- 425 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Elest Anı
Elest Anı
Elest anı , başlangıç noktası nasıl yansır? Yani ruhları yaratan Rabbulalemin kendinden onlara “Rab” üflüyor ya. Ve ruhlara soruyor…. Bunun zerre-küll ilişkisi üzerinden ve Ruh yazılımının ben üzerinden okunması ve tercihlerin belirlenmesi ve tercihe göreceli ruh ve beden alınması, liyakat konusu. Çok kapsamlı.
"Ben" hakikatinde bir hiyerarşinin parçası olmak yoktur diye bir felsefem var. Bu belki anlaşılır, belki anlaşılmaz ama öyle.
"Zerre küllün aynısıdır, aynasıdır" bu anlamda DNA ile canlı ilişkisi ve atom ile element ilişkisi var. Yani element atomun aynısı aynası, DNA canlının aynısı aynası gibi. Güneş sistemi gibi bir yapılanma zerreden külle. Zerreyi parça olarak düşünmemeli felsefi açıdan çünkü bütünün tüm özellikleri zerrede saklı. Bir resmin çözünürlük noktalarının her bir zerresi açılınca resmi gösterir gibi. Bir tohumun ağacı göstermesine benzer bir ilişki var.
Sistemin pozitif-negatif dengesinde mutlak adalet olduğunu düşünüyorum. Negatifle çalışanların pozitif alanın açılmasını sağlaması var pozitifle çalışanların da negatife bir alan açması var. O halde pozitif ile çalışanlar negatifçileri dengelemek zorunda olmadığı gibi negatifçilerin de pozitifçilerle dengelenmesi konusunda kişisel bir mecburiyet olmadığını düşünüyorum; denge kurulur elbet, tercihler kişisel olmalı. İnce bir durumu açığa çıkıyor, aslında pozitif ürettiğini sananlar aynı zamanda negatifi dengelediğini de sanıyor. Negatif üretenler ise zaten pozitif alanı bir şekilde açmış oluyor. Yani kişi sevdiğiyle oluyor. Kişi tercihiyle baş başa olacak.
Başka bakışla din bu dengeye müdahale ederek dengeyi bir şekilde bozar. Ya da bozulmuş olan dengeyi karşı atakla dengeler. O halde denge sağlanınca din de ortadan kalkmalı denebilir. Bu kişide izlenirse Muhyiddin İbn-i Arabi’nin şu sözü manasını bulur; "Arif için din yoktur" Denge sağlayıcı pozitif ve negatif unsurların yani günah ve sevap olarak bilinen unsurların denge durumunda bir işlevi kalmaz! Dünya boyutunda denge sağlansa zaten denge hali ölüm gibidir. Hareket olmaz! Yani akış olmaz! Eksi-artı akışı hayatın devamı içindir! Ölmeden önce ölmek ise denge kurmak gibidir! Yani ölüme benzer bir dengeyi hayatta kurmak. Denge sağlayan için artı ya da eksi fazlalığının bir gerekliliği olmaz; günah veya sevabın denge açısından bir etkisi de olmaz. Yunus bu dengeyi göstermiş gibi… Nereden anlıyoruz “Bana seni gerek….” diyor, negatif ve pozitif olarak (sembolik olarak düşünelim) Cennet ve Cehennem sevdasında değil…
Dinsel literatürde vardır; insanlar günah işlemeyen bir şekilde olsaydı onlar kaldırıp yerine günah işleyip, tövbe edenler gelirdi şeklinde!
Elest tercihinin yani ilk tercihin ne şekilde yansıdığını daha da açmak isterim. Literatürde var; Allah ruhları yaratmış ve onlara sormuş, bilirsiniz! Bu sorunun açılımına dikkat edelim. Çünkü zaman ve mekan kalkar ise elest devam ediyor olacaktır. Yani elestteki sorgu devam ediyor şu an. Buna sorgu bile dememek gerek bu aslında tasniftir. Tekamülün aşamalarını belirler! Boyutsal olarak öncesi ve sonrası aldatıcı olur!
