- 683 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Ne Zaman Bitecek
Az kaldı her zamanki şeklini almaya. İşte iki adım sonra herkesin tanıdığı o Selim olacak yine. Arkadaşlarının yanına bir varsın, ardı ardına yerlerini almaya başlayacak onu Selim yapan her şey de. Neler onlar, onu kendisi yapacak kadar belirleyici bir fark yaratan o izler hangileri, bilmiyor şimdi.
İşte yaklaştı içlerinden biri… Onu kendisi yapacak sihri barındırırcasına gözlerinde, gizemli bir gülüşle ona geçmişten dokunuşlarda bulunuyor. Her parçası ayrı bir zamanın gölgesini taşıyor üzerinde sanki. Dut ağacına çıktıkları o yaz gününü tutuyor mesela elleri… Yıllar önceki o afacan çocuk yapıyor Selim’i. Nasıl da elleri yapış yapış koparıyorlardı dutları! O anlarda hayata nasıl da tutunuyorlardı tıpkı dallara tutunur gibi. Ölüm kalım meselesiydi sanki daha çok dut koparıp birbirini adı konmamış o yarışta geçmek. Ama Ahmet onun kadar önemsemiyordu galiba dutların sayısını. Poşeti doldurmaktan ziyade onu doldurduğu şeylerin damağında bıraktığı lezzetle ilgiliydi. İkide bir birkaç tanesini ağzına tıkıştırıveriyordu çünkü.
Şimdi yaklaşırken kendisine, az sonra içine gireceği kalıbın bir tarafını belirlediğinin farkında mıydı acaba o zamankinin iki misli büyüklükteki elleriyle? Kazanmak, duyduğu hoş bir histen çok daha önemliydi kendisi için, bunu hatırlatmıştı ona Ahmet. Onun yüzündeki o sürekli tebessüm halinin kendi yüzünde var olmasını önleyen epey önemli bir ayrıntıydı bu.
Diğerlerine baktı. Arda, Serkan, Enis… Hepsi de en azından 10 senelik arkadaşları… Çocukluğundan bir parçayı var edecek kadar uzun bir tarihi saklıyorlardı yüzlerinde. Enis’e yaptığı haksızlığı hatırladı birden. Nasıl da kızmıştı ona o gün, çağırıp da gelmediğinde? O anlarda bir hastane köşesinde, babasının başında ne halde olduğunu öğrendiğinde dinleyip anlamadan insanları yargıladığı için nasıl da yerin dibine geçmişti.
Arkadaşlık belli bir kalıba girmeye zorluyordu seni. Tanıdık olmanın yarattığı o güçlü pırıltıyı gözlerde var edebilmek için ille de tekrarlamalıydın kendini. Ne kadar şikâyet etsen de, nefes alamasan da içinde; sırf kendini karşındaki gözlerde görebilmek için benliğini saran o daracık giysiyi giymeye devam ediyordun.
Neyse ki Ayşe vardı: Aşkın diğer adı yani… Âşık olduğu kızın yanında kimse ona hesap sormuyordu “ne hallere girdin sen” diye. Aşk tam da böyle bir şeydi çünkü: Olmadık hallere sokan seni… Sınırlarını genişletip sana ne olup olamayacağını gösteren… Zaten bu yüzden kıl olmuyorlar mıydı arkadaşları, Ayşe’ye? Ayşe, Fatma adı her neyse sevdiğin bir kız varsa eğer hayatında, seni her zaman içine sıkıştığın o dar kalıptan çıkarıp istediğin şekle girmekte özgür olduğun bambaşka bir dünyaya savurmuyor muydu? Onlardan arkadaşlarını çalmıyor muydu bir anlamda yani? Neyse ki Selim kız arkadaşı yanında değilken her zamanki Selim olmaya devam edebiliyordu. Kimi zaman onların hiç de gülünç bulmadığı şakalarına gülmekte nasıl zorlanıyorsa kafalarındaki o ‘arkadaşları genç’ olmakta da son derece zorlanıyordu gerçi. Ama yapacak bir şey yoktu.
Ya Ayşe’yle de aynı durum söz konusu olsaydı günün birinde?! Aşkları farkında olmadan üzerine gün be gün yeni bir giysiyi biçseydi? Daha yolun başındaydılar neyse ki.
Arkadaşlıktan çok farklı olarak aşkta sevmek için tanımak gerekmiyordu. Bir şey birden çekerdi seni karşındaki yabancıya. Bu tanımlanamayan ama seni kendine yöneltecek kadar da sende bir karşılığı olan şeyde gizliydi aşk denen o tılsım da belki… O yabancıda bilmediğin bir parçanı bulmaktı.
Arkadaşlıkta sevgiyi güçlendiren bir şey olan aşinalık, aşkta aksine sevgiyi tüketen bir işlev görüyordu. Kafanda yerli yerine oturtamadığın tek bir parça kalmayınca karşındaki insana dair, onu sevmenin nedenlerini kendine izah edebildiğinde, duyduğun sevgi aşkı tanımlamaktan çok uzaklara kaçıyor, arkadaşlığın sana giydirdiği türden bir elbiseyi sağa sola çekiştirmeye başlıyordun. Aynı durum bir zamanlar âşık olduğun o insan için de geçerliydi tabii. O da senin ona biçtiğin elbiseyi giymeye zorluyordu kendini.
Kim bilir ne zamana kadar onunla beraber kaybolabilecekti o sınırsız, bulutsu evrende, kendisini tanımlayan her şeyden birer birer soyunarak? Onu görmek için duyduğu sabırsızlıkla kıvranıp dururken daha kaç gün arkadaşlarının sitemkâr bakışlarına maruz kalacak, onlara sevdiği kızı düşman edecekti? Ve ne zaman onu arkadaşlarının düşmanı olmaktan çıkaracak kadar arkadaşça bir duyguyla sevmeye başlayacaktı? Yani aşk ne zaman bitecekti?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.