izdivaç
-Senden elektrik alıyorum, dedi.
-Dikkat et çarpılma, dedim.
Olanca hanımefendiliğiyle yerinde oturmakta olan sunucu araya girip “şimdi reklamlar” sunumunu yaptığında içimdeki ürpermeye mani olamayarak yerimde huzursuzca kıpırdandım. Hiddeti her halinden belliyse de, ateş saçan gözleri olası bir felaketin habercisi gibiydiler.
Bir umutla kameramana baktım.Kapatmıştı. Seyirci ve aday koltuğunu dolduran insanların yüzünde terbiyeli bir sükunet vardı ve bu hiç hoşuma gitmiyordu.
Kendime inanamıyordum. Ne işim vardı burada. Neden benden elektrik alan adamı makaraya alma küstahlığını göstermiştim. Neden tırnaklarımı uzatmıyordum da kısacık kesiyordum. Neden her gün topuklu ayakkabı giyerken, bugün bez ayakkabılar giymiştim.
Neden ayağım bu kadar büyüktü ve bu kocaman ayaklarla beyaz giyme cesaretini nereden buluyordum?
Evet, bu sonuncusunun o anki konumumla ilgisi yoksa da, aklımdan geçenler bunlardı.
Tercihlerimden nefret ediyordum.
Sunuculardan nefret ediyordum.
Hatta televizyonda izlerken sevimli bulduğum saçını arkasında toplayan bebek yüzlü kameramandan da nefret ediyordum.
Evde kalmış kız kurularından, adayının emekli maaşına göz diken bir ayağı çukurda tiplerden, daha yirmisini doldurmamış şu kokoş kızlardan, beş koca ya da karı eskitip de yenisini bulmaya gelen bu tatminsiz insanlardan ama en çok da kendimden nefret ediyordum.
Hışımla yanıma geldiğinde titrediğimi fark ettim. Tırnakları cidden uzundu ve elleri yüzüme çok yakındı. Olası bir hamleye karşılık verebilmek niyetiyle oturduğum tabureden kalkmaya çalışırken pantolonumun paçasına takılıp sendeledim.
Bez ayakkabı kötü bir seçimdi artık emindim.En azından daha kısa paçalı bir pantolon giyebilir ve tatsız kazaya engel olabilirdim. Evet, yere düşmüştüm ve sunucunun ayaklarının dibinde kendimi bir hamamböceği gibi hissediyordum. Ezilmeye hazır ve çirkin.
Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda, sunucunun bembeyaz dişleriyle isterik kahkahalar attığını gördüm.Evet gördüm çünkü duyabildiğimden emin değildim. Tüm sesler bir uğultu şeklinde yankılanıyordu beynimde.
Merakıma engel olamayarak:
- Dişleriniz zirkonyum mu, dedim.
Yüzündeki gülüş aniden silindi ve seyircilere dönerek “çattık” dercesine bir el hareketi yaptı.
Aklıma benden elektrik alan adam geldi. Sahi, neredeydi acaba?
Tamam, verdiğim cevapla gururunu zedelemiş olabilirdim ama bir beyefendi olsaydı eğer yani gerçek bir beyefendi olsaydı eğer, beni, içine düştüğüm bu durumdan çekip çıkarması, sahiplenmesi gerekmez miydi!
Yoksa o da sunucunun hiddetinden korkup saklanmış mıydı?
Ne yani o kadarcık da mı yürekli değildi!
Reklamlar hala bitmemiş miydi?
Neden hala yerdeydim?
Stüdyonun zeminini ne ile kaplamışlardı acaba, çok güzel parlıyordu.
-sizin bulacağınız kocaya kalmadım! Diye bağırırken göğsüme sokulan ağrıyla iki büklüm oldum. İçine düştüğüm bu utanç verici durumdan bir an önce kurtulmak istiyordum.
Sunucu hanım acıyan gözlerle yüzüme bakarken her şey birden silinmeye başladı.
Koca bulamadan göçüyor muydum yoksa öte aleme!
Bu ses de neydi!
Bu sarsıntı..!
Gözlerimi açtığımda kuşkuyla beni seyreden adamı bir an tanıyamadım.
Boş boş etrafıma bakındım. Algım açılıp, gerçeğe döndüğümde eşim kendi kendine söyleniyordu:
-Şu izdivaç programlarını yasaklamalı!
YORUMLAR
Gözümde canlandı olay , sizde ...Ne alakaysa aklıma geldi şimdi, Sertap Erener'in klibi varya en son Öylede güzel böyle de güzel de siyah uzun saçlı, çok güzel, uzun boylu, şalvarımsı bir şık pantalon giymiş, valizleri önünde oturan pembe ayakkabılı...şimdi o resim daha bi netleşti...bir de üstüne şeker bir eş eklendi...:)
İnsan hafızası enteresan , güzel espriler yakalanıyor sayesinde.
Gülümseten çok hoş bir yazıydı okuduğum:))
Sevgilerimle
Süper bir çalışma olmuş..
Hele de, nefret ettiğim şu izdivaç programları ile dalga geçti ya yazar,
şapka çıkarıyorum tüm samimiyetim ile.
Önce,
başka konu bulamamış da,
bu saçma programlar üzerine mi hikaye yazmış diye düşünmüştüm ama,
finali güzel geldi...
Hele de,
uyandığında rüyasından,
karşısındaki adamı bir süre tanıyamaması var ya,
koptum en basit anlatımla...
Güzeldi...
Yorgun gecemize tebessüm oldu...