sende özlem üzmüyor_
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
I- "Gönül..."
Umarım dinleyebilirsin...
Bazen hüzünlendirse de müzik tadında geçsin hayatın...
Bana güvenmeyen sendin bu ilişkide. kendini saklayan da sendin ve bana, sana güvenmememi öğrettin dün ve bugün...
Ben sana hep sen büyüksün; benim her şeyim ol dedim ama ağır geldim değil mi? özür dilerim, beni -ben olarak- her şeyimle sana karşı açık olduğumda taşıyamayacağını düşünemedim...
Ama ben de buyum işte... Sana kızmak isterdim -ama bana öyle benziyorsun ki-kızamıyorum... Ben de kafam karıştığında ya da bozulduğumda konuşmam -kaçarım- belli bir süre susmaya çalışırım karşımdaki insanı kırmamak için...
Aklımdan çok fazla şey geçiyor ama dedim ya, bana seninle her şeyi paylaşmamam gerektiğini gösterdin, şimdi yazıp yazmamakta tereddütteyim. Böyle bir ilişki mi istiyordun, bilmiyorum... Hoş ortada bir ilişki ya da kayda değer bir şey olsaydı ben susmak yerine kavga etmeyi tercih ederdim, benim olanı koparmak uğruna. Aramızdaki fark bu sanırım...
Aslında bunları yazmak yerine susup beklemeyi tercih ederdim ama benim yazmak için ya da senin yazdıklarını okumak için vaktim kalmadı artık. Bu da sinir bozucu...
Neyse... Nasıl mutlu olacaksan öyle davran çünkü araya sevgi ve kıskançlık girdi mi -eğer sevdiğini taşıyamayacaksan- artı’dan mutluluklar böyle bir çıkmaza dönüşebiliyor...
Ne diyebilirim ki başka... Görüşmek üzere mi? Yine de bitimsiz ve taşıyabileceğin sevgilerle ve mutluluklarla kalman dileğiyle...
II- Son Veda...
" Her Sevda Bir Veda _Elveda..."
Bu sabah için ne olur gel dedin bana, uzun süre görüşemeyeceğiz, doyayım sana. Senin için geldim kendimden çok...
Konuşmaya başladığımız andan itibaren veda havan vardı. Üşüdüm yine... “Bu son veda” dedin bana. Dondum ve sustum.
Yüreğim hala acıyor. Kırgınlığım geçer mi, ne zaman geçer bilmiyorum.
Söylenecek o kadar çok şey vardı ki bende sana ait, söyleyemedim. Bu kırgınlık mıydı -seni kırmaktan korkmak- seni korumak mıydı, yoksa benim inadım mıydı, anlayamadım...
Senden vazgeçmem artık demiştin. Bu da bir vazgeçiş değil miydi ki?
“Zaman her şeyi yoluna sokacak”, dedin!
Bense zamanın beni sakinleştireceğine ve senden uzaklaştıracağına inanıyorum ve buna şaşıyorum.
Ben ki benim olandan asla vazgeçmeyen -savaşan biri- inanmak zor ama sende bunu yapmak istiyor muyum bilmiyorum... Öyle karışığım ki sende, kendimi bende karıştırdım.
Ama bildiğim bir şey var; gidişinin ya da gidişimin zor olmasına asla izin vermeyeceğim. Yüreğimi acıtmana izin vermeyeceğim.
“Zaman her şeyi yoluna sokacak”, dedin!
Zaman bizi ayrı yönlere atacak inan. Saklanmanın sana neye mal olduğunu anladığında, zaman gerçekten her şeyi yoluna koymuş olacak. Herkes olması gerektiği gibi kendi yolunda olacak.
“Bu son veda” dedin, “beni çok bekletme” dedin... Ben yine karıştım ve sustum...
III- Sende Özlem Üzmüyor...
Sana yazmayalı bir ayı geçti sanırım, çok uzun oldu di mi? Sence zaman her şeyi yoluna koydu mu? Zaman iyi geldi mi- çare oldu mu düşüncelere? Yoksa, benim düşündüğüm gibi; zamana gerek kalmadı mı? Uzaklaştı mı düşünceler senden-benden-bizden ??
