- 1306 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAYGUSUZ ABDAL(Bölüm: 4)
KAYGUSUZ RİSÂLESİ DEVAMLA:
"ALANYA BEĞİ’NİN ABDAL MUSA HAZRETLERİNİ ZİYARETİ ve ÖZÜR DİLEMESİNE DAİR..."
"Gaybî’nin babası, Teke Beği’nin ölümü üzerine;
Bu hâli gördi, bildi kim Sultân Abdal Musa Hazretleri velâyet ve kerâmet sahibidür.(Ol)Teke Beği ana yavuz kasdeylemiş idi. Ol sebep ile (bu) belâya uğraduğın bildi kazasını anladı o kazaya geldi.(insafa geldi), itdügi işlere nadim oldı, tevbe vü istiğfar kıldı. Fikr eyledi. Varup ol er ile mülakat idelüm, mübârek ellerin öpüb, ayaklarına yüz sürüb özr dileye ve kendüye tâbi ola. Ve üç yüz adamla kalkub Alâiye’den Abdal Musa Sultan’un âsitâne-i şerîflerine azm eyledi. Bunlar gelmede, bizüm sözimüz okınub, Sultan Abdal Musa’ya geldi:
Halifeleri ve dervişleri ile âsitane-i şeriflerine oturub sohbet eylerken mübârek başınu kaldırıb buyurdular ki:
-"Filân mahalde iki pınar çıkdı biri bal ve biri yağ revâne olub akdı. Yağ ve bal alub matbâhda bir yire toldırun. Bizim Gaybî’ nün babası Alâiye Beği (Sancağı) kendüye tâbi üçyüz adamıyla gelüb bizimle mülâkat olmağa azim kıldı. İrte bir gün gelürler, anlara ziyâfet idüb konukluk iyleyelüm didi.
Dervişler işitdiler bilişüb gitdiler. Ol, didükleri mahalle vardılar, gördiler kim, iki(dâne) azîm pınarlar çıkmış birinden bal ve birinden yağ, şâfî-revân akarlar. Toldırub, üç gün üç gice her taraftan bilüb işiden adamlar geldiler. Ol pınarlardan yağ ve bal alırlar. Her biri kapların toldurdılar. Dördüncü gün oldukda, Abdal Musa Sultan eyitdi:
-"Şimden sonra ol pınarlardan su aksın" didi. Halifeler ve dervişler eyitdiler:
-"Sultan’um bu pınarları koyun, tâ kıyamete değin böyle bal ve yağ aksın. Nice kimesneler (fakîr) fukaradan mün’im olsunlar, szie hayır-duâ kılsınlar ve hem sizün yâdigârınuz olsun, diyu ilhâh itdiler. Ol Sultan buyurdı kim:
-"Ol, didüğünüz olur; lâkin Mîrî cânibinden âdemler gelürler, bizden sonra üzerlerine nâzır olurlar. Çok mücadele olur, fukaraya virmezler" didi.
Pes dördinci gün vardılar, gördüler kim, ol pınarlardan su akar. Halâ dahı ol demden bu deme degin yaz ve kış ol pınarlardan sular akardı(Kesilmedi). Bal ve yağ çeşmesi dirler. Ol vilâyetlerdeki meşhurdur.
Bu tarafta Alâiye (Sancağı) Beği üç yüz ademle asitâne kapusına geldiler. Atlarından aşağı indiler. Sultandan destur alub içeri girdiler. Sultan’un mübârek cemâlün gördiler, ellerün öpüb, ayaklarına yüz sürdiler. Her biri özrin kabul idüb buyurdu kim :
-"Dergâh-ı lutf u ihsân, ehl-i i’tizâra hemîte meftûhdur. Günahına mu’terif olan daima müşâb u memduhdur. Hoş geldinüz,(safa geldinüz)didi. Her birine yir gösterdiler, menzile yakın oturdılar. Üç gün üç gice konukluk itdiler. Bunlara âzim ziyâfet itdiler. Dervişler, hizmet gösterdiler. Gaybî Beğ dahi babasıyla (buluşub) görüşdiler. Babasınun elün öpdi. Babası dahı anun iki gözlerin öpüb nevâziş eyledi. Eyitdi:
-Oğlum, fahrin mezîd olsun. Aklına, fikrine (izânına) kurban olayum. Bu fâni dünyada âkil oldur kim mürşîd eteğine yapışa salihler veliler güruhuna karışa, âhiretde dahı anlar ile haşr ola" didi.
