Sevgiye Dair *
Gözümde daha silecek kadar çapak yoktu. Uyandığımı öğrendiğimle beraber yataktan fırladım. Apar topar gömleğimi ilikledim. Saate bakmadan geç kaldığımı anlayacak kadar da bilinçliydim. Çorapları elime aldım ve merdivenlerden üçer üçer indim. Apartman dışına çıktıktan sonra elimdeki çorapları giyecek yer bulamayacağım; çorap giymenin bana zaman kaybettireceğini düşündüğüm anda, çorapları yeşil WW tosbanın sol tekerinin iç kısmına attım. Çevreyi kontrol ettim. Kimse yoktu. Bu güne çok önem vermeme rağmen nasıl bu halde olduğuma akıl erdiremiyordum. Belki bugün ilk öpücüğü tadacaktım. Belki de kuru bir muhabbet ile ayrılacaktım. Kahretsin. Saatimi de evde unuttuğumu fark ettim. Sarjı % olarak göstermeyen dandik telefonumun da sarjı kıdım kaldığını gördüm. Lisedeki İngilizce öğretmenim görseydi sen neden geldin derdi. Acaba o da öyle der mi diye düşünürken, gelmekte olan dolmuşta buldum kendimi. Şirinevler’e gitmenin maliyetinin 1,5 TL olduğunu öğrendim. Bu resmen insanları soymaktı. Cüzdanımın yanımda olduğuna sevindim. Tek dostum. Kadim cüzdan.
Yer olmayan dolmuşa binersen ayakta gitmeye mahkumsun demiş ünlü fenomen. İlk inen yolcunun koltuğuna oturmamla yaşı teyzeye yer vermem arasındaki süre 13 saniyeydi. Tek tesellim kıçımın koltuğu yeterince ısıtmış olmamasıydı. Aynadan bakarak şoföre KAPTAN dememle kapının fısss diye açılışını duymak bir oldu. İndim. İnerken şoförün altıncı hissinin kuvvetli olmadığını iki tane lise öğrencisini almak için durduğunda anladım. Şan ve şöhret dolu bir yolu bitirmiştim. Markete girip olips aldım. Saate bakarak buluşmaya 33 dakika geç kaldığımı anladım. 5 kısa mesaj ve 3 Whatsapp bildirisinin beni oku diye çırpınışlarını yeni gördüm. Oysaki ilk mesaj 51 dakika önce gelmişti. Ne yapayım? Dolmuşta uyduracağım yalanları düşünüyordum. Telefon aklıma gelmemişti. Olipsleri ağzıma nefis bir ferahlık vermişti. Açlığımı ve ağzımın kokusunu bununla giderebilirdim. Karşıda bir bayanın sinirli bir şekilde elindeki telefonla oynadığını gördüm. Sen ne güzelsin öyle. Elindeki telefonda hırçın hırçın bir oraya bir buraya-burası neresi- gidiyordu.
-Alo. Şu karşımdaki güzel kız sen misin? dedim.
-Vodafone bayii mi işletiyorsun sen?
Tabiî ki hayır dostlar. Sağına soluna bakmadan onu yanımda buldum. Müthiş bir parfüm, bu koku ona olan sevgim katlanınca hep burnumda tütecekti. Onu şimdiden bilmenin keyifliliğini yaşarken hiç yalan atmamaya karar verdim.
Uyumuşum ya biraz şey oldu.
Şey mi. 1 saat olacak 1 dakika sonra. Yuh diyorum.
Şöyle böyle yürümeye başladık. Bir yere gidip oturmak biraz saçmalıktı. Para vardı da. Oturacak yer bilmiyorduk. Bu Şirinevler’deki ilk buluşmamız sayılabilirdi. Tabi buluşmayı bir yerde oturarak bir şeyler içmek sanmamak kaydıyla.
Boyumun ondan uzun olması güzel duygu. Onun saçlarına yukarıdan bakabilmeye yarıyor. Şimdilik uzunluğum bir zorluk gibi gözükmese de ilerleyen günlerde bu kızı eğilerek öpeceğimi sanıyorum. Aslında o kadar kısa da değil. Ama ne bileyim dostlar. İnsan böyle düşünüyor bazen.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.