- 560 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Zamlı Kira
Bedeni her geçen saniyeler ile masaya doğru eğilen adamın odasında; akşamın çoktan çökmüş karanlığı korkunç duruyordu. Masaya eğilecek ve eğilip kafasını koyacakmış gibi duran adam karanlıkta zor seçiliyordu. Gerçi tek görünen bu adamın suratıydı odada. Uykusundan payını bir türlü alamamış gibiydi, bir şeylere kızmış ve kızdıkça uykusuz kalmıştı adeta. Uyumamak için cebelleşiyor ve düşen kafasını birden kaldırıyordu, kafası vazgeçmiş gibi aşağı düşerken adam yeniden kaldırıyordu güçsüz kafasını. Masanın ortasında küçük bir ışık parçası vardı; mumdu galiba. O kadar korkunçtu ki; bu ihtiyar adam suratının kıvrımlarıyla sevecen durabilirdi başka bir yerde görülse. Bir parkta otururken bu adamı görseydim ummazdım böyle bir evde yaşayacağını, mum önünde kafasının gidip geleceğini hiç ummazdım. Adam geldiğimi bile duymamıştı evine, hırsız olsam her şeyi alır götürürdüm ruhu duymazdı. İçeri girdikten sonra kapıya iki üç kere vurmamla düşen kafası kalkar gibi oldu. Neden içeri girmeden önce kapıyı tıklatmamıştım ki; ben ne terbiyesiz, seviyesiz, ahlaksız bir insandım. Başka bir insanın evine böyle girilir miydi, kendi evimdi sanki. Ben kapının kenarında kendimi yargılarken, yaşlı adamın uyanmadığını görmüştüm. Bir kaç kere daha tıklattım, bu sefer daha güçlü ve kararlıca. Tek gördüğüm ise mumun önünde bir doğrulup bir eğilen kafaydı. Demek ki dışarıdan vursaydım adam zaten duymayacakmış, tekme bile atsam bu kapı açılmayacakmış bana. Belki de kimse yok diye çekip gidecektim. Acaba adam bu yüzden mi kapıyı açık bırakmıştı yani bilinçli bir şekilde. Her gün böyle garip garip uyukluyordu galiba, zor duyacağını bildiğinden de kapıyı aralık bırakıyordu. Buralara da hırsız gelmezdi zaten, bendeki de aptalca bir düşünce.
—Bayım! Beyefendi, ihtiyar!
Bağırıyordum fakat duymuyordu adam, ne sağırlıkmış diye düşünmekten alı koyamadım kendimi. İçeri girip en iyisi dürterek uyandırmak diye düşündüm. Belki uyanır diye bir kaç kere daha bağırdım:
—Bakar mısınız? İhtiyar, kapıda adam var, uyansana be adam! Allah’ın cezası bunak!
Söylenerek girdim içeri, göz gözü görmezken mumun ışığına doğru ilerlerledim ki adam birden sıçradı. Gözlerine vuran mum ışığı ile buruşmuş siması az gelen ışıkla birlikte karanlık bir portre gibiydi. Ressam burada korkutucu bir şeyler çizmeye çalışmış ve çizmişti de.
—Kimsin sen! Kahrolası pislik, her kapıyı açık bulduğun yere giriyor musun sen, çık dışarı çık!