O, bugünden sonra Sultan’dan destur alub vedâ kıldı. Hâşır-ı safa vü hüsn-i rıza ile Gaybî Beğ’i, Sultan Hazretleri’ne teslim idüb, fi’l-cümle tevâbi ile kalkup, yine geldügi tarafa müteveccih revâne oldı. Alâiye’ye gelüp makamına (vü meskenine) karar kıldı.
Gaybî Beğ, Sultan Abdal Musa Hazretlerü’nün asitânesinde kaldı. Cân u dilden erenlere hizmet eyledi. Sultan Abdal Musa Hazretleri, sünnet nazarıyla Gaybî’nün yüzine bakub eyitdi:
-"Kaygudan rehâ buldun, şimden sonra Kayguusuz oldun" didi. Gaybî, yüz yire koyub meskenet gösterdi. Sultan, bu nutkıla Beg-zâde’ nün ismini Kaygusuz diyü söylerdi. Andan sonra adı Kaygusuz oldı."
*
(T)eke Beği, Teke Beği
Ş(E)rbet-i eceli içiverdi.
Ha(K)ikat köprüsü dar geldi de;
Ve y(E)rlere düşüverdi.
(B)ir Veli’nin tek parmağı
Y(E)ri, göğü tutar bir gün.
Da(Ğ)lar silinir, anında
Ve d(İ)k başını eğ, kara toprak
...........Onu dahi yutar bir gün
*
Düşünce atından ol Teke beği
Alâiye Beği gördü gerçeği.
Bir dergâh ki bahar yüklü içinde
Gönül bahçesinin en nadide çiçeği.
Hoş görünün bal damlatan ağacı
Rahmet yüklü bulutlardan ölçeği.
*
Güneş cümle yıldızları topladığında çevresine
Aşk ile nasıl dönerse ay balam
Seven ve sevdikleri de aynen öyledir işte
Günlerden bir gün
Sevenleri toplanmıştı çevresine
Aşk ateşinde yanmak, ışık olmak için
O gönüller Sultanı kaldırıp başını
Buyurdular ki:
-"İki pınar çıkdı meydana, iki pınar;
Biri bal ve biri yağ
Akar da akar, akar da akar.
Varın doldurun yağ ile balı
Bizim Gaybî’nin babası Sancak beği
Yola revan olmuş çıkıp gelmekte
Üç yüz atlısı ile bu yana
Konuğumuz ola, erenler!
Ertesi gün buradalar bilesiniz.
Konuk edelim dergâhımızda
Yağı bal ile karıp hoşça bir vakit
Varın hazırlanın, olmaz mı?”
İşitip bilişip gitdi dervişan.
Vardılar Pir’in işaret ettiği yere
Bal ve yağ akar bir çeşmenin
Karşısında durdular
Hayran oldular…
Doldurdular, kap, kacak ne varsa
Üç gün, üç gece doldurdular.
Dördüncü gün gelende Pir:
-"Şimden sonra ol pınarlardan su aksın" dedi.
Dervişan:
-"Sultanım bu pınarları koyun,
Kıyamete değin böyle aksın bal ve yağ,
Nice fakir, fukara, mümin,
Hayır duâ kılsınlar size
Ve yâdigârınız olsun bu çeşme bize”
Sultan buyurdu:
-"O, dediğiniz olur; lâkin
Mîrî cânibinden âdemler gelir bizden sonra
Ve “malımsarlar” çeşmeyi
Kavgaya tutuşurlar,
Vermezler fakire, fukaraya
Gariban yanaşamaz bile buraya
Endişemiz ondandır.”
Gelende dördüncü gün
Vardılar ve gördüler
Pınarlardan su akar.
Kesilmedi kaç asırdır bu çeşmenin suyu
Yağ-bal çeşmesi derler adına…
Güneş cümle yıldızları topladığında çevresine
Aşk ile nasıl ışık dağıtırsa cümlesine ay balam
Seven ve sevdikleri de aynen öyledir işte.
*
Bu hâli gördi, bildi ki
Sultân Abdal Musa Hazretleri
Velâyet ve kerâmet sahibidir.
(Ol)Teke Beği ona düşmanca
Davranmış, öldürmeye gelmişti.
Heyhat, atından inemeden daha
Aldı dersini,
Taştan taşa vurdu başın;
Bu hali gören Alâiye Beği
İtdügi işlere nadim oldı,
Tevbe vü istiğfar kıldı.