Ruhları yaratan kudret, kendi ürettiği “Adem” adlı yazılıma (yazılıma ruh da diyebilirim); Ruha “Ben” üfleyerek adeta bağımsız gibi işleyişini sanki test ediyor ya da seyrediyor! Bir sanatkarın çizimleri gibi farklı açılardan ve farklı konuları hedefleyen milyarlarca çizim gibi ruhlar “Ben” ile çoğalıyor! Ruhlar şeklinde çoğul kullanılsa da “Adem” yazılımı tek ama milyarlarca “Ben” üzerinden yansıması gözlemlenebilir! Bu “Ben” yansımalarına “Zat” diyorum. Zat, kısaca ne ruh, ne beden ne de ikisinin birleşimidir; zat “Ben” dir yani O’ndan üflenendir. Zat, “Ben” in ruh ve bedeni kullanarak ürettiği tüm yaşamsal verilerdir! Bu veriler evrene yayılır. Ses görüntü ve düşünce sinyali olarak yayılır. Veriler yani zat güzel ise ahir de Cennet vardır, zat çirkin ise ahirde Cehennem vardır! Çünkü bu veriler yok olmuyor kişisel bir dosyada toplanıyor! İsrafil’in sur üfleyerek topladığı, dirilen insanlar konusu.
İşte bu zatlar kişilik oluşturur!
İsrafil, ne toplar sur üfleyerek? Ruh toplamaz, beden de toplamaz; zat toplar!
Ahirette zat muhatap!
Cennet ve Cehennem’e de zat adaydır!
Cennet ve Cehennem şeklinde yeni bir devranı zat sürecek!
Elest anının açılım aşamaları bunlar! Tüm verilere ilk kaynak bir “An” elest anıdır!
“Ben”, orjini Adem olan ruh yazılımının “Zat” yansıması olacak!
Paralel evren ve paralel boyut diye adlandırılan tüm çoğullar tek olan “An” dan, elest anından yansır. Farklı yansımalar gibi algılansa da bu asıl olan tek yansımadan farklılaşır. Güneş ışığı gibi; Güneş ışığında tüm renkler var, beyaz görünür ama tayfta, gök kuşağında farklı yansımalar var. Kaynak tek, yansıma çok. Yani paralel renkler gibi. Aynı kaynaktan paralel farklı yansımalar olur. İlk yansıma önemli. Gök kuşağına kaynak tek. Yani evren, paralel evren veya ahret veya her ne çoğul var ise onlar tekten yansır!
Nokta, “Ben” dir! Nokta “B” dir. Ben sırrı “B” sırrı ile açılır evrenin sırları! “İlim kendini bilmektir” hakikati! Yunus “Ben” yani orjin Adem zirvesini yakalamış, bu manada “Ben” i yakalamayı hedef olarak sunuyorum. Herkes kendini bilip kendinde orjin Adem yani “Ben” i bulacak.
Ruhları yaratan kudret, kendi ürettiği “Adem” adlı yazılıma (yazılıma ruh da diyebilirim); Ruha “Ben” üfleyerek adeta bağımsız gibi işleyişini sanki test ediyor ya da seyrediyor! Bir sanatkarın çizimleri gibi farklı açılardan ve farklı konuları hedefleyen milyarlarca çizim gibi ruhlar “Ben” ile çoğalıyor! Bahsettim yukarıda, bunu açmak gerek; bu ruhların elest açılımına göreceli Dünya boyutuna açılım var! Yani teorik açılım soyut olarak elest anında oluyor, pratik açılım Dünya boyutunda somutlaşıyor!
Peki eşit ruh ve eşit ben nasıl oluyor da Dünya boyutunda farklılaşıyor? Bedensel ve akıl bakımından eksiklikler ve görünen eşitsizlikler neden oluyor?
