Maraton
Koşuların en zorlusudur maraton. Azmin, hırsın, direncin, mukavemetin nihai noktasıdır, olimpiyatların ilk spor dalıdır maraton.
Maraton koşup da sırılsıklam olup, oluk oluk ter akıtmayan atlet yoktur. Varını yoğunu ortaya kor bir sporcu bitiş çizgisine ulaşıp yarışı tamamlayabilmek için.
...........................................................
Başladığı yarışta birinci olamasa da benim nazarımda şampiyondur aslında bir maraton koşucusu.
Dile kolay tam kırk küsür kilometre koşup ayakta kalacak ve o mutluluğu tadacaksın. Aslında yarışı tamamlayarak ayakta kalabilen her sporcu baştan birinci kabul edilmeli bu zorlu spor dalında.
...................................................................
Birçoğumuz bilmeyiz, maratonunun doğuş hikayesinin bir gerçeğe dayandığını. Eski site devleti Atina’da bir ovanın adıdır Maraton. Phidippides adlı bir er Maraton Ovası’ndan Atina’ya kadarki 50 km mesafeyi koşarak katetmiş ve bir askeri zaferin haberini ulaştırmıştı.
.....................................................................
Bu ovada beklenmedik şekilde Persleri yenilgiye uğratmıştı Atinalılar ve bu zaferin halkla paylaşılması gerekiyordu. Phidippides hiç mola vermeksizin koşarak almıştı bu yolu ve adını tarihe altın harflerle yazdırmıştı.
Phidippides’in anısına neredeyse döneminden 2500 yıl sonra ilk kez düzenlenen 1896 Atina olimpiyatlarında bir mukavemet koşusu olarak yer alması sağlanmıştı maratonun.
Atletizme ilk merak sardığımda maratonda mesafenin kırk iki, sürenin ise iki saatin üzerinde olduğunu bilmiyordum ve ilk işittiğimde hayretler içerisinde kalmıştım. İnsanüstü bir şey olarak gelmişti bana bu. Hani yarış olmamış olsa tamam çıkarsınız, antrenman yapar gibi tamamlarsınız koşuyu ama bu bir yarış olduğunda iş hiç de öyle değil.
.................................................................
Maraton koşucusunun hiç öyle cüsselisine rastlamamışınızdır sanırım. Siyah olanı da pek nadirdir. Siyahların cüsseli olanları kısa mesafe, cılız olanları genelde orta mesafe koşucusudur. Uzun mesafede beyazlar daha iyidirler ve bu alanda oldukça da öndedirler.
Kısa mesafe sürat koşullarında arada bir Rus, Alman, Fransız, Çek ve Hırvatlar’a rastlarsınız. Oysa bu mesafelerde çoğu, oldukça yapılı ve adaleli Amerikalı, Jamaikalı, Kanadalı siyahi sporcuları görürsünüz ve bunlar bir nevi kendi aralarında yarışırlar ve beyazlara fark atarlar.
....................................................................
Bin beş yüzden başlayıp, on bin metre mesafeye kadarki yarışlarda aralarında bizim Türkler’in de olduğu beyazları görür ve bunların da zaman zaman birinciliklerine şahit olursunuz ama bu mesafelerin favori koşucuları genellikle ya Kenyalı, ya da Etiyopyalı cılız siyahiler, kimi zaman da Fas, Cezayir ve Tunuslu Araplar’dır ve çoğu zaman da bizim beyazlara tur bindirerek şampiyon olurlar.
Maratona gelince iş değişir. Burda çok boylu olmayan ama neredeyse tamamı beyaz sırım gibi atletler yarışır. Bizim sporculura şöyle bir gözünüzün önüne getirin. Velli Ballı, Ahmet Terzi, Mehmet Yurdadön bu ifadeye tamamıyla uyan sporculardır. Zaten bu alanda Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar, Kuzey Avrupalılar ve Slavlar’ın sıska olanları devreye girer.
Öyle zorlu bir koşudur ki maraton sadece iyi hazırlanmış olmanız yetmez. Sırf kendinize güvenerek başlarsanız daha baştan kaybedersiniz yarışı. Bir kere parkuru iyi etüt edeceksiniz. Zemin nasıl, nerde yokuş, nerde iniş var bileceksiniz. Zamanı, saati, rüzgarın nereden estiğini, arkadan mı yoksa karşıdan mı olduğunu hesaba katacaksınız. Yol boyunca sizi motive edecek seyircilerin tezahüratları, yarışı yönlendiren teknik ekip, önünüzden giden güvenlik ve sağlık konvoyu. Bunların hepsi dikkate alınması gereken hususladır bu koşuda.