Fikr eyledi.
Dedi ki:
"Varup ol er ile
O ulu Sultan ile
Mülâkat idelim,
Öpüp mübârek ellerin,
Yüz sürelim dergâhına,
Dileyelim özür
ve
Tâbi olalım kendisine."
Ve
Üç yüz adamla kalkıp
Alâiye’den,
Abdal Musa Sultan’ın
Dergâhına
Çıka geldi, çıka geldi.
*
Tam üç yüz askerle dergâhın
Dayandılar kapısına.
İndiler atlarından aşağı,
Destur alıp Sultan’dan
İçeriye girdiler.
Öptüler Sultan’ın o mübârek ellerini
Yüz sürdüler eşiğine dergâhın
Işığı bölüştüler
*
Beğlik, Sultanlık neymiş
Soyundu cümle gömleklerden
Diz çöküp tutundu Hazreti Pir’in
Işık salkımı parmaklarına
Yumdu gözlerini
Yapıştırdı dilini üst damağına
Ve
Tekrar etti söylenileni...
Tövbe derler işte buna,
Dünya menfaati ne varsa ne,
O tarihe kadar yapılmış
Olumsuz hal ve hareketten,
Urbadan, şandan, şöhretten
Kurtulup da deli gönlü
Bir eşiğe yıkmak dır ki
Âlaiye Beği işte
Cümlesini yıka geldi, yıka geldi...
Aşk ve ilim hamlıkta değil
Olgunlukta ışıldarmış.
Bir tövbenin tek bir cümlesi
Göğü, yeri tutarmış.
Kudret silgisi silende mâziyi
Ve getirende ışıltılı yarınları
Karar kılanda insanoğlu
Hak gelende, bâtıl uçup gidende
Bir başka güzel olur gönül,
Bir başka güzel olur insan;
Âlaiye Beği’ de bir başka güzel oldu
Bir başka insan oldu tövbesinden...
*
Bir Beğ bir derviş, bir eşik
Üç yüz at bekleşir bahçede
Ve üç yüz yiğit eşikte…
Bu gelenler,
Üç gün üç gece konuktur
Bu gelenler,
Safa geldiler, hoş geldiler, hoşa hoşça geldiler
Bir sofraki önlerine konulan
Kudret bahçelerinin bal dutundan tatlısı
Aşk çeşmesinin suyundan
Sürahiler dolusu umut ve sevda
Bir sancak Beği, bir derviş ve üç yüz yiğit
Geceyi yıldızına ağarttılar öylece
Yaprakları dökük ağaçlar gibi atlılar
Yağmur altında ıslaktılar
Yakamoz kıran sulara gömüldüler
Sohbetin orta yerinde, doydular
Sessizliğin uğultusuna doldular, dipsiz geceden
Manâ helezonlarında salınıp
Pişmiş ekmeğe döndüler fırında…
Işkınlandılar seherlere
Hüzün inceliğini giyindiler sakin…
Ham meyve kokusu yüzlerde olgun parıltılar
Gül terlemesinde bir ses var
Üçyüz atlıda suskun üçyüz dilde…
*
Dervişler,
Hizmet etti dervişler;
Gaybî Beğ dahi
Görüşeyazdı babasıyla
Ve öptü elini
Ve öpüldü iki gözü de
İki vakitte iki kez;
Dedi ki Beğler Beği :
“-A oğul!
Kurban olayım, aklına, fikrine
Er eteğin tutmuşsun ya ne güzel
İki cihan mamur oldu sana bil
Kaygu nedir bu dünyada dünyada
Silivermiş durmuşsun ya ne güzel!
Seni sana, seni büyük veliye
Hikmete uzanır bilirim yolun
İçinin baharında tebessümün goncası
Bu günden sonra, su yeşili duandan
Eksik etme bizi de, olur mu sen, a oğul!”
*
Ve Sultan’dan destur alub vedâ kıldı
Beğler Beği,
Ve gönül rızası ile
Teslim etti Gaybî Beğ’i Sultan’a
Ve döndü otağına Alanya’ya..
*
Gaybî Beğ,
Kaldı dergâhta
Gitti babası saltanatına
O kaldı gönül erenlerine
Hizmet etmeye.
Sultanlar sultanı Abdal Musa,
Sünnet nazarıyla baktı Gaybî’nün yüzine
Ve
Dedi :
-"Kaygudan rehâ buldun,
Şimden sonra Kaygusuz oldun"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.