- 1960 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ADALET BUNUN NERESİNDE?
“Adalet Mülkün Temelidir.” Bu üç kelimelik veciz sözü bilmeyen yok gibidir. Üzerine neler yazılsa, belki bu kadar etkili olamayacak anlam dolu, az öz bir ifade.
Bu veciz sözü adalet saraylarında hâkimlerin hemen arkasındaki duvarda davalıların tam karşısında da görürüz. Belki hâkimlerin bununla davalılara söylemek istedikleri; “korkmayın, bizler arkamıza mülkün temeli olan adaleti alarak sizleri yargılıyoruz. Sizler de ifadelerinizi adaleti göz önünde tutarak veriniz” demek istemeleri de olabilir zannımca. Aslında düşünce böyle olmasa bile şekil olarak da hoş bir görüntü oluşturmakta.
Bu söz sadece soğuk adliye binalarının duruşma salonlarında mı görülmekte?
İşte bu soru can alıcı bir soru bence. Çünkü hemen her fırsatta kendi yanlışlarımızı görmeden başkalarını eleştirme yaparken bile tutunduğumuz, sarıldığımız bir dal, bir koldur bu söz.
“Adalet Mülkün Temelidir” diye giriş yapar, karşıdakinin ne kadar adaletsiz olduğunu sayar dökeriz. Nedense aynı sözü kendimize yanaştırmayız bile. Belki de “kendimiz çok adaletliyiz de ondan” diyenleriniz olacaktır. Kim bilir böyleleri de vardır belki. Zaten serzenişimiz böylelerinin çok az olduğuna. Ümidimiz ise gelecekte böylelerinin oldukça çoğalması yönündedir.
Askerde iken acemi birliğinde ast, üst konuları öğretileceği zaman; amir, memur tarifi de yapılır, bir nevi üstler amire, astlar memura benzetilirdi. Öğretilen amir tanımı kelimesi kelimesine hâlâ hafızamdadır. “Makam ve memuriyet itibarıyla emretme salahiyetine haiz kişilere amir denir.”
O zaman bu tanımı ezberler, her soruluşunda gırtlağımız çatlarcasına bağırarak tekrar ederdik. Askerliğin verdiği psikoloji ile şuur altımıza yerleştirilen “emretme salahiyetine haiz kişiler” üstlerimiz olan en küçük rütbeli onbaşı’dan tutun da en yüksek rütbeli orgeneral’e kadar komutanlarımızdı. Söyledikleri sözün mantıklı olup olmadığı hiçte önemli değildi. Yeter ki onlar konuşsun, sözlerini bitirsin. Tek cevabımız vardı: “EMRET KOMUTANIM”
Ne zaman ki sivil hayatın içine girdik; bizler, “emret komutanım” modundan, onların da “makam ve memuriyet itibarıyla emretme” modundan çıkamadıklarına şahit olduk.
Bu “emretme salahiyetine haiz” kişilerin kiminin boyunu, kiminin huyunu, kiminin dik duruşunu, kiminin hesap soruşunu kiminin de dünya görüşünü beğenmeye görsünler/ ya da gösterilsin/ “ben yaptım oldu” mantığı ile işlerine son verdirdiklerini hayretler içinde izledik.
Bilmedikleri bir şey vardı; “yanlış hesap Bağdat’tan döner” sözü ki, gerçek adalete inanıp güvenenlerin bu sözün doğruluğuna adları gibi emin olarak sımsıkı yapıştıklarını hayranlıkla takdir ettik.
Bunları yaparlarken de hep adaletli davrandıklarını üstüne basa basa, altını çize çize söylediklerini, yazdıklarını üzülerek gördük…
Sevgili Dostlar;
Mevzu uzun ama yer kısa. Siz değerli dostların arifliğine güvenerek tarifi kısa kesip şairce noktalayacağım. Gerisini siz bilirsiniz zaten.
NERESİ ADALET?
Neresi bunun adalet?
Kayırırsan yandaşını
Nasıl mamur olur devlet?
Koruyamazsan taşını
Yandaş tamam… Halk’a da bak
Araya girmesin nifak
Mümkün müdür mutlu olmak?
Hep kaldırırsan kaşını
Çamur atan bırak atsın
Taraf tutmak yere batsın
Kazanan helal kazansın
Ekmeği ile aşını
Adalet adına davam
Hak geçmesin benim çabam
Bil ki; “dört inanmış adam”
Taşıyacak naşını
Görememek mümkün değil
Göze çekilmediyse mil
Şunu bunu bırak Halil
Sil yetimin gözyaşını
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.