- 1295 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Senede Bir Gün…
Senede Bir Gün…
Şimdi otuz beş yıl önceyi anımsamak ne kadar zordu. Anılar, anılar… Koskoca otuz beş yıl nasıl hatırlanırdı ki? Kendini hazır hissediyordu. Artık yüzleşebilirdi gerçeklerle. Önce orta şekerli bir kahve yapmaya karar verdi. Cezveyi hazırlayıp ocağı yaktığı an gözünün önünde canlandı. İlk buluştukları yer okulun kazan dairesiydi. Ocakta yanan ateş kazanın ateşiyle aynıydı. Nasıl heyecanlıydı…
Kahvesi pişince her zaman oturup keyifle içtikleri odaya geçti. Odaya girer girmez alışkanlık olsa gerek gözleri onu aradı. Yoktu, hiç ardına bakmadan dinmeyen acılar bırakıp da gitmişti. Nasılda yokluğu belliydi. Yeri bomboştu. İçinde ki sızıyı durdurmak imkânsızdı. Gözleri dolu dolu olmuş ama direniyordu. Ardından bir damla yaş dökmeyecekti. Çünkü hak etmiyordu…
Yavaşça pencere kenarındaki koltuğa ilişti. Tül perdeyi aralayıp dışarıyı seyre başladı. Bugün hava kapalıydı. Sanki yağmur yağacak gibiydi. Kapkara bulutlar gökyüzünü kaplamıştı. Tıpkı içinin karanlığı gibiydi. Ruh haline uygun bir hava vardı. Hani kara bulutlar yağmaya başlasa onun içindeki karanlıklarda o yağmurlarla yıkanıp akıp gidecek gibiydi. Çakmağını çaktı ve gözleri yine ateşe bakarken o geçmişin tozlu yollarını adımlamaya başlamıştı.
Derin bir iç geçirdi ve ilk buluştukları güne geri gitti. Gizli gizli buluşmanın da tadı bir başkaydı hani. Bir an ürperdi. Aynı duyguları yeniden yaşıyordu. Elleri titremişti ve terliyordu. Kalbinin çarpıntısını nasıl anlatabilirdi ki. İçindeki kelebekler rengârenk ve binlerceydi. Zavallılar nereye konacaklarını şaşırıp birbirine çarpıyordu. Bu çarpma etkisi mutlu ediyordu onu. Yakalanma korkusu ise cabasıydı ama her şeye değerdi o an. İlk kez elinde hissettiğinde ne demeliydi. Tüyleri diken diken olmuş, içi ürpermişti. Dudaklarının arasında hissettiğinde ise ayakları yerden kesilmiş ve başı dönmeye başlamıştı. Sanki havlanmış uçuyordu. Etrafındaki herkes dönüyordu oysa onlara bir adam boyu yukardan bakıyordu. Aman Allah’ım bu nasıl güzel bir duyguydu.
Uzun yıllar kaçamak görüşmüştüler. Her görüşmede aynı heyecanı yaşıyordu ama alışmıştı artık başı dönmüyordu. Yani dudaklarında hissettiği an ayakları yerden kesilmiyordu. Aslında yakınları, arkadaşları, dost ve düşman kim varsa bu ilişkiyi öğrenmişti. Büyüklerine olan saygıdan hala gizli gizli buluşuyorlardı.
Bir süre sonra bu ilişki aşikâr olup resmileşince daha özgürdüler. Fakat onun hakkında çıkan belgeli, belgesiz dedikodular bu aşka leke sürmüştü.
Beraberlikleri süresince iki sefer terk etmişti onu. Ayrılıklara dayanamayıp yeniden beraber olmaya karar vermişlerdi. Kadın için onsuz olmak çok zordu. Her an aklındaydı, uyusa rüyalarında rahat bırakmıyordu ve onu unutmak için kendini oyalayacak bir şeyler bulmaya çalışsa, nereye gitse onunla karşılaşmak kadının işini zorlaştırıyordu. Bu yüzden dayanamayıp geri dönen hep kadın oldu. Kadın onun hakkındaki söylentilere kulaklarını kapattı. Gözlerinin önündeki gerçekleri görmemezlikten geldi. Böylece otuz beş yıl geçirmişlerdi. Seviyordu ve âşıktı. Her şeye katlanacaktı. Katlandı da…
Ta ki bundan iki ay öncesine kadar. Bir gün kendinde olan değişiklikler artık kadını rahatsız etmeye başlamıştı. Sebepsiz titremeleri vardı. Üşüyor muydu? Hayır, ama titriyordu işte. Üstelik garip bir baş dönmesi yaşıyordu.
