Koltuk
Koltuğa oturup da tılsımına kapılmayanına pek rastlayamazsınız. Bir oturmayıverin yoksa kolay kolay kalkamazsınız. Cezbeder, çeker sizi koltuk. Eğer gözünüz koltukdaysa ne yapıp yapıp bir gün ona tutunmak, ona oturmak ona sahip olmak istersiniz hiç tereddütsüz.
Sihirli bir şeydir koltuk. Önemli önemsiz sorun değil. Yeterki koltuk olsun, yeter ki makam mevkii olsun hiç farketmez. Bu gün küçük ve önemsiz olan yarın büyük ve önemli olabilir. Yeterki bir oturuverin, bir bir çıkarsınız basamakları, tırmanırsınız sonrasında bir yerlere.
Bazen siz bir şey katarsınız koltuğa, bazen o bir şey katar size. Hani koltuğu doldurmak diye bir söz vardır ya, doldurmaktan kasıt oraya uyup uymadığınız, oraya bir şey katıp katmadığınızla ilgili. Dolduramamış koltuğu denildiğinde ise oraya layık olmadığınız, orayı temsil edemediğiniz anlamı çıkar ki en sıkıntılı meseledir bu durum.
Nice uğraş nice çaba verirsiniz de sonuç alamazsınız kimi zaman. Ataklarınız karşılıksız kalır. Bir türlü geçip kurulamazsınız koltuğa.
Elde edemediğinizde tırmanamadığınızda hasta bile olursunuz. İnce hastalığa yakalanırsınız. Yatak döşek yatarsınız. Tersi olur, ya bir de oturursanız, işin şekli o zaman değişir işte. Onun sonrası başka bir şey, bir başka dünya, bir başka alem..
Kimi zaman ısınamadan kalktığınız olur. Aslında en hayırlı olanı da budur sizin için. Isınamadan kalkmak.. Henüz bir ünsiyet, bir bağ kurulmadan kalkmak. Üzülür hırslanırsınız ama hayırlısı budur sizin için.
Koltuğa hiçbir zaman kendi iradenizle oturamazsınız. Böyle bir şey yok zaten. Çünkü bu emekle çabayla gayretle elde edilen bir şey değil. Bilgiyle birikimle, liyakatla ilgisi yok. Bunun sitili formülü bellidir. Bir güç bir irade oturtur sizi oraya. Tercihle gelmişinizdir, tercih edilmişinizdir. Yani keramet sizde değil bunu böyle bilin.
Bu işin yolu metodu bellidir. Taraf olmak. Bir cephede yer almak. Bu kesin ve kati değildir ama önemli bir göstergedir. Haksızlık yapmayalım bu aslında en tabi ve doğru olanıdır. Çünkü o güne kadar düşüncesinden, ve taraftarlığından dolayı hep uzak tutulmuşunuzdur o gibi yerlerden. İple çekilmiştir beklenen gün. Gün gelmiş fırsat yakalanmış, en doğal en tabii hakkıdır o insanın artık oraya oturması. Kimi zaman böyle gelişebilir hadiseler ama çoğu zaman da başka faktörler devreye girer koltuk için.
Bir kere oturmak için önce oranın boşalması ya da boşaltılması gerekir. Bu öyle kolay olmaz. Hiç kimse isteği ve iradesiyle terk etmez orayı. Kolay kalkmaz bulunduğu yerden.
Kimi yerler varki sanki kazıkla çakılmıştır kişi ve hiçbir şekilde bırakmaz terketmez istemez orayı. Her yolu denersiniz, zor bile kullandığınız olur ama yine de kaldıramazsınız onu oturduğu yerden.
Kimseciklere layık görmezsiniz bulunduğunuz yerleri. Kendinize ayrı bir güç vehmedersiniz. Bir varlık görürsünüz şahsınızda. Eşsiz ve benzersiz olduğunuzu, oraya sizden başka uyar kişilerin olmadığını düşünürsünüz.
Bu bir süreçtir. Bir günde olmaz tüm bunlar. Zaman içerisinde bu duygulara kapılırsınız. Oysa daha ilk oturduğunuzda ne kadar da ürkek ve titrektiniz. Ne acemilikler yapmış ne gaflar işlemiştiniz. Ne yanlışlıklar ne eksikler yapmıştınız ama atlatmıştınız işte tüm bunları.
Dışarıdan vaaz vermesi anlatması kolay atıp tutuyoruz ama hangimiz bu işlerden uzak durabiliriz. Hangimiz sakınabiliriz kendimizi.. Her beşer hiç kaçınılamaz zaaf gösterir bu tip şeylere. Bir ulufe bir bağış olarak görürüz bir nevi.
Hani deriz ya çoğu zaman koltuk makam mevkii ne kadar değiştirdi diye. Artık arayıp sormaz oldu, bir selam göndermez oldu deriz.
Hiç farketmez eğer biz onun yerinde olacak olsak ondan farksız davranmayız. Belki daha beter oluruz. Selamı sabahı bütünüyle keseriz. Eleştirmek kolay da iş başa düştüğünde bu anlatılanlardan uzak durmak hiç de kolay değil.
Koltuğa yapışma diye bir söz vardır insanımızın sıkça kullandığı. Yapışmaktan kasıt kalkamamak, terkedememek onu.
Bir hastalık anlaşılan bu. Koltuk hastalığı.. Oturmak ve kalkamamak. Bir başkasına layık görememek. Kendinden sonra gelenlere fırsat vermemek. Çığır açmamak. Öncü olmamak.
Kişi kalkacak ki kendisinden sonra biri oturacak. Siz bir yeri çeyrek asır işgal ederseniz kime nasıl sıra gelecek. Nice cevherler var ki hiç sıra gelmeden heba olup gidecek.
Kolayı var aslında bunun ama anlaşılan kimselerin işine gelmiyor. Kural kaide koymak. Tercih yapılacaksa bile eşitler arasından seçmek. Süre koymak. Başarılı olanlara bir süreliğine daha devam demek, başarısız olanlara yol vermek, yanlışta ısrar etmemek.
Bunlar yapıldığında biraz daha toparlarız devlet ve memleket işlerini. Daha yetkin olanları getiririz iş başına. Kolaycılığın fırsatçılığın önüne geçmiş oluruz.
Biz böyle ahkam kesiyor bol keseden atıyoruz ama elbet bu koltuklar boş kalmayacak. Birileri dolduracak Yol alınacak hizmet yürüyecek. Ne mutlu o koltukları doldurup hakkını verenlere. Ne mutlu görev ve hizmet aşkıyla yananlara. Ne mutlu memleket için her gün yeni bir çivi çakanlara.
Onlar zaten koltuk sevdalıları değil. Onların aşkı koltuk aşkı değil. Onların aşkı memleket aşkı, insan ve toplum aşkıdır. Onlar üreten, hizmet edenlerdir. Her günü bir önceki günden farklı olanlardır. İleriyi gören, ileriye bakanlardır.
Kemal GÜL
20.07.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.