Ne hiddetli bir ihtiyar çıkmıştı bu adam, artık ihtiyarlığın getirdiği bir hiddet miydi yoksa kendinde olan bir sinirlilik hali mi bilemedim. Adam elini mumun yanına götürdü bir çubuk yakarak etrafındaki mumları da yaktı. Adam akıllı bir ışığı yok muydu bu adamın. Yeni yanan mumlarla birlikte bana doğrulmuş olan tüfeği gördüm ihtiyarın elinde. Sıkı sıkıya tutmuş parçalayacak gibi de bakıyordu bana. Endişe ve korku içine düşmüştüm, düşüncelerim beni yeyip bitiriyordu. Üç bin ruble için girdiğim haller, karşı karşıya kaldığım durumlar. Bu kaçıncı rezilliğimdi, adam vuracak gibi kararlı bakıyordu. Kötü arkadaşlarımın ayak işlerini görüyor üç bin ruble alıyordum. Nereden düşmüştüm bu ihtiyarın yanına, yapmasaydım, gelmeseydim olmazdı sanki. Andrey’in ne olur ne olmaz diye verdiği silaha doğru elim gitti şiddetli düşüncelerimin arasında:
—Elini o silahtan çek çocuk, inan ki karnında bir delik açılmasını sende istemezsin. Kötü olan ne biliyor musun? Senin pisliğini benim temizleyecek olmam! Kimsin sen, kim gönderdi seni, bir daha sormayacağım!
İhtiyarın ağzı çok iyi laf yapıyordu, daha önceden adam vurmuşa benziyordu, daha önceleri bu tahta parkelerin üzerinde ceset sürüklemiş gibiydi. İşimin kolay olacağını sanmam bir hataymış ki bu kirli ayak işlerini kabul ettiğim içinde ayriyeten pişmandım. Elimi silahtan hemen çektim, neden götürmüştüm ki zaten, para almak için geldiğim bu yerden katil olarak mı çıkacaktım. Bu değersiz bunağı öldürüp boş yere hapislerde mi çürüyecektim. Bıraksalar iki üç yıla gidici zaten bu moruk. Bir gün ışığın önünde gidip gelen kafası masaya düşüverecek.
—Ben, beni Andrey yolladı, kira varmış. Alınacak kira için yolladı.
İhtiyar birden bana doğrulttuğu tüfeği indirdi, suratının şekli değişti, oflayıp pufladı. Az önce bir eğilip bir doğrulduğu masaya gidip çekmecesini açtı, mum ışığında parlayan binlerce ruble gözümü almıştı bile. Adamın masa ucunda uyuduğu ve elinde neden tüfek olduğu belli oluyordu şimdi. Oradan iki üç bin ruble çıkarıp zarfın içine koydu.
—Al, aptal çocuk, o salak patronuna söyle bir daha bana adam yolladığında yolladığı adamı uyarsın. Az daha karnında bir delik ile ne olduğunu bilmeden yerde kıvranıyor olacaktın.
Bu adam beni gittikçe korkutmaya başlıyordu, elindeki zarfı alıp kapıya doğru yöneldim. Tam kapıdan çıkacaktım ki Andrey’in kiralara zam yaptığı aklıma geldi. Bu kaçık ihtiyara nasıl söyleyecektim kiraya zam yapıldığını. Geri dönüp asık surata baktım.
—Andrey, kiraya zam yapmış efendim. Ne kadar olduğunu bilmiyorum bu kağıdın içinde yazıyormuş.
Andrey’in bana ’verirsin’ diyerek verdiği kâğıdı adama uzatmıştım. Bakmamamı tembihlemişti Andrey, beni ilgilendirmeyen şeylere burnumu sokarsam eğer; ortada bir sorun varsa o benim sorunum olurmuş. Etkili bir cümleydi bende bakmamayı kararlaştırmıştım. Hem bana neydi ki; ben bir kaç adrese gidip zamlı kiraları toplayacak ve üç bin rubleyi cebe indirecektim. Yaşlı adamın ne tepki vereceğini sabırsızca bekliyordum, ya yere doğru bakan tüfek yine bana bakmaya başlarsa. Öyle düşünüyordum ki; ihtiyar mum ışığından uzaklaşarak odanın karanlık yerine gitti ve oradan tepinmeye benzer sesler gelmeye başladı. Bu korkunç yere geldiğim için pişman olmuştum çoktan. Odanın karanlık yerinden söylenerek geliyordu ihtiyar, ne söylendiğini duyamıyordum ama kâğıtta yazan her ne varsa hoşuna gitmemiş gibiydi. Masanın yanına uğrayıp içi binlerce ruble ile dolu olan çekmeceyi yine açtı; bin ruble gibi tahmini bir miktar aldı eline yanıma geldi ve elini ummadığım bir hızla uzatıp sol elimde duran zarfı alıp içine iliştirip geri verdi. Bu yaptıklarını şaşkınlıkla izlemekten başka çarem yoktu, sonuçta elinde tüfek olan ben değildim. Yüzünü masaya dönerken buruşmuş eliyle kapıya doğru kış kışladı resmen beni. Adamın suratına bakarak çıkıyordum ki kapıdan; tekrardan masaya aynı şekilde oturduğunu ve yüzümü görmek için yaktığı mumları bir bir söndürüp uyuma pozisyonu aldığını gördüm. İçimden ne küfürler ediyordum, beni bir uşak gibi gördüğü içinde lanetliyordum yaşlı adamı. Yolda giderken düşündüğümde, uşaklık yaptığım halde bu durumu kabullenemediğimi fark ettim. Hem kim kabullenirdi ki bu durumu, anca kendilerini tatmin ederlerdi "Herkes birilerine bir seviyede uşaklık ediyor zaten" diyerek, benim gibi. O akşam bütün kiraları toplamak için bir sürü adres gezdim ve bu ihtiyar hariç diğer kiracıların hepsi silahsızdı. Zam olduğunu söyledim hepside verdi, iyi müşterileri varmış Andrey’in. Kiraları arkadaşımın yanına götürecektim ve üç bin ruble ile bir süre daha idare etmeye çalışacaktım. Alacağım parayı ve parayla ne kadar idare edeceğimi düşünürken yanımdan hızlıca geçen bir araç frenleyerek elli metre ilerideki direğe çarparak durdu. Korkumdan ne yapacağımı şaşırmıştım, kalbimin atış hızı müthişti. Bir dakika gibi kısa bir sürede toparlanıp arabanın yanına koşturdum. Arabanın ön tarafında sıkışmış iki adam vardı. Birisinin kafasından kanlar akıyordu, ne yapacağımı bilmiyordum. Halen yaşıyorlardı fakat fazla dayanabileceklerini zannetmiyordum. Ambulansı ve polisi çağırdıktan sonra oradan toz olmayı düşündüm. Düşündüğümü yapamıyordum, bu iyilik ve iyi şeyler yapma duygusu beni yeyip bitirmişti bile. Peki, elimde bir çanta para ile kime açıklama yapacaktım. Binlerce, on binlerce ruble vardı belki burada. Polis beni sorguya çekecekti, evet hemen yok olmalıydım buradan. O an çok şeytani fikirler gelmişti aklıma, şeytanın bile aklına gelmeyen fikirlerdi bunlar. Elimdeki çantanın ağırlığını tartıyormuş gibi salladım; bayağı ağırdı. Yüz bin rubleden fazla var gibiydi. Bu para hayatımı kurtarırdı, yeni bir yaşam kurabilirdim. Arabadan uzaklaşmıştım ki hemen arabanın yanına koştum, adamın birinin üzerindeki eşyaları yokladım cüzdanını bulup aldım ve yerine kendi cüzdanımı koydum. Aracı içindeki insanlarla beraber ateşe verdim. Artık sıra kendi kendimi affetmekti, bahaneler uydurmak ve kendimi kandırmaktı. O insanlar zaten ölecekti diye düşünüp ıssız yolun bir kilometre gibi ilerisinden sağa dönüp devam ettim. Öbür gün hiç kimsenin yanına uğramadan ıssız bir köye yerleşecek ve çantadaki paralar bitene kadar yaşayacaktım. Paralar bitince de yaşlı adamın evine uğrayacaktım. Kötü olmak kolay değildi. ..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.