Ben, belli bir zaman kandırdım sanırım kendimi. Yoğunluğun ve koşuşturmanın içinde,
düşüncelerimi senden uzaklaştırdım sandım, sakinleştim :)).. Ama durulduğumda gördüm ki her şey yerli yerinde hala ve sen düşüncelerimdesin.
Zamanın çoğu yollarda geçti ve yollar bitmek bilmedi. Arada çalan bir şarkı, düşüncelerime getirdi seni ve ben gülümsedim.
Güzel olan neydi biliyor musun ? Sende özlem üzmüyordu; seni özlemiştim ama bu canımı acıtmıyordu. Aslına bakarsan bunu da anlayamadım :)..? Bu mümkün müydü dersin? Özlem acıtmaz mı -hüzünlendirmez mi hiç...? Yoksa bu seferde, benim inadımın, bana oyunu muydu bu ??... Bence güzel bir oyun...
Birde zaten biz bu yüzden beraber değil miydik ki, diye geldi aklıma? Üzülmek yok-sadece artıdan mutluluklar için.......
IV- Korktum...
Günlerden Pazar... Hafta sonları bir sürü gazete alıp-onların içine dalmaya bayılırım.
Bu da öyle bir gündü işte, bir sürü gazete aldım ve okumaya başladım. Ve dondum kaldım..!!
Bütün gazetelerin ilk haberi dehşet vericiydi benim için. Ne düşüneceğimi-ne yapacağımı bilemedim başta. Ve bu haberle ilgili her satırı okudum önce bütün gazetelerden.
Ve sonra bizi düşündüm ..
Seni... Sen ..? Ne kadar sendin acaba ..? Sanki dünya başıma yıkıldı-öyle karıştım ki.
Kimdin acaba? Her şey ne kadar doğruydu- ne kadar yanlıştı ..?
Bir insan neden sevdiğinden kendini bu kadar saklar ..
Ya da kendisini saklayacak kadar güvenmediği birini nasıl olurda böylesine sever ..?
Gerçekten de bir Koca Adam var mıydı?
Dedim ya-
Korktum...
V- Hoş Geldin...
geldin /hoş geldin
zamanı yenip de geldin
daha çok da
kendini yendin geldin
/zamandan önce
bütün gizlerini
/kapalı kapılarını
ardına kadar açarak geldin
içimde ki tüm korkuları
/ cevapsız kalan soruları
silerek geldin
karanlıklardan
gün ışığına çıktın
teslim ederek kendini bana
/seninim diyerek geldin
hoş geldin...
hoş geldin...
VI- Zaman Zaman...
Bazen huzur verici, bazen de çok uzun ve sıkıcı. Zaman zaman sana çok düşüyorum sanırım. Ve zaman zaman bunu kendime itiraf etmekten korkuyorum. Hep sana diyorum, an’ı yaşayalım, yarını düşünme, hırpalanma-yıpranma. Ama ben seni dinlendirmeye çalışırken bile her şeyi birden düşünüyorum sanırım...:)
Zaman zaman korkuyorum; Artıdan mutluluğu yakalamak isterken, bu sevgi bizi üzer mi? Buna izin vermemeye çalışıyorum ama sen şimdiden üzülmeye başladın bile...
Ulaşamamak ..!! Sevgi bizi üzmemeli. Sıkıldığımız ya da bunaldığımız her an /dokunamasak da / dayanmalıyız birbirimize ve sevgimize. O bizi sımsıkı saracaktır inan. Bir an bile olsa hafifletecek-gülümsetecek bizi...:)
Ben sana artıdan sorumluluk yüklemek istemiyorum. Hiçbir şekilde yüreğinde ve beyninde ağırlık olmak istemiyorum. Ama sanırım sevgi bunları kendiliğinden getiriyor.
Bunu hiç düşünememiştim. Sorumluluk olmadan sevgiyi yaşayamıyorsun...
Yine de olabildiğince hayatının dışında kalmaya çalışıyorum. Bilmiyorum. Bilmiyorum.
Bunlar nereden geldi aklıma ?
Bende ki ağırlığından korkar oldum sanırım ...
Ve en çok da sende ki ağırlığımdan....
Ve____ Bugün__
Bugün hiç olmadığı kadar ihtiyacım var sana...