Sonrasında rakipler..Kimler koşuyor bu yarışta ve hangisinin ne tür başarısı var bunu bileceksiniz. Daha baştan atağa kalkarak gücünü ve nefesini tüketenler, tempolu bir yarış koşarak rakiplerinin buna uymasını isteyenler, ağır ve yavaştan alarak gücünü sona saklayarak işi bitirenler.
.....................................................................
Sayısız kez koşulmuştur, nice hazırlıklar yapılmıştır, kondisyon hat safhaya çıkarılmıştır ama gel gör ki o gün bir aksilik sizi gelir bulur ve hedeflerinizin çok uzağına düşebilirsiniz. O sebeple tüm ihtimallerin hesaba katılması gerekir. Bir hata sizi yarıştan koparır, hatta yarışı terketmek zorunda bırakabilir. Zaten bu nedenle dedim ya, bu yarışı tamamlayabilenleri baştan birinci ilan etmek gerekir diye.
..................................................................
Ülkemizde Maraton denilince ilk akla gelen koşucular olarak Veli Ballı, Ahmet Terzi ve Mehmet Yurdadön gelir. Her üçünü de bir çok yarışta izledim yıllar boyu.
Aslında Yurdadön maratondan ziyade uzun mesafe koşucusu yani krosçudur. Zaman zaman maraton da koşar ve kimi zaman da başarılı olur. Her üçünün dönemleri de birbirine yakın ve en eski olan Ballı’dır. İlk adını duyduğumda Lahor’da maratonda birinci geldiğini ve derecesinin 2.11.30 olduğunu işitmiştim ve gazetede resmini görmüştüm.
Muş Varto’dandı ve deprem sonrası ailesiyle daha çocuk yaşta başka bir memlekete göç etmek zorunda kalmışlardı. Sayısız maraton koşmuş ve hemen hepsinde sıralamaya girmişti. Ahmet Terzi Ondan aldığı bayrağı daha da zirvelere taşımış ve 2.10.25 lik dereceye ulaşmıştı.
................................................................
Konuk olduğu bir televizyon programında yıllar sonra rastlamıştım ve ettiği iki cümle söz zihnimde odaklanıp kalmıştı Ballı’nın.
Bir spor mağazası işletiyordu sanırım. Yüzünde beliren o sıcak tebessümle şu sözcükler dökülüvermişti ağzından. Ne zorlu koşular koştum, ne zorlu antrenmanlar yaptım, sayısız şampiyonada ne terler akıttım ama hiç birisi hayat koşusu kadar zorlu değildi demişti.
.....................................................................
Hiç unutamam bu sözü. Adeta bir vecize gibiydi. Hiç biri hayat koşusu kadar zorlu değildi sözünü. Mesajı tam vermişti Veli Ballı anlayana. Bence bitmemişti yaşam koşusu ve daha nice sıkıntılar, zorluklar güçlükler yaşayacaktı belki de ömür sürdükçe.
....................................................................
Muş Varto’da başlayan yaşam yolculuğu bir depremle sarsıntıya uğramış, sayısız başarılardan sonra kim bilir hangi acılar yaşanmış olmalıydı ki bu sözcükler dökülüvermişti ağzından.
..................................................................
Hepimiz içindi aslında söylenen bu söz. Hangimiz zorlu yaşam mücadelesinde ne sıkıntılar, ne acılar, ne ıstıraplar yaşamadık bir hatırlamaya çalışalım.
Son nefese kadar, son ana kadar bizi bekleyen sürprizlere açıktır yaşam.
Bir maraton koşucusu bile yaşamın acımasızlığı karşısında çaresiz kalıyorsa bizim gibi sefiller ne yapsın, bilinmezler görünmezler deryasında. Bizimkisi karanlıkta iz sürmeye yol bulmaya benzer bir nevi. Ya yoklayarak yolu bulur ya da çukuru boylarız. Yani dibi görmek kaçınılmazdır.
Hayata tutunabiliyor ve ayakta kalabiliyorsak yeter ve artar bile. Fazlasına ne gerek var.
Kemal GÜL
01.04.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.