- 506 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 7 - Bölüm
HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 7 - Bölüm
Saygıdeğer gönül dostlarım. Yayın evim ve özel kütüphanemin açılışındaki yaşadığım şoku da paylaşma gereği duyuyorum. Zeki Çelik’in Kıbrıs şiirleri, dağa şiirleri, aşk şiirleri, dini şiirler ve çocuk şiirleri olmak üzere her birinden ikişer bin adet alarak toplam on bin kitap bastırdım. Bu kitapların sadece basını, kesimi hariç, dizgisinden, harmanlamasından, çitlemesine kadar ailecek yaptık. Eşimin bileziğini bozarak kurbanlık aldım.
Bol miktarda pasta ve içecekler aldım. Yaklaşık beş yüzden fazla davetiye dağıttım, bazı yakın tanıdıklarımıza da dilden söylemiş oldum. Açılış günü devletin yüksek kademelerinden, bir çok bürokratlardan telgraf mesajları geldi tahminim yüzü aşkın teşrif eden vatandaş oldu. Ben kitaplarımın yanı sıra kütüphane olduğu için beş yüz civarında da başka kitaplar almıştım.
Kitap kiralamak için kitap takası için her ortam hazırdı. Kurbanı keserek hayır kurumuna bütünce gönderdim. Hoca efendi dua ederek açılış yapıp kurdeleyi kestik. Açılışa gelenlerden şeref defterimi bile imzalayanlar oldu. Her kişi elinde içeceklerle pastaları yiyorlardı. Binlerce kitabım rafta dizilip satışa sunulduğu halde bir kitap dahi alan olmadı, kiralayan da olmadı. Oysa kitap bedeli bir paket sigara fiyatıyla eşitti, siftah parası da atan olmadı.
Açılış olduğu gün akşama kadar bekledim. Belki alışveriş olur diye, ama maalesef şokla birlikte hayal kırıklığı da yaşadım. Okumuş memur bacanak bana moral vereceği yerde, üstelik moralimi dahada sıfıra indirmişti. Çünkü söylediği sözler ufkumu karartıyordu. Ben sana demedim mi bacanak şair ve yazarlıktan hiç bir şey elde edemezsin diye. Belki de haklı konuşuyordu ama bu güne kadarda bana kendi bütçesinden kimse karşılıksız destek olmadı.
Kim ne derse desin ben yazıp çizmekten çok mutluydum, umutluydum. Bu sanat belkide bana maddi gelir sağlamıyordu ama, en azından beni kötü alışkanlıklardan ala koyup meşguliyetim yani hobim oluyordu. Bacanağım misafirim ve büyüğüm olunca söylediği tesirli sözleri yutkunmak zorunda kaldım. Bana yağdı yağmur, çaktı şimşek sende mi... diyenler bile olmuştu. Öyle diyenler aslında kendilerini küçük düşürdüğünün farkında bile değildi.
Çünkü onlar sadece bir dünyada yaşıyordu. Oysa benim beynimde yaşattığım, Sevgiyle kuşat tığım, Duygumu boşalttığım, Binlerce dünya vardı. Gençlik yıllarımda lafını bilmeyen Zeki Türk dünyası kültürüne katkı sağlamaya devam etmeye azimli ve cesaretliydi. Hayallerinin gerçekleşeceği günleri sabırla bekliyordu. Her zaman topluma örnek olma hisleri devam ediyordu.
Yayın evimi ve kütüphane salonumu bekleyen sekreterim bile vardı ama ona kendi kazancım olmasa da maaşını ayarlamak zorundaydım. Bir kaç gün açılış vesilesiyle ziyaretçileri bekledim. Umudum zayıflayınca bir gelir kaynağı oluşturmam gerekiyordu. Sırrımı sekreterime bile açamıyordum sadece eşim biliyordu. Sekreterime sen burayı idare et soran olursa benim şehir dışımda olduğumu söylersin ben belkide bir ay sonra dönerim dedim.
