- 603 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Denizden Gelen Adamlar
Dünyadan epey bir ışık yılı uzaklıkta bir gezegende dört tarafı sularla çevrili epey büyük bir kara parçası üzerinde yaşayan bazı kabileler küçük küçük devletler kurmuşlardı. Sarima kabilesi tarafından kurulmuş olan Sarima ülkesi bu kara parçası üzerinde bulunan diğer ülkeler referans alındığında yüzölçümü açısından orta büyüklükte bir ülkeydi. Ekonomi, teknoloji, sanat referans alındığında ise gelişmekte olan devletler arasında yer alıyordu.
Diğer tüm ülkelerde olduğu gibi Sarima ülkesinde de denizden gelen adamlar tartışması yer yer alevleniyor, sonra diniyor, sonra tekrar alevlenip bir müddet sonra tekrar diniyordu. Yalnız bu tartışmalar sonucunda ne inananların inançlarında bir azalma oluyor, ne de bunu safsata bulanların sayısında bir eksilme oluyordu. Her ülkede bir takım insanlar etrafındakileri denizde yaşayan insanların varlığı konusunda ikna etmeye çalışıyorlardı. Üstelik bu tür insanların iddialarına göre bu deniz insanları ara sıra karaya çıkıyor, yapacaklarını yapıyor ve tekrar suya dönüyorlardı. Çok büyük bir kaplumbağa evine benzeyen ve yerden biraz yükseklikte tekerleksiz giden arabaları inanan inanmayan herkesin malumuydu.
Günlerden bir gün Sarima’nın başkenti Samira’nın meydanında kurulmuş kürsüye orta yaşlı bir adam çıktı.
“Toplanın ey ahali, söyleyeceklerim var.” diye bağırdı.
Bu duruma alışık olan ahaliden bir kısmı “Ne diyecek acaba?” diye yaklaştılar kürsüye. Adam heyecanla başladı
“Dün gece beni deniz adamları kaçırdı.”
Bu cümleden sonra toplananların bir kısmı dağıldı. Adam kalanlara anlatmaya devam etti. Kürsüyü karşıdan gören bir kahve bahçesinde bir masaya oturmuş olan Sama ve Hama tam duyamasalar da konunun deniz adamları olduğunu anlamakta gecikmediler.
“Bu tam bir saçmalık.” dedi Sama.
“Kesinlikle.” diye onayladı Hama ve devam etti.
“Hala bu saçmalığa inananların olması ne kadar garip.”
Sama bu konuda biraz farklı düşünüyordu.
“Aslında inananların olması garip değil. Yani saçmalık olmasına saçmalık ama inananların olması garip değil.”
“Ne demek şimdi bu.”
“Demek istediğim bu aslında Tamiralıların bir oyunu.”
Artık konu anlaşılmıştı Hama için. Gülümsedi
“Yine mi komplo teorisi, yine mi Tamira? Nedir senin bu Tamira ile alıp veremediğin Sama.”
“Hadi ama Hama. Saçma olan bir şey bu kadar farklı yerlerde böyle ortak bir dille anlatılabilir mi?”
“Bu durumda Tamiralılar mı yapmış oluyor yani?”
“Bu kadar güçlü olan tek ülke Tamira.”
“Peki söyle öyleyse nasıl ve neden yapıyorlar böyle bir şeyi.”
“Önce nedenini anlatayım. Düşünsene bir, istediğin ülkede istediğini yapıyorsun, istediğini alıp kaçırıyorsun, istediğin zaman bırakıyorsun. Birileri görmezse ne ala, şahit yok. Birileri görürse deniz adamlarını suçluyor. İnanan inanıyor, inanmayan inanmıyor. Nasılı basit. Anlatılan şekilde bir arabayı yapmak onlar için zor olmasa gerek.”
“Tekerleksiz giden araba.”
Sama buna da hazırdı
“Algı bence, sadece algı. Arabanın tekerleksiz olması önemli değil, öyle algılanması önemli. Tekerlekleri arabanın ortasına koyarsan görmek için yere eğilmekten başka çare kalmaz.”
Hama pes etti
“Tamam Sama komplo teorisinde seninle mücadele edemem. Yalnız bilirsin ben komplo teorilerine pek itibar etmem. Bir şeyin olabilecek olması olmuş olmasını gerektirmez. Olduğuna dair sağlam deliller gerektirir.”
Sama ısrar ediyordu
“Bir gün bu dediklerimin doğru olduğunu göreceksin Hama.”
Bu konuşmadan birkaç gün sonra Sama kayboldu. Eş, dost, akrabası onu günlerce arasalar da bulamadılar. Ortalıkta Sama’nın denizden gelen adamlar tarafından kaçırıldığı söylentisi dolaşıyordu.
Aradan beş yıl geçti. Hama bir gün meydandaki kahveye uğradı. O masaya oturdu. Kürsüye çıkan birini görünce aklına Sama geldi. Akrabaları onu aramaktan vaz geçeli epey uzun bir zaman geçmişti. Ne olmuştu acaba o müthiş komplo teorisyenine. Bu arada o kaybolduktan bir iki yıl sonra denizden gelen adamlar daha bir görünür olmaya başlamışlardı.
O sırada Hama’nın omzuna bir el dokundu. Arkasına dönünce gözlerine inanamadı. Sama karşısında duruyordu. Daha bir gençleşmiş, daha bir şık, daha doğrusu çok daha zengin görünüyordu.
“Sama sen ha.”
“Ben ya Hama, ben komplo teorisyeni Sama.”
“Ne oldu, nerelerdeydin bunca zaman?”
Gülümsedi Sama
“Başkası olsa denizden gelen adamlar kaçırdı derdim ama sana yalan söyleyemem. Çünkü başkasına söylemeyeceğini bilirim.”
Hama çok meraklanmıştı
“Anlat, lütfen anlat, ama doğruyu, sadece doğruyu.”
“Doğru olan şu dostum. Beni Tamiralılar kaçırdı.”
“Deniz adamları kılığına girmiş Tamiralılar mı.”
Gülümsedi Sama
“Hayır, Tamiralı kılığındaki Tamiralılar. O gün seninle konuşurken yan masamızda sivil giyimli Tamiralı generaller varmış. Fikrimi beğenmişler.”
“Yani.”
“O gün sana bir gün bu söylediklerimin doğru olduğunu anlayacaksın demiştim, hatırlıyor musun?”
“Evet, doğrumuymuş.”
“O gün yanlışmış ama bugün doğru.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.