Takipteki Adam
Bir kaçaktı, firariydi yani. Ne zaman kodese tıkılsa bir yolunu bulur özgürlüğüne kavuşurdu. Durdurmak engellemek,zapdetmek mümkün değildi. İşte yine firardaydı.
Ovada gün olmazdı ki onun ismi geçmesin. Hemen her mecliste her yaptığı dilden dile dolaşır konuşulmadığı zaman olmazdı. Kara Hıdır yine kaçmış bir yerlerde gizleniyormuş, falanca mağaradaymış,görenler olmuş denilirdi. Bir nevi efsaneydi halkın gözünde. Onu bir kerecik görenler bile kendisini bahtiyar sayar yakından tanıyanlarsa bir bir meziyetini anlatırdı. Dinleyenler ise pür dikkat kesilir harfiyen not ederlerdi zihinlerine tüm anlatılanları.
En son vukuatı bir kaçırma girişimiydi. Kendisi kaçakdı ama yaptığı iş de kaçırma işlemiydi. Kanun kaçağıydı ama yine bir kanunsuzluk yapıyordu.
Anlatılanlara göre askeri üniformayı giyiniyor ve ebe Arzu Hanım’ın kapısına dayanıyor. Gece karanlığında herkes kan uykudayken erat kapıyı usulca tıklatıyor ve talimatı ebe hanıma iletiyor.
Komutan arabada bekliyor, eşi doğum yapacak sizi bekliyor, çok acil hayati tehlike var çabuk olmalısın diyor. Mesajı iletmeyle ebe hanımın hazırlanması bir oluyor, yanına aldığı pansuman çantasıyla kapıda bekleyen arabaya daha üzerini bile tam toparlayamadan bir çırpıda atlayıveriyor.
Merhaba hoş geldin diye sesleniyor yüzbaşı üniformasıyla firari Kara Hıdır ebe hanıma.. Bir anda irkiliyor,neye uğradığını bilemiyor kadıncağız.Tanıdık bildik bir ses bu diye düşünmeye kalmıyor ve araba hareket ediyor. İnmesi arabadan atlaması çok geç artık. İş işten geçiyor ve kendisini kaderiyle baş başa bırakıyor.
Bütünüyle isteksiz bir götürülüş. Günümüzde eşi benzeri olmayan bir kaçırılma öyküsü. Tam Kara Hıdır’a özgü bir iş. Ancak o kafa ve ruh yapısıyla teşebbüs edilecek bir işlem.
Nasıl bir senaryo değil mi? Kim düşünebilir kimin aklına gelir. Her yol deneniyor, tüm talepler teklifler iletiliyor sonuç alınamayınca bu yola başvuruluyor. Bir gece karanlığında evinden alınıyor ve dağa kaldırılıyor Arzu Hanım.
Artık kaçış kurtuluş yoktu ebe hanım için, rızasız da olsa boyun eğmek durumundaydı bu duruma. Hep peşinde olan bu güne kadar her teklifini geri çevirdiği firarinin elindeydi ve nerede ne yapacağı bilinmezdi. Telaşa heyecana kapılmamalı deneyimini konuşturmalıydı. Kaçıp kurtulmanın yollarını aramalıydı.
Ebe kaçırma işi Kara Hıdır’ın sıradan bir işi. Başka neler anlatılır neler onun hakkında. Yol kestiğinden,harman yaktığından..
Jandarma boş durmuyor elbet,takip başlıyor ama hemen sonuç almak ne mümkün. Karda yürüyüp izini belli etmeyen tiplerden Kara Hıdır. Eski kulağı kesiklerden.Önsezileri güçlü. Önceden kestirebiliyor hemen her şeyi.Yol iz şaşırtan,aynı geçiti iki kez geçmeyen tiplerden.
Ebe hanım yardımcı da oluyor takipdekilere ama hemen sonuç alınamıyor. Bugün bir yerde yarın başka bir yerdeler. Bugün bir mağarada,bir başka gün diğer mağarada..
Her gidilen,her geçilen yere iz işaret bırakıyor ama nafile.
Süreç uzun. Günler aylar hatta mevsimler geçiyor.
En nihayetinde amansız takip sonuç veriyor ve bir yerde kıstırılıyor,dağdan inmek zorunda bırakılıyor Kara Hıdır ebe Arzu Hanım’ı terk ederek..
…………
Haber bir anda duyulmuştu. Kara Hıdır çayırlıkta düz ovada kaçıyor diye ulaşmıştı köy meydanına. Ahali duyar duymaz hemen olay yerine sökün etmiş ve bulunduğu yerden onu izlemeye koyulmuştu. Biz çocuklar da meraklısıyız fırsatı kaçırmamalıyız ya uzaktan seyre koyulduk bu macera dolu kaçışı.
Yıl 68 ya da 69 aylardan nisan, vakit ikindi olsa gerek. Düz bir arazi ve bütünüyle çayırlık. Yağmur çiseliyor. Firari takipte. Hızla kaçıyor. Birazdan hava kararacak ve önü sağı solu hep taşkın. Karşıdan Ceyhan,hemen yakınından Hurman baharla birlikte coşmuş. İşte buralar aşılacak, karşıya geçilecek ve oradan gece karanlığında dağa ulaşılacak. Yani iz şaşırtılacak, başarılabilinirse yine hür ve özgür kalınmaya devam edilecek. Zor görünüyor ama onu tanıyanlar Kara Hıdır bu atlatır, yakalanmaz Hurmanı da aşar, Karasu’yu da diye bir taraftan yorum yapıyorlardı.
Bir anda iki cemse asker yığıldı bulunduğumuz yere. Önde komutanın cipi arkada iki cemse asker. Rütbesi omzundaki komutan dürbünlü tüfeğiyle nişan aldı ve ilk atışını yaptı. Askerlere sakın ateş etmeyin dedi. Otuzlu yaşlarda olsa gerek Kara Hıdır o dönemde. Hiç soluklanmadan neredeyse tazı hızında koşuyor.
Uzun menzilliyle her atışta mermi düştüğü yerden su kaldırıyor.Ya üç metre önüne ya da iki metre sağına veya soluna düşüyor ama o hiç aldırmadan koşuyor.
Komutan onu bir atışta indiririm ama bana ölüsü değil dirisi gerek dedi ve sonuç alınamayacağını fark edince talimatı verdi haydi peşine düşüyoruz dedi ve amansız takip böylelikle başlamış oldu.
Biz peşlerine düşemezdik taşkınları aşıp ilerleyemezdik. Gözden kayboluncaya ve akşam karanlık bastırıncaya kadar bulunduğumuz tepelikten izlemekle yetinmeliydik. Ne de olsa gelişmeleri ertesi gün öğrenirdik.
Nitekim öyle de yaptık. Hava kararınca evimize çekildik ve Kara Hıdır’ı düşünmeye başladık. Aç ve susuz olmalıydı.Yorgun ve bitkindi. Üstü başı ıslanmıştı. Üşüyordu mutlaka. Moralsiz olmalıydı.
Ne yaptı acaba kaçıp kurtulmuş muydu, kıstırılıp ele geçirilmiş miydi? Anlatılanlara göre kolay pesedecek birisi değildi. Her ihtimali dener, mutlaka sonuca ulaşırdı. Zihnimizde hep bu sorularla erken uykuya daldık ve sabahleyin işittiğimiz ilk haber..
Kara Hıdır paçayı kaptırmamış, yine yakalanmamış, sazlıkta kendini kaybettirmiş askerler çok yaklaştığında suya dalmış uzun süre çıkmamış, kamışı teneffüs aracı olarak kullanmış, takipdekiler yorgun ve bitkin düşünce bir yolunu bulmuş yine dağa sığınmış. Artık kolay kolay bulamazlar onu. Anlatılanlar ve yorumlananlar böyleydi.
Sevinmelimiydik üzülmelimiydik, anlamak zordu. Bir kanun kaçağıydı. Cebren birisini kaçırmış ve o güne kadar ne vukuat varsa işlemiş birisiydi. Bir kahraman mıydı yoksa bir eşkıya mı? Kiminin gözünde bir kahraman tam bir efsane adam, kimilerinin gözünde ise kanun kaçağı bir eşkıya yani.. Çocuktuk ve tam idrak edemiyorduk bunları..
Su testisi su yolunda kırılırdı elbet. Bunun sonunda ya bir yerde öldürülür kimsenin ruhu bile duymaz, ya da yakayı ele verirdiniz. Nitekim takip sonuç vermiş seneler sonra yakalanmıştı.Uzunca bir süre içerde kalmış ve cezasını çekmişti.
…………..
Efsaneyi yakın plandan gördüğümde artık o yetmişli yaşlardaydı. Yüzünde derin bir yara izi vardı. Saçları hafif kırarmıştı. Vücudu dolgun omuzları dikti. Boyu ortanın üzerindeydi. İlk ilgimi çeken gözleri olmuştu. Evet o göz farklı bir gözdü. Hep hareket eden, yuvasında durmayan bir gözdü.. Radar gibiydi adeta. Belalı bir gözdü.
Bu göz bir başka gözdü, evet belalı bir gözdü. Bacakları ise bir atletinkinden farksızdı. Koşabilir kaçabilirdi. Hem de bir tazı hızında..
Bendeki kanaat durulup dinginlenmiş görünüyor olsa da yine de bu ileri yaşta ne yapacağı belli olmazdı. Yol da kesebilirdi, harman da yakabilirdi hiç şüphesiz.
Gerçekten hiç belli olmazdı. Yapar mı yapardı, bu Kara Hıdır’dı..Boşa ünlenmemişti…
Kemal GÜL
10.11.2013