Yukarıda Güneş örneğindeki duruma benzer bir durumdur bu. Güneş ışığı kaynaktan beyaz olarak çıkar! Ve nesnelerde farklı yansır. Gök kuşağı ve tayflarda ayrışır ve 7 ana renk oluşturur. Ara renklerle bu çok çok fazla ayrışır! Yani kaynaktan yansıyan tek ışık nesnelerde çoğalır! Aynı ruhsal yazılımla aynı “Ben” üflenen “Adem” yani insan, adem oğulları olarak Dünya boyutunda farklılaşıyor bunu anlamak istiyorum! Neden? Bunun sırrı elest anındaki tercihlerde saklı. Yaratıcı ruhlara ben üflediğinde onlarda farklı yansımalar seyretmek ister! Kendinde olan tüm özellikleri onlarda seyretmek ister! Ve “Ben” üfleme konusundaki sembolü çözersek aynı kaynaktan farklı yansımalar oluşturacak benliklerin üflendiğini çıkarabiliriz. Bu benliklerin tamamı aslında O’nda olandır. O’nda olmayan görünmez! Yani iyi-kötü göreceliliğinin aldatmasından kurtulabilir isek tüm “Ben” lerin O’nu göstermek için var edildiğini anlayabiliriz! Bizim iyi-kötü algılamamız ise tamamen izafidir! Yaratıcı “Ben”lerde kendini seyrediyor ise onun açısından “Kötü” yoktur. Kötü, bizim açımızdan bu boyuta has olarak tayin ediliyor! Yani Dünya boyutundaki tercihlerin karşılıklarına bizler iyi-kötü göreceliliğinde muhatap oluyoruz! Evrensel açıdan iyi-kötü, karşılıklı bir dengeleyici unsur olur! Bütündeki elemanlar olur! Tercihler açısından bakınca ise kişinin tercihi kendi “Doğru” su olacak, tercih etmediği ise kendi “Yanlış”ı olacaktır. Yani kişi kendi tercihiyle belirlediği hali yaşayacak. Ama yine bunu yaparken “Ben” ile yapacak ben ise asıl kaynağa bakıyor! Asıl kaynaktan ne maksatlı üflenmişse bir “Ben” onu en doğru şekilde yaptığında sonuç alacaktır! Bir örnekle açalım durumu; tiyatroda oyuna dair rol dağıtımı yapılsa bu rol dağılımını da yönetmen yapsa; herkese rollerini dağıtsa, rolünü iyi yapanı ödüllendirir; rolünü iyi yapamayanı da istemez değil mi? Yani katili oynayan iyi rol yaparsa ödül alır! Masumu oynayan kötü oynarsa bir daha oynatılmaz gibi düşünelim. Bu ceza-mükafat işini! Buna benzer “Ben” dağıtımında insana ne rol biçilmişse insan onu en güzel şekilde oynamalıdır! İyi kötü göreceliliğinde aldanmadan herkes “Ben”liğindekini açığa çıkarmalıdır. Bu esmanın yansımasıdır zaten. Kötü esma yoktur! Kötü tercih vardır! Yani “Ben” in kötü kullanımı vardır! Bu “Ben” kullanımının sonuçları açısından düşünelim ceza ve mükafatı. Bir şeyleri “İyi” olarak sunup görünürde iyiyi oynamak aldatıcı ve münafıklık olarak yansır! Yani insanlar kendi göreceliliğinde “İyi” kabullerini göstermelik yaşadığında söz konusudur ceza! Herkes kendini yalın olarak yaşarsa sorun kalmaz! Yani esmadan yansıyan “Ben” için iyi ya da kötü yoktur tercihler ile açığa çıkar bu! Yani deneyin sonucuna benzer! Deneyci için kullanılan elemanların hepsi değerlidir! O sonuçlara bakmak ister. Yani kendi deneyini gözlemlemek ister! Aslında aklındaki sonuçları ispatlamak ister! Hatta bildiği hedeflediği sonucu ispatlamak için deney yapar! Konu çok dağılmasın! İnsan yaratıcının hem mülküdür, hem de mülkünde çalışır! Daha derin bakılırsa insan yaratıcının aynası, aynısıdır. Burada “Ene-l Hak” devreye girer.
Son tahlilde; “Ben”, Adem adıyla bilinen ruh yazılımını somut bedende gösteren aslen O’nun bir yansımasıdır! Tercihleriyle de konum alır! Bu tercihleri dahi “Ben” üzerinden yapar! “Ben” de aslen O olduğuna göre insan, riyasız olarak kendini yaşarsa ne cezaya gerek var ne de mükafata. Mükafat yine de olur çünkü rolü gerektiği şekilde yaparsa rolünden ayrı gereksiz eklentiler koymaz ise mükafatı da kazanacaktır! Oynadığı rolün popüler değeri önemsizdir, oyun değeri önemlidir! Esmayı yansıtmasına bakılır, kestiği popüler havalara değil! Yani rolünü yapmacık oynamaz ise sorun çıkmaz! İyi kötü göreceliliğinde takıldığı için rolünü de başaramaz! Unutmayalım her “Ben” baş rolünü oynar. Çöpçüler kralı, kapıcılar kralı gibi.
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.