- 480 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 10 - Bölüm
HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 10 - Bölüm
Saygıdeğer gönül dostlarım. Şöhret afettir bunu algıladığım için tanınıp, tanınmama konusunun pek üzerine düşmedim. Çünkü beni yoktan var eden yüce Allah’a öylesine inandım ki.. Bana bunca yeteneği veren Rabbım elbette okuyan hayranlarımla eserlerimi buluşturacak ümidi ile yaşadım. Duyarlı bir şahsiyet olduğum için mi bilmiyorum, bazı olabilecekleri hissettim.
Kızım lise son sınıfındayken eve gün boyu görücüler geliyormuş. Kızım da okumak istiyor ama bir yandan da hayırlı bir kısmeti çıkarsa evlenip yuvasını kurmaya istekli de. Görücü gelenleri gözü tutmayınca annesi şaka ederek verim kar oluyor. Kızım da babacığım bana kıyamaz onlara vermez diye halini arz ediyor. Bende eşime çocuklarıma şunu söyledim. Sabredelim dedim.
Gördüğüm rüyaya göre bu güne kadar kızıma talip olanların hiç biri dünür gelse de kızımı alamayacaklar. Bizin tanımadığımız birileri üç ay içerisinde kızıma talip olup düğün edecekler dedim. Eşim ve kızım iyice meraklanmıştı kim bunlar acaba diye. Çünkü bende tanımıyordum ama Allah yazınca böyle oluyor demek ki. Nihayet rüyamda ki gerçek oldu kızımız gelin oldu evlendi.
Benim hayallerim el sanatlarına da yansıyor. Hiç evim yokken ince kablolu
tellerden bir ev maketi gece lambası yaptım. İnşallah zamanla böyle evimiz olacak dedim ve oldu. Oğlum kızım dünyaya gelmeden bir çocuk tablosu aldım içinde sarışın kız ve oğlan çocuğu vardı. Allah’ım hayırlısıyla bana buna benzer çocuklar nasip eyle dedim. Çok şükür onlara benzeyen yavrularıma kavuştum. Paylaştığım gerçek hayat hikaye özetinin kanıtları mevcuttur.
Geçici işlerde çalışarak, esnaflık yaparak Allah’ın izniyle emekli olduktan sonra geçmişteki kurduğum hayalleri gerçekleştirmek için azmimle çalışmayı hızlandırıyorum. İstanbul da ki yayın evi seni kim tanır dediği aklımdan çıkmaz elbette. Taktir edilmeyi düşünürken sanat hayatında rencide edilebiliyordun.
Benim de yayın evim var ama her şey maddi, manevi güce dayanmaktadır.
Gönül dostlarımı dernek çatısı altında bir araya getirmeyi hayal ederken bir arkadaşım beni Türkiye yazarlar birliğinin Isparta şubesinde ki toplantıya davet etti. İzleyici olarak katıldığım toplantıda, tartışmalar, usulsüz davranışlar yaşanmıştı. Benim o birliğe üye olmamı istediler. Bende konuşma yaparak Isparta ve bölgemizde yeni bir dernek kuracağımı bildirince alkışladılar.
Toplantıya katılanlar içinde tanıdık, tanımak değerli şahsiyetler vardı. Ben bir anda onların umudu olmuştum. Çünkü kurulmasına vesile olacağım Göller Bölgesi Yazarlar ve Şairler Derneğinin bürosu ve toplantı salonunu satın alıp hazırlamıştım. Adresi de bildirince gönül dostlarımın uğrak yeri olmuştu. Bir kaç ay istişareler yapıp dernek tüzüğünü de hazırlayıp yetkili kuruma sunduk.
Derneğe kurucu üye olarak bir eksik kalınca o eksiği de lise mezunu olan on sekiz yaşını dolduran oğluma imzalattım. Valilik onayı ile dernek 8-5-2000 tarihinde kurulmuş oldu. Ben basın açıklaması yaptım ama o dönemdeki bazı muhabir arkadaşlar konuyu ciddiye almamıştı. Çünkü buna benzer bir çok dernek kuruluyor ve uzun ömürlü olmuyordu. Benim azmimi bilmiyorlardı.
Yöresel televizyonda ve bazı gazetelerde derneğin kuruldu haberi şair ve yazar arkadaşlarımın ziyaretini sıklaştırdı. Derneğin yönetimini oluşturduktan sonra ben kurucu başkanlığa seçildim. Dernek çatısı altında elbette negatif ve pozitif düşünen insanlar mevcuttu. Kurulmasına vesile olduğum Göller Bölgesi Yazarlar ve Şairler Derneğinden asla kira almayacağımı bildirdim.
Böyle bir derneğin kurulmasına vesile olmamda ki amaç: Türk dünyası kültürüne katkı sağlamaktı. Kalem tutan ellerin, Doğru konuşan dillerin, Şiir seven gönüllerin, Birliğini istiyordum. Kapalı kapılar ardında ki çok değerli şahsiyetleri dernek çatısı altında toplayarak eserleriyle gün yüzüne çıkarmaktı
. Çevremde ne kadar şair ve yazar varsa her gün araştırmaya başladım.
Bir köylüm bana benim ev sahibi hocamız da şair deyince. Ben o kimdir tanıyor muyum diye sordum. Ramazan beyde: Tabi ki tanıyorsun çünkü o seninde, benimde ilkokul öğretmenimizdi ismi: Melahat Ecevit. Bu haberi duyunca dünyalar benim oldu. Eşi Nazif hocamla telefon görüşmemiz oldu ama henüz yüz yüze görüşme şansımız olmamıştı. Ben adresini araştırdım.
Ziyaretine gittim ama her iki hocamda maalesef yerinde yoklardı.
Sekretere telefonumu ve dernek adresini bıraktım. Bürom şehir merkezi Cumhuriyet caddesi, Gürman pasajı birinci kattaydı. Melahat hocam telefon ederek geleceğini bildirdi. Henüz dernek kurulalı altı ay olmuştu. Dernek bülteni çıkarmak içinde gerekli hazırlıkları tamamlamıştım. Duygu Selinin imtiyaz sahibi idim. Her çıkan sayıda derneğimizi ve üyelerimizi tanıtıyordum.
Her sayıdan bin adet basarak iş yerlerine, okullara, şairlere dağıtıyordum.
Derneğimiz bülten sayesinde adını çevreye duyurmuştu. Diğer birlikler ve dernekler yöneticileriyle diyalog içindeydim. Türkiye genelinde ki bir çok derneğin kurucusu Ispartalı olunca elbette gururlandım. Kütahya şiir sevenler derneği ile GBYŞ derneğini kardeş dernek ilan etmiş olduk. Çünkü her iki vilayetinde sunduğu güzellikler birbiriyle örtüşüyordu. Isparta Türkiye’nin gül bahçesi ise, Kütahya da ateşte açan çiçeklerin seramik gül bahçesiydi.
Melahat hocam büroma yani derneğin yanına kadar gelmiş ama beni bir türlü tanıyamadı. Bende karşımda genç bir hanımefendi görüyorum ama bir türlü benzetemedim. Çünkü birbirimizi otuz yıldır görmüyorduk. O benden için Zeki öğrencim bu kadar iri olamaz derken, Bende Melahat öğretmenim bu kadar genç olamaz dedim. Hocam beni telefon ederek arıyordu. Bende hocam sizi bekliyorum derken: Ben pasajdayım oğlum deyince karşılaştık.
Not: Hayat hikayemin özetini 11- bölümden takip edebilirsiniz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.