- 625 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMACI fikret - 9
O akşam çok ağladı çocuk. Ne Hamza dayı ne de başkaları uzun süre susturamadı. Babasını azarladılar, hakaret bile ettiler. Öfkesi dindi adamın, oldukça da utandı. Elleri titremeye başladı çay doldururken ve dağıtırken. Yeşil paketli Üçüncü sigarasına sarıldı, hem de defalarca, peş peşine.
Ağlaması dindiğinde, yüzünü yıkadı çocuk, ocaklığın lavabosunda. Kirli, ıslak havluyla da silindi. Kepçeymiş gibi görünen kulaklarıyla, küçücük başı da yana doğru eğilmiş göründü uzun süre. Zaten incecikti boynu ve gür, siyah saçlı başını zor taşıyordu. Yeşildi gözleri ama kim baksa acı görürdü o gözlerde. Güzelliğini fark etmek yerine acınırdı sadece.
Hamza dayısının getirdiği ağaç sandığı peykenin altına koymuş, içine de defter ve kitaplarını yerleştirmişti çocuk. Ders çalışmak için eğilip o sandıktan defter, kitap ve kalemini alıp köşedeki bir masaya yerleşir yerleşmez, müşteriler ’ Küçük İncirli, sigara al, kibrit al, su getir, boşları al ’ diye seslenmeye çoktan başlamışlardı bile.
Hiç nazlanmıyordu çocuk. Her müşterinin isteğini koşarak karşılıyor, arta kalan zamanlarda da oturup ders çalışıyordu. Onu tek rahatsız eden, sigara dumanı, küfürler ve bir çocuğun yanında asla yapılmaması gereken ahlâksızca şakalardı.
Almanya yolcuları Necla ve kocası, helâlleşerek ayrıldılar annelerinden. Çıkarken ;
’ Ferruh’la Mukaddes’e çok selâmlarımızı söyle anne. Onları göremedik ama zamanımız yok. Nermin’e uğrayacağız daha !’ dediler.
Nermin, daha on yedisinde evlenen, Necla’nın bir ufağıydı. Pendik’e pek uzak olmayan Soğanlık’ta oturuyordu. Yolda ondan söz ettiler.
’ Nermin de nereden buldu şu yolsuz herifi ? Adamda doğru dürüst iş falan yok. Çok zor geçiniyorlarmış. ’ Çok kafasız şu Nermin çok !’
’ Boş ve hayatım, kendi istemedi mi ? Demek ki kendi etti kendi buldu !’
Gerçekten de zor bir hayatı vardı Nermin’in. Oturdukları gecekondunun bahçesinden girerlerken bunu daha çok fark ettiler. Bahçede asılan çamaşırlar bile, adeta paçavra sürüsünü andırıyordu. Kocası, iş günü ve iş saati olmasına rağmen evdeydi ve onlar geldiğinde henüz yataktan kalktı. Pijamayla karşıladı onları ve uzun süre de tembel tembel gözlerini ovuşturdu.
’ Hayrola abla ! ’ Nermin, onları böyle aniden ve yolcu oldukları kıyafetlerinden anlaşıldığı şekilde karşılarında görünce, merakını gizlememişti. Yoksul bir çocuk gelini andırıyordu Nermin. Fakat, ablasından özenip, kendi istemişti bu evliliği. Üstelik de görücü usulüyle gelen ilk talibine, özellikle şehirli diye, aceleyle evet demiş, annesine de ısrar etmişti. Annesi de, sanki ondan da bir an önce kurtulmak istercesine, hiç de fazla üsteletmeden evet deyivermişti. Pişman mıydı Nermin ? Bu sorunun cevabını, o günlerde kendisi bile veremiyordu. Fakat, üstünden başından, yüzünden yoksulluk akıyordu.
’ Nermin’ciğim, biz eniştenle birlikte, Almanya’ya gidiyoruz. ’
’ Ne Almanya’sı abla ? Nereden çıktı bu ? Gezmeye mi gidiyorsunuz ? ’ Şaşkınlıktan, neredeyse, ağzı açık soruyordu bu soruları.
’ Gezmeye değil kardeşim, çalışmaya gidiyoruz. İşçi olarak yâni. Duymuştuk işçi alınacağını. Müracaat ettik, şansımıza çıktı. İşlemlerimizi tamamladık, bu gün de gidiyoruz işte .’
