarih-u İbn Asakir, 7/372; Tarihu’l-Hulefa, Suyutî, s.81
[42]- Tarih-u İbn Asakir, 7/372; Tarihu’l-Hulefa, Suyutî, s.81
[43]- el-Bidaye ve’n-Nihaye; 8/216; el-Kâmil, İbn Esir, 4/45
[44]- el-Bidaye ve’n-Nihaye; 8/216; el-Kâmil, İbn Esir, 4/45
[45]- Tetimmetu’l-Münteha, s.43
[46]- Murucu’z-Zeheb, 2/94
[47]- Murucu’z-Zeheb, 2/94
[48]- el-Eğani, Ebu’l-Fereci’l-İsfahanî, 7/170
[49]- Hayatu’l-İmami’l-Hüseyn (a.s), 2/187; el-Bidaye ve’n-Nihaye 8/ 192’den naklen
[50]- Murucu’z-Zeheb, 2/95
[51]- Siretu’l-Eimmeti’l-İsnâ Aşer, 2/42; Hayatu’l-İmami’l-Hüseyn (a.s), 2/180; Kadı Numane’l-Mısrî’nin el-Menakib adlı eserinin 71. sayfasından naklen. Ayrıca Sumuvvu’l-Mana Fî Sumuvvi’z-Zat, el-Alâilî, s.59
[52]- Bu ise Umeyyeoğulları’nın, istisnalar hariç, İslâm’a düşmanlığı esasına dayalı kişilikleri ve yapılarıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.