Geçmişte beraber çalıştığımız arkadaş ev yapıyordu benden yardım istedi. Bende yeniden kolları sıvayarak inşaatçılığa soyundum. Aldığım yevmiye bana moral oluyordu. Akşamları yorgun olsam da şiirler yazmaya devam ediyordum. Eşim ara sıra sekreterin yanına uğruyordu. Sekreterim de eşime sormuş Zeki ağabeyim neden gelmiyor iş yerine deyince? . Eşimde ona o senin maaşını ödemek için inşaatta çalışıyor, sana da sırrını diyemiyor deyince. Sekreter nasıl olsa burada gelir yok ben ayrılayım madem demiş.
Ara sıra çocuklarla eşim yayın evimde dursalar da sonunda kilit vurmak zorunda kaldım. Açık ceza evinde dayımın kızının kocası yatıyordu. Hasır plastik çantalardan imalat yapıp satıyordu. Ben onlara maddi durumum iyi iken çok yardımcı olmuştum. Bizim zor durumda kaldığımızı öğrenince bize hasır plastik çanta yapmasını öğrettiler. Ben onların maddi gelirine engel olmamak için yapmak istemiyordum ama onlar müşterisi çok dediler.
Kışın inşaatta çalışmak zor olduğundan evde eşim ve çocuklarla hasır çanta imalatına başladık. Biriktikçe de pazarlarda müşterisine sunuyorduk. Geçmişte parfümeri dükkanı bile açmıştım ama eşimin bile kullanmasına razı olmadığım dükkanı niye çalıştırayım diye devretmiştim. Video işletme bir çok iş yeri açıp kapatan, toplumda tanınan bir kişinin çanta satması elbette zor.
Sonuçta nasırlı ellerimizden çıkan helal kazancı rahatlıkla yiye biliyorduk. Artık durumumuz biraz düzelmeye başladı. Çünkü yaptığım işi benimseyerek yapıyordum. Ressamlık hevesimi de rengarenk imalatlar yaparak gidermeye çalıştım. Toplumdan ve basından, gönül dostlarımdan uzak olmamalıydım. Mübarek bir ayda aş evi ve iş evinde fakirlere iftar yemeği verirken basını ve tanıdığım şair yazarları davet etmiştim. Amacım kaynaşmayı sağlamaktı.
O dönemin valisi bana örnek davranışımdan dolayı şükran plaketi verdi ama basından gelen arkadaşlar, ve şair yazar arkadaşlar hedefimi, amacımı sormadılar ve beni anlayamadılar. Eşimin anne ve babası hacca gitmek için hazırlık yapmıştı. Bende onun ailesiyle hacca gitmesini istiyordum. Eşimde bana şaşırdı beni nasıl göndereceksin bu kadar parayı nereden bulacaksın diye? . Taksitle aldığım dükkandan sonra haberi olmuştu onu satarım dedim.
Dükkana satılık yazısı bile takmadığım halde Allah’ım müşteri gönderdi. Bir şahıs burayı bana satar mısın büro yapacağım dedi. Bende dünden razı idim. Pazarlık yapıp anlaştık. Parayı alınca hanıma ilettim. Al bunları hac için sana yeter ben Allah huzurunda söz verdim deyince. Eşim ben sensiz gitmem senin hac paranı da ayarlayalım deyince çok mutluluk duydum.
İmalat yapınca depomda malzemem bulunuyordu. Hac için süre de vardı. Plastik çemberleri parçalayıp imalat yaparak çantaya dönüştürdüm. Pazarda satarak da paraya dönüştürdüm. Biz heveslenince annem, babam, yengem ve ağabeyimde heveslendi. Şehirde olunca aile boyu haç kaydı yaptırdım. Kura da şans hepimize güldü ama bir ay içinde eşimin bacağı kırıldı.
Not: Hayat hikayemin devamını sekizinci bölümden okuyabilirsiniz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.