Sürekli kendini bir salıncakta hissediyordu. Gündelik yaşamına devam etmek de oldukça zorlanıyordu. Tabi soluğu doktorda aldı. Bir sürü tetkik, röntgen, tomografi ve tahlil derken sonuçlar, doktor ve kadın baş başaydı.
Doktor tüm çıplaklığıyla gerçekleri bir bir anlatıyordu. Akciğerlerinde oldukça fazla nodüller vardı. Ama bir tanesi beş milim kadar büyümüş ve kansere yatkın bir kitle olarak yerini almış. Sonuçta kansere dönüşmemesi için otuz beş yıllık sevgiliden, o büyük aşktan vazgeçmesi gerekiyordu. O anda kararını verip otuz beş yıldır içten içe onu kemiren, hissettirmeden ihanet eden bu sevgiliden kurtulacaktı.
İki ay olmuştu ayrılalı. Özlemiyor muydu? Özlüyordu tabi ki. Lakin çocuklarına söz vermişti. Sonuçlar açıklandığında çocuklarının nasıl onun için çırpındıklarını, her konuda destek olacaklarını ve ‘’ Anne ne olur bizi annesiz bırakma.’’ diyerek boncuk boncuk döktükleri gözyaşları yüreğini kezzap gibi dağlamıştı. Çocuklarını üzmeye hakkı yoktu ve büyük aşk bitmişti.
Kadın kahvesini bitirmiş ve mazideki yolculuğuna son vermişti. Pencereye baktığında yağmur yağmış, sokak ıslaktı. Ama o otuz beş yıla öyle dalmıştı ki farkında bile olamamıştı. Gökyüzüne baktığında karabulutlar dağılmış, güneş tüm sıcaklığıyla ona gülümsüyordu. Biraz daha dikkatli bakınca gökkuşağını gördü. Şimdi içi daha bir huzurluydu. Koltuktan kalktığında elinde kahve fincanı mutfağa doğru yol alırken dudaklarının arasından şu sözcükler döküldü…
‘’Seninle senede bir gün buluşmak dileğiyle hoşça kal sadık dostum, ilk aşkım, sevdiğim ve en büyük düşmanım SİGARA HOŞÇA KAL…’’
15.11.2013__________________Seher_Yeli Seher Zerrin Aktaş
YORUMLAR
Senede bir gün başlığını görünce o hüzünlü ama bir o kadar güzel şarkıyı anımsadım.Okumadan geçmek istemedim ve ne mutlu ki şarkıyıda eklemişsiniz o da ayrı bir keyif kattı okumaya.Büyük bir aşkmış ama bitmesi gerektiği için bitmiş.Bitmesine üzülmedikte belki size yaşattıkları hep hatırlanası güzel duygular olsada onlar anılardada yaşalabilir.Sizin yaşamınızda bırakalım o anıların güzelliğiyle ama o sevgiliden uzak olsun.Güzel bir anlatımdı keyifle okuduk.
Çok güzel yaşanmış bir aşk gibi anlatılan ve gerçek yüzü finalde korkunç bir şekilde karşımıza çıkan son derece mükemmel yazınızı yürekten kutluyorum.Bende sigarayı uzun yıllar kullanmış ve 2001 yılında bırakmış biri olarak, keşke hiç başlamasaydık diyorum.Fakat insanoğlunun elinde değil sanırım, şimdi 20 yaşındaki oğlum başlamış onunla aşk yaşamaya aynen yazınızdaki gibi bizlere hürmetten dolayı kıyıda köşede buluşuyorlardı.Bir iki kez ikaz ettim, zararlarını anlattım.Fakat, ne kadar anlatsakta taki en son kendisi yanlış yolda olduğunu anlamadan vazgeçmeyecektir bundan.Bu güzel yazınızdan dolayı tebrikler...Her daim selam ve saygılaramla...
Ebabil-2 tarafından 11/15/2013 11:32:52 AM zamanında düzenlenmiştir.