İSTANBUL
Kimi zaman sorulur, birkaç cümle ile kendinizi tanıtır mısınız bizlere? “Ben, İstanbul’um” cevabını veririm.
Alnım secdede, huzurundayım yârimin; ben geldim bak, seninleyim yine. Ne olursun? Bağışla, affet beni. Bilirim çok uzak kaldım, tutamadım sözümü. Kaçtım hep senden. Yüreğimden akar iki damla, dökülür seccademe. Dönerim Sultan Eyyub’e, bari sen bir şeyler söyle, hani çok sever ya seni Muhammed, işte O’nun yüzü suyu hürmetine boş çevirmez kendisine açılan elleri. Eyyub ağlar ben ağlarım.
Bir gece yolum düşer Beyoğlu’na, zifiri kazanlıkta parıldar rengârenk neonlar. O da ne? Sallana sallana geliyor üç beş âşık, dolaş mı? Sarmaş mı? Karışmışlar birbirlerine. Çocuklar tiner çekiyor bir naylon baloncuğun içinde. Travestiler de çekilmişler bir köşeye. Hayatın ahengi müzik dans ediyor kulaklarım eşliğinde. Kaldırımlar, dolmuş hınca hınç bir anda, gözümü açıyorum, bir ben kalmışım, çoktan kaybolmuş herkes yoklukta.
Kumkapı sahilinindeyim bu akşam. Sıra sıra dizilmiş çilingir sofram. Tatlı bir fasıl ardından, yine erken sarhoş oldum anlaşılan. Ah bu Rus kızları olmasa? Söz sizlere, gidersem cennete, alacağım her birinizi yanıma.
Bir ucundan bir ucuna kim dolaşmış ki İstanbul’un? Yoruldum, dinleniyorum Beykoz sahilinde. İnanın en kaliteli işletmelerde bulamazsınız bu lezzeti. Balık ekmek elbette ki.
Kalbim de harap, o kadar hengâmeden sonra. Dünyada cenneti mi görmek istersiniz? Çıkın Yuşa tepesine, dalıp gidin Karadeniz ile Boğaz’ın kesiştiği adreste. Anlatamam, yetmez kelâmım benim, yazsa da sayfalarca kalemim. Görmeniz lâzım, cancağızım.
Hem yarda hem de serdedir gönlüm. Bir yanım Mekke’de diğer yanım yerin en derininde. Musa ile Hızır’ın buluştuğu boğazın eşiğinde. Dünya şehri derler, İstanbul için. Sorarsanız şu çokbilmişe, kâinatın merkezidir derim, yoktur üzerine eş.
Uzun yahut kısası bilmem sözün amma, “Olacaksa insan İstanbul gibi olmalı”.
YORUMLAR
Utandım.
İstanbul'u Dinliyorum... İstanbul Ağlıyor, Ben Ağlıyorum…
“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhanelerıyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geciyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.”
Orhan Veli Kanık da yıllar önce bu şiiri yazarken, ağlıyor muydu acaba Şairim?
Beğenilerimle.