Ve biliyorum ki yine hiç ummadığım bir yerlerden sarılacaksın bugün bana ve yine söyleyeceksin “seni benim kadar kimse sevemez-saramaz-ısıtamaz/dünün de-bugünün de-yarının da ve hatta......” diye...
Ve ben bugün inanacağım sana...
..../Denizce işte_
YORUMLAR
Aklımdan çok fazla şey geçiyor ama dedim ya, bana seninle her şeyi paylaşmamam gerektiğini gösterdin, şimdi yazıp yazmamakta tereddütteyim. Böyle bir ilişki mi istiyordun, bilmiyorum... Hoş ortada bir ilişki ya da kayda değer bir şey olsaydı ben susmak yerine kavga etmeyi tercih ederdim, benim olanı koparmak uğruna. Aramızdaki fark bu sanırım...
kimbilir...
farkımız yok sanınırım..
sevgimle cokca...
(...)
Denizce
sonra sonra öğrendim ki...
ve hatta öğrettiler ki mi demeliyim :)
ben çok güzel de susuyormuşum...
...
Sanırım bir ikilemden sözediyor Yazar ve sormayı zorunlu kılıyor.
Severken mi keşfediyoruz aşkı bize bakan yanı ile yoksa kamusal-hazır bir aşk teorisine göre mi sevmeye çalışıyoruz?
Yazar yanıtlamış kendince; doğruğu yer kendinde duruyor aşkının, adını kendi koymuş, öyleyse ölümü de aynı doğallıkta olsun istiyor.
Hazır aşk teorisinden kendi kontrolünde bir aşk anlayışına evrilmiş inancı...
Ne ki içtenliğe gelmesin diye halel, suyuna da akıyor sevdasının. İhmal etmiyor yine de sormayı: Benim olanı çekip almamakla iyi mi ettim? Bunun yanıtını alır mı zamandan bilinmez... Aldığı yanıta kalbi boyun eğer mi, bilinmez.
Zaten an'ın en güzelini yaşadığını varsayar isek; kalanlar artı güzellik değil mi?
Çook saygımla.
Sözün doğrusu,
sevgiliye hitaben yazılan şiirlere ilgisi çokça oluyor gönlümüzün ama,
nedense nesir konusunda soğuk kalıyoruz biraz.
kendimize özel nedenleri mi var,
yoksa farkında olmadığımız başka sebepler mi mevcuttur bilemiyoruz ama,
bu tür yazılara yorumlarımız çok sık olmuyor.
Bu yazı değişik biraz.
Değişik zamanlarda,
değişik duyguların etkisinde kaleme alınmış.
Her şey yazıda...
Hasret,
acı,
ümitsizlik,
çaresizlik,
karamsarlık,
mutluluk,
tebessümler,
öfke....
Altı buçuk bölüme,
duyguların tekmilini birden sığdırmış yazarımız.
her bölümün kendi içinde özellikleri, güzellikleri mevcuttu.
Çok can alıcı, insanı etkileyen cümleler de mevcuttu.
Hüzün dalgalarının acımasızlığında kaldık arada bir...
Sevgi sandalımız çok hırpalandı,
yelkeni yıprandı,
pusulası kırıldı,
yekesi kayboldu...
Bazen,
ümit ışıklarının sıcaklığında hazzın doruklarına ulaştık.
Sevinçlerimiz oldu,
mutlandık...
Ve,
son bölümde de,
aldı geldi yağmur bulutlarını yine sevda esintilerini,
çöreklendirdi göz vadilerimize...
''Bugün hiç olmadığı kadar ihtiyacım var sana...
Ve biliyorum ki yine hiç ummadığım bir yerlerden sarılacaksın bugün bana ve yine söyleyeceksin “seni benim kadar kimse sevemez-saramaz-ısıtamaz/dünün de-bugünün de-yarının da ve hatta......” diye...
Ve ben bugün inanacağım sana...''
Burada,
bitişleri yaşadık...
Boynumuz büküldü birazcık...
Ama,
yine de dudaklarımızda,
küçücük bir tebessüm güneşleniyordu...
İlginç bir çalışma idi...
Yürektendi...
Cesurdu...