’ Ablam, nasıl yaparsınız elin Almanya’sında ? Kimimiz kimsemiz yok elin memleketinde. Size bir şey olsa, kimin haberi olur, kim bakar ? ’
’ Sen bizi merak etme. Dünya kadar insanımız gitmiş bile. Hepsi de memnunmuş hem çok para kazanıyor hem de rahat yaşıyorlarmış.’ Damat, sözün uzamasını fazla istemiyor, bir an önce kalkıp gitmek istiyordu. Uzun süre onları sadece dinleyen, ikide bir gözlerini ovalayıp uyanmaya çalışan Nermin’in kocası atıldı söze.
’ Gidin bir bakın da, gerçekten söylendiği gibiyse, çok para kazanılıyorsa, beni de aldırırsınız değil mi ? Bu memlekette yaşanmıyor aslında. Siz en doğrusunu yapıyorsunuz bence. ’ Nermin, kocası da sanki hemen gidecekmiş endişesiyle atıldı :
’ Dur bakalım, otur sen oturduğun yerde. Ben seni hiç bir yere göndermem. Ne demek yaşanmazmış burada ? Onca insan var, çalışan, ev bark sahibi olan. Koca Soğanlık’ta ben bir seni görüyorum, hayta hayta dolaşan. İş bulup da çalışmayan, çabucak çıkan, senden başka biri daha var mı acaba ? ’
’ Hadi oradan be ! Doğru dürüst bir işim oldu mu hiç benim ? İyi bir iş bulsam, bırakır mıyım ?’
’ Tabii, tabii .’
’ Neyse çocuklar, size doyum olmuyor. Biz kalkalım, hadi bakalım, hakkınızı helâl edin !’ deyip kalktıklarında, gözleri boşalıverdi Nermin’in. Evlenmekle yaptığı hatanın, pişmanlığının, kocasından memnuniyetsizliğinin doldurduğu gözleri, böyle bir fırsat bekliyordu boşalmak için. Uzun süre, adeta bağıra bağıra ağladı Nermin. Ablasına sımsıkı sarıldı, bırakmak istemedi. Dili değil belki ama, yüreği ’ Ablacığım, ne olur beni de götür, kurtar !’ der gibiydi.
Az sonra karı koca Haydarpaşa trenine binmişlerdi bile. Oradan vapura, otobüse binerek hava alanına gittiler. Ömürlerinde ilk defa bindikleri uçakla sonunun nasıl biteceğini şimdiden kestiremedikleri Almanya macerasına atılmışlardı.
İlk defa o gece annesini görmüştü rüyasında Fikret. Ablalarını, ağabeyini de görmüştü. Hepsine birden yalvarmıştı onu bu sefil kahve köşesinden kurtarmaları için. Akşam, bardağı kırdığında , babasının söyledikleri çok etkilemişti çocuğu. Unuttu sandığı o sahne, gece uykuya daldığında, gözlerinin önünde yeniden canlanmıştı. ’ Mahsüs mü kırdın ulan o bardağı, anan mı tembihledi ?’ diye öfkeyle bağırmıştı babası. Dövmemişti, hatta el bile kaldırmamıştı aslında ama, belki de dövseydi ; bu kadar ağrına gitmezdi.
Annesine, ablalarına, ağabeyine, hepsine birden, sabaha kadar yalvardı çocuk : ’ Kurtarın beni, yalvarırım kurtarın !’
Devam edecek
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Hayat zor.
Öz babanın yanında bile.
Şartlar da bayağı ağarmış...
Sonuçta,
bir şekilde büyüyor, yetişiyor insan...
Kimisi rahat yaşıyor, kimisi çileli...
Olayın,
tanıdık mekanlarda geçmesine sevindik.
Soğanlık'ın ortasından,
Doğal gaz hattı çekmiştim 1996 da...
Oralarda şu anda doğal gaz kullanılıyorsa,
benim çektiğim hattan alıyorlardır.
Uğur Mumucu'da da hala bir evim var...
Bir ayağımız oralarda hala...
Kendimiz Azerbaycan'da,
ailemiz Trabzon'da olsa da...