- 660 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMACI fikret - 10
Sabahleyin kahvenin köşesindeki yatağında uyandığında, onu kurtarmaları için bütün gece rüyasında yalvardığı annesini, ağabeyini ya da ablalarını bulamadı çocuk. Fakat, ona şaşırtıcı bir şefkatle davranan bambaşka bir baba buldu. Pişmanlık, hatta utanç içindeydi adam o sabah. Kendini nasıl affettireceğini bilemez durumdaydı .
’ Hadi yavrucuğum, uyan artık. Bak ne güzel bir hava var dışarıda. Sanki yaz geri gelmiş gibi .’ Şaşkınlıkla onu seyretti çocuk. Sonra , kendini toparlayıp kalktı yatağından. Babası yatağı toplarken o, ocaklığa girip yüzünü yıkadı. Islak, kirli havluyla sildi yüzünü. Köy tuvaletine kadar gidip gelince, bambaşka bir kahvaltı sofrasını kendini bekler buldu. Babası ona, zeytinli, peynirli, hatta parmak sucuklu bir kahvaltı hazırlamıştı. Gözlerindeki şaşkınlık, mutlu etti adamı. Hemen paşa çayını da doldurup getirdi .
’ Gördün mü sofrayı ? Hepsi senin için. Bir güzel doyur karnını. Okula gidiyorsun sen. Kafan iyi çalışsın. ’ Çocuğu mutlu görmek , onu daha da çok mutlu etmişti. Çoktan affedildiğine, kendini inandırmıştı bile. Bir çay da kendine alıp oturdu oğlunun yanına.
Yüzü gülerek koştu okuluna. Beş sınıfa bir öğretmenin baktığı bu köy okulunda, dersler biraz kolay gelmişti ona. Şehir okulundan oldukça geri kalmıştı burası. Şehirde, başarısız bir öğrenci durumunda iken, birden , burada sivrilivermişti.
Arkadaşlarını tanımaya başladı, birer birer. Orhan, Serdar, Emel, Sevilay, Mustafa, Hilmi, Melâhat, İsmail, Hayrettin ve ikinci bir Mustafa daha. Teneffüslerde onlarla oynamaya başladı. Okuldan çıktıklarında da köy meydanına çağırdılar birlikte oynamak için. Kısıtlı da olsa gitti çocuk. Babası onlarla kavga etmemesini, kendisine söz getirmemesini tembihliyordu en çok. Bir de top oynaması yasaktı. Naylon ayakkabıları yırtılıveriyordu çünkü top oynarsa.
Kısa sürede alıştı çocuk bu hayatına. Kurtköy’deki kaderini kabullendi tamamen. Öyle ki ; sigara dumanından gözlerinin yandığını fark etmemeye başladı zamanla. Sigara dumanından simsiyah olmuş ahşap tavandan geceleri gelen fare tıkırtılarından bile korkmamaya başladı. Kırık dökük ahşap sandalyelerin ek yerlerindeki tahta kurularından rahatsız olmamaya, hatta onları temizlemeye de alıştı. Kahvenin bir köşesinde ders çalışırken gürültüden etkilenmemeye , ikide bir müşterilerin onu dersten kaldırmasına bile alıştı. Fareyi andıran çürük dişlerinde pek fark olmadı belki ama sanki boynu güçlenmeye, başını daha kolay taşımaya başlamıştı.
Ev sahibi Hacı kapısına gelmişti yine kadının.
’ Fevziye hanım ; ne oldu bizim kiralar ? ’
Birden, yakında İsmail efendi ile evleneceklerini, evi de boşaltacaklarını söylemek geçti aklından. Geçmiş borçlarını da kocası ödeyecekti mutlaka. Fakat, çabucak duyulmasından, oğlunun kulağına gittiğinde ise engel olabileceğinden çekinip, söz etmedi bundan.
’ Biraz daha müsaade Hacı. Şöyle bir kaç gün daha !’ Adam, hiç de inanır görünmedi bu cevaba. Başını iki yana sallayıp ;
’ Bekleyelim bakalım. Fakat son bekleme bu, bilesin !’ deyip, kendi kendine söylenmeyi sürdürerek gitti.
O akşam İsmail efendi gelip, iki gün sonraya hazır olmasını, nikâha gideceklerini söylediğinde, sevinçten ne yapacağını şaşırdı kadın. Kimselere duyurmamasını, oğlunun kulağına gitmesinden çekindiğini söyledi adama.
Ertesi gün Cumartesiydi. Mukaddes’in kıyafetlerini ve defter- kitaplarını, kalemlerini bez bir pazar torbasına doldurdu kadın. Köyün insan taşımak için de kullanılan eski kamyonu evin önüne yanaştığında Mukaddes, evin önünde kendi kendine sek sek oynuyordu.
’ Mukaddes ! Koş kızım gel. ’
’ Geldim anne!’
Kızına sarıldı kadın. Çaresizliğine isyan edercesine , defalarca öptü onu. Çocuk şaşırdı. Uzun süredir annesi ona böyle sarılmamış, öpmemişti.
’ Bak, Ahmet amcan seni Fikret’in yanına götürecek .’
’ Yaşasın ; Fikret’e gidiyorum. Babama da gidiyorum. Yaşasın !’
Yazarın notu : Yazar, bu sahnede orada değildi. O yüzden, annesinin kendine yaptığı gibi, sarılmadan ve bir kerecik bile öpmeden, Mukaddes’i de göndermiş olabileceğini yazmadı. Umudu vardı çünkü ; kim bilir belki de sarılmıştır, öpmüştür.
Akşam eve geldiğinde Mukaddes’i göremeyip, onun da babasına gönderildiğini öğrenen Ferruh, çıldırmıştı. Gücü yetse, dövebilirdi annesini. Bağırdı, etrafı dağıttı, gücünün yettiği her şeyi tekmeledi, yumrukladı. Kardeşlerini bırakmayacağına, mutlaka geri alacığına yemin etti.
Fikret’i gördüğüne çok sevindi Mukaddes. İki kardeş birbirlerine sarılıp uzun süre öylece kaldılar. Babaları ise hem sevindi, hem de şaşırdı. İkisini birden kucaklarken, yeşil gözleri boşalıverdi yine. Kremalı bisküi ile çay ziyafeti verdi. İştahla yedi çocuklar.
’ Kızı da mı İncirli’ye göndermiş kadın ?’
’ O da mı kahvede kalacak ?’
’ Olur mu öyle şey ? Kız çocuğu, kahve köşesinde nasıl yaşar ?’
Hamza dayı, Mukaddes’i geceleri onlarda kalması için razı etti babasını. Karısı İsmet hanım, çok sevdi Mukaddes’i. Onların da genç bir kızları vardı.
Pazartesi olduğunda İsmail efendi ile Fevziye belediyenin yolunu tutup nikâhlarını kıydırdılar. İsmail efendinin yardımıyla, aynı gün onun evine taşındılar. Zaten evleri karşı karşıyaydı. Hacıya geçmiş kiraları da İsmail efendi ödedi.
’ Çok iyi yapmışsınız. Hayırlı olsun. Çok sevindim. ’ deyip gönderdi Hacı onları.
Ferruh, evi boş gördüğünde şok oldu. Hacı haber verdi annesinin evlenip, İsmail efendinin evine taşındığını. O sırada, annesi yeni evinin kapısından ona sesleniyordu.
’ Ferruh, buradayım oğlum, gel .’
Hiddetle koştu çocuk.
’ Ne yaptın sen anne ? Ne evlenmesi bu ? Hiç utanmadın mı ? ’
Konuşacak, sebebini anlatacak, kendini haklı çıkarmaya çalışacak oldu kadın. Delirmişti çocuk. Onu duymadı, dinlemedi.
’ Artık annem falan değilsin benim. Gidiyorum ben. Bir daha da gelmeyeceğim. Bundan sonra ne okul, ne bir şey !’ deyip, hızla uzaklaştı oradan.
Biraz duraksadıktan sonra, dönüp evine, yeni kocasıyla birlikte yaşayacağı eve girdi kadın. Kısa sürede, üç çocuğundan birden uzaklaşıp, yeni kocasıyla bir başına kalmıştı. Yeni hayatı özgürlük mü olacaktı onun için, yoksa geçmiş günlerini mumla arayacağı , bambaşka bir tutsaklık mı ?
Devam edecek.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Kızın gitmesi bekleniyordu da,
oğlanın evi terk etmesi iyi olmamış.
Tek başına ne yapacak gariban çocuk?
Üstelik okula da gidiyor.
Okuyamaz ise üzülürüm doğrusu.
Aslında, bu şartlarda okuması da oldukça zor.
Kızın,
düzenli hayata devam etmesi sevindiriciydi.
umarım, onun da geleceği hüzünlü olmaz.
Bu arada,
babanın dalgalanan duyguları, bizi de şaşırtıyor doğrusu...
Hadi